28 Şubat 2010 Pazar

Saglikli yasam icin cirpinislar

Eveeeet, kendimi bu kadar ozlettikten sonra, sizden gelen "nooolur yaz, yazmadigin gunler gunesimiz dogmuyor, hayatimiz monotonlasiyor" ana fikirli mailleri de goz onune alarak Far far away'den mart ayina dakikalar kala bildirmeye devam ediyorum.
"cok yogunmus" imaji verebilmek icin yazmadim kac haftadir, deyip hakkaten yogun olmamis olmayi isterdim fakat su sizden ayri kaldigim gunlerde yapilanlari kisaca ozetleyecek olursam: haftada en az 3 toplanti, okul disi aktivitelerde tam gaz devamlilik, dogumgunu kutlamalari (siste meyve servis edilenlerinden), SAHANE kahvaltilar, SUPER OTESI aksam davetleri, bir saatte yaklasik 50 fincan kahve yapimi deneyimi (yorumlarinizda buraya yogunlasmanizi rica edicem, cunku cok fena kendimi ovesim var, ve dikat ettiyseniz "fena" ve"kendimi" kelimeleri arasinda "virgul" yok), veda partisi (ki ayri bir yazi konusu) falan filan...(falan filan da ders demek:) )
Bilirsiniz ki yazilarimdaki amac insanliga katki saglamak(!). Onun icin atilan baslikla bir baglanti kuramayanlara kendilerini daha da kotu hissettirmeden saglikli yasam icin verdigim cirpinislari, nasil tatlara katlanip, ne zor isler yaptigimi anlatmaya baslayayim:)
Su yanda gormus oldugunuz resimdeki renkli seyler var ya, iste onlar "cips yememeliyim" degil de "cips yememelisin" cigliklarinin urettigi sonuc: sebze citirlari, nam-i diger cips alternatifi! Ama, aman Allah'im o nasil bi tat! sebze desen degil, cips desen hiiiiic degil. Sonunda beni cipsten soguttu. Sadece cipsten degil, yemeden icmeden hayattan soguttu resmen. Evet, bu hain plani yapan "cips yeme, zararli, meyve ye onun yerine (!)" tezini savundugu halde sirf beni mutlu etmek adina bana supriz cipsler alan esim. Oysa ki ben "tuzsuz badem"le baslamistim bile ise. Tuzsuz bademin tadi tuzu olmadigi icin insan istese de cok yiyemiyor. Meger arkamdan ne hain planlar yapiliyormus da haberim yokmus!
Saglikli yasam icin elde yaptigim, unlarini topaklastirmamak icin ne emekler sarf ettigim puding var bi de, cikolataya alternatif olarak. Gerci henuz alternatif olamadi, hala arkadas takiliyorlar:)
Son olarak da, aramama ragmen telefonlarima yetisemeyen kardesimi, kandil gecesi aramama ragmen teli acmayan ablami, ve aramadigim icin konusamadigimiz abimi, ve her gun konusmamiza ragmen anne ve babami cok ozledigimi soyleyerek, ve 70 milyon (bölü 10 milyon) kisinin huzurunda onlara selam ve opucuklerimi yollayarak sizlere veda ediyorum.

13 Şubat 2010 Cumartesi

pencereden

Kar hala yagmakta, ama bu gidisin sonu yok diye okullar acildi. Keske yollari da acsalardi:) Neyse, normal hayatimiza devam modundayiz, toplantilar, makaleler, aksam yemekleri, kahvaltilar, gorusmeler, muhabbetler, kutlamalar, dile dolanan sarkilar:

gece gokyuzunden bir damla yas dusunce
bahar gelir tum cicekler islanir
kara gozlerinden bir damla yas dusunce
huzun keder yuregime yaslanir (B.)

Bu sarki dun dogumgunu olan olmayan herkese gitsin:) Bir de peynir ne guzel bi sey di mi? krakerle, salatayla, ve dahi cipsle..

10 Şubat 2010 Çarşamba

"Ben de ozledim ben de"

Bir kahve dukkaninin penceresinden hizlanan kara, ve insanlara bakarak ablami dusunuyorum. Bugun dogumgunu, ona hediye olarak bu yaziyi yazmaya karar veriyorum.

Bastan baslayayim diyorum, en eskiye gidiyorum. Burak apartmaninda zorla evcilik oynattigimi hatirliyorum. Sonra karsi komsumuzun oglunun dugununde cekilmis bir fotograf geliyor gozumun onune. Ablamin saclar disli bir kelebek tokayla yukardan tutturulmus, kahkulu de ozenle havali bir hale getirilmis. Evet, o yillar ablam lisede. Lacivert bir formasi var, sonra P. ve C. ablalar var. Kucuk olmama ragmen onlarla olan “genc kiz” sohbetlerinde hep ben de bulunuyorum. C. Abla ozel bi sey anlatacak oluyor, beni isaret ederek ablama bakiyor, ablam da benim icin “soylemez kimseye” diyor, o gun bugundur ablamin sirdasi oluyorum, ve tabi arkadaslarinin da:)

Ablam bir de o zamanlar Emel Sayin hayrani, e sesi de guzel, surekli elini-bilegini kivira kivira Emel Sayin sarkilari soyluyor:) Bir de en buyuk amcamin buyuk ogluyla dinlenen Ferdi Tayfur’umuz var. O yasimda bana da arabesk dinletiyorlar. Annemin, anneannemin ameliyati icin evden haftalarca uzak oldugu bir donemde, “anne, anne, anne duy sesimi yalvariyorum” sarkisiyla mutfakta beni aglatiyorlar.

Bir de, Micheal Jackson, Madonna resimleriyle suslenmis unutulmaz bir anket defteri var ablamin. Sonra unutulmaz bulasik yikama seanslarimiz var. Her bir seans sonrasi ablamin “Bak yari zamanda is bitti, sen olmasaydin ben durulamaya yeni basliyor olacaktim” cumlesi, ablama yardim etmenin mutlulugu var. (ablam ayar veriyormus meger bana:) ) Universiteye gidisi, yazilan mektuplar var. Evlenisi, evden ayrilisi var, sonra iki kizi bir oglu var. Daha neler var neler, sadece ikimizin bildigi, sadece ikimizin konustugu, sadece ikimizin dertlendigi…

Canim ablam, iyi ki dogdun, dogum gunun kutlu olsun, daha nice 50 yillara:)))

9 Şubat 2010 Salı

amcamin ardindan (1951-2004)

Tarih 9 Subat 2004, pazartesi, hava kararmis, babam baskentten donen otobuse binmis eve geliyor.. Kiş tatili, atayurdun tam ortasindayim. Babam eve geldiginde haber alalim diye cep telefonumu yanima aliyorum ve annemle komsuya cikiyoruz, abim evde.. Yaşit-arkadaş komşu kiziyla muhabbet ediyoruz, derken telefon caliyor, arayan abim, ne dedigini bilmez bi sekilde "Amcam ölmüş" diyor, ne duydugumu bilmez bi sekilde annemin yanina koşuyorum, annem bir yanlislik vardir diyor, eve geliyoruz. Abim bu esnada herkese haber vermis, herkes yollarda. Babaannem (ebem) bizde, uyumuş coktan. Ablama kim haber verdi bilmiyorum, Z. abimle bize geliyorlar. Annem, ebem aglamalari duymasin diye kimseyi sesli aglatmiyor. "Nasilsa elinden bi sey gelmez, sabaha kadar bari rahat uyusun" diyor. Herkes agliyor, en cok ablam... Ilk posta köye variyor, "durup duruken" diye haber veriyorlar, kalp krizi oldugu ogreniliyor, oysa oyle bir hastaligi yok amcamin. Baskentten cikan otobusun varis saatine yakin, Z abi ve abisi babami karsilamaya yola cikiyorlar. Babam onlari gorunca "bir terslik" oldugunu anliyor, "basimiz sag olsun" diyorlar, babam "annem mi?" diyor, "abin" diyorlar, duşmesin diye iki koluna giriyorlar. 9 Subat, soguk, balkondan babama bakiyorum, zor yuruyor. Annem babami direk yatak odasina aliyor, babam yatakta oturuyor, konusmuyor, aglamiyor, su iciriyoruz, annem beni salona yolluyor. Salonda herkes agliyor, surekli telefon caliyor. Babam kendine geliyor, yola cikiyorlar. Annem ablami gondermek istemiyor. O gece kimse dogru duzgun uyumuyor, ebem haric.
Sabah oluyor, 10 Subat, ablamin dogumgunu, Z. abi arabayi suruyor, ablamla biz arkadayiz, ablam agliyor ben agliyorum, ablam agliyor ben agliyorum. Oysa musibet ilk tosladiginda sabir gostermemiz gerekmez mi? bunlari dusunmuyoruz. Ablam anilarini anlatiyor, pismanliklarini, agliyor, ben agliyorum. Köye variyoruz, butun kardesler, akrabalar toplanmis. Kadinlar misafir odasinda, kendilerinden gecmis herkes. Bunlar amcama fayda vermez, dua edelim arkasindan diyorum, kimse dinlemiyor. Annem aliyor Kurani okumaya basliyor.
Disarda kazan kayniyor, A. abim, amcamin oglu, gece boyu yol gelmis, gozler kipkirmizi, "babami gorucem" diyerek eve dogru geliyor, tam kapidan girerken bayiliyor. Disarda kazan kayniyor.

Burdan sonrasina devam edemeyecegim...

"Helal olsun" ne hakkim var ki zaten, keske benim helallesme imkanim olsaydi...
Bir kurban bayrami sabahi, annemin cok isi varken, amcamin saclarimi tarayişi, tokami takişi geliyor aklima...

Ruhuna el-Fatiha

6 Şubat 2010 Cumartesi

ve sabah











Kar sabaha kadar devam etti, hala da yagiyor...

5 Şubat 2010 Cuma

soze ne gerek

"soze ne gerek" diye baslik attim ama yine konusmadan duramadim! Bugun yine Far far away'e kar yagmaya basladi. Ogleden beri durmaksizin yaginca tum programlari iptal etmek zorunda kaldik. Yani bir cuma aksami ve ben evdeyim, biraz da nazliyim, oturdum "dadi" izledim:) Lise 3'e gittigim yildi sanirim (o zamanlar liseler 3 yildi), show tv'de cikardi, her cuma aksami mutlaka izlerdim, babam sinir olurdu ama ses de cikarmazdi. Sonrasinda da "biri bizi gozetliyor" olurdu, onu pek izlemezdim. Ne yazmaya geldim neler yazdim. Bu resim henuz pek bi tazecik ama aksam aksam cekildigi icin nostaljik bi hava estirdi bana.. Yillar sonra nerde olunur bilinmez, olur da bu resme bakabilirsem, gecenin 2'sinde Sh. parktan bizim semte giren yolun basindaki "stop sign"i her gecisimizde, dunyanin en fedakar insanina donup "far far away'i seviyor musun?" sorusunu sorusum gelecek sanirim aklima...

3 resim 2 tarif 1 borcam

Gecen haftalarda firin yemeklerinin aslinda ne kolay (gidip gelip karistirilmasi gerekmeyen yemek kolay yemektir benim icin) ve ne lezzetli oldugunu fark ettim:) yapilmasi gereken de her seferinde ayni, patatesler dograniyor, tavuk ya da kofte borcama atiliyor, hepsi zeytinyagi, domates puresi, karabiber, kirmizi biber, kekik (tuz pistikten sonra atilmali ama ben onu da attim ugrasmayim sonra diye) ile karistiriliyor (tavuga bir de halka halka dogranmis sogan ekleniyor), borcam aluminyum folyo ile kapatiliyor, 220 derece firinda 50 dakika pisiyor, sonra folyo kaldirilip 10 dakika da ustu kizartiliyor. Ise giristikten yaklasik 65 dakika sonra da "ben daha once neden firinda hic yemek yapmamisim" diye dusunule dusunule yeniyor:)
bilgi: Tabi ki kofteler, gaza geldigim bir hafta sonu topluca yapip acil durumlar icin buzlukta beklettiklerimden. Tavuk desen, o zaten kesilmis hazirlanmis buzlukta sirasini bekleyen gogus eti. Bu durumda firina koyma 5 dakikami almiyor. Eh pralikligim anneme cekmis:)

4 Şubat 2010 Perşembe

esbab bilkülliye sukut edince...


"Karanlıklar içinde niyaz etti: 'Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.'" (Enbiya Suresi, 87. ayet)