29 Mart 2010 Pazartesi

Ilk goz agrim: YE #53 Sebze

Olamaaz! 27 Mart tarif gondermede son gunmus, ama yaptigim onca kamuoyu yoklamasi bosa gitmesin, BTS Lama'dan "gec kagidi" alsin, ama bu tarif bu etkinlikte yer alsin! Sonucta ellerinde tencere tava ,onlerinde yikanmis sebzeler, insanlar benden tarif bekler:)
Kafalarda soru isareti kalmasin dendi, demokrasiye basvuruldu, ve anket sonucu baklagillerin sebze olduguna %100luk bir oranla karar verildi (hatta katilanlarin %25i baklagilin sebze olmamasinin mevzu bahis dahi edilmesine tepki gosterdi), gonuller rahat, VEJETERYAN FAJITA yapmak uzere mutfaga girildi.
-----------------------------------------------
Once eller yikanir, siyah kuru fasulyeler haslanmak uzere tencereye konur, 2 tane dolmalik biber ve 1 tane iri sogan uzunlamasina iri iri dogranir (valla usengeclikten degil, tarif boyle), kizdirilmis-yagsiz teflon tavaya cizz diye konur, kozlenir. Bakilir ki fasulyeler fokurdamaya baslamis, alti kapatilir, cokmesi beklenir. Aslinda yetismesi gereken milyon tane is vardir, onun icin bos bos beklenilmez, gidip biraz ders calisilir, ama konsantre olunamaz. Zaman oyle gecer, fasulyeler cokunce bildigin kuru fasulye gibi pisirilir, her ne kadar bizimki siyah olsa da irk ayrimina gidilmez, herkes kardestir. Fasulye ocaga konunca sehriyesiz pirinc pilavi yapilir. Fasulye bir yerde pilav bir yerde pisedururken, istenildigi kadar konserve misir cikarilir, yine istenildigi kadar marul ve domates kesilir, dayatma olmaksizin yine istenildigi kadar kaşar rendelenir, sour cream de cikarilir. Sour cream Turkce'ye cevrilince "ekşi krema" oldugu anlasilir, birden iştah kesilir, bu tarifle etkinlige girmekten vazgecilir. Sonra Lama gelir akla, benim tarifim olmadan yetim kalacagi, mahsun mahsun bakacagi... Hem zaten birinci secmistir beni coktan (evet şike katti etkinlige), yemege bile cikarmistir! Namus borcu denir, yemegi yapmaya devam edilir. Bu dusuncelerle kendimi kaybetmisken fasulye de pilav da piser. Genis bir tabak alinir, en alta pilav, ustune suyu suzulmus siyah fasulyeler, onun ustune kozlenmis biber ve sogan, onun ustune domates ve burun akitan aci sos, onun ustune misir, onun ustune sour cream, onun ustune kaşar rendesi, onun ustune de marul konur. Bremen mizikacilari gelir akla neden bilinmez. Resimde guzel ciksin diye hafif karistirilir. Yanina da limon dilimlenir. Yarin toplantida hocama proje yerine bunu mu sunsam diye dusunulur, sonra okulu birakip lokanta acmak fikri gelir akla, sonra "sen kiiiim, yemek yapmak kim" diye hayiflanilir. Sonra Badem gelir yanima "niye ugrastin ki bu kadar, Meksika restoranindan alirdik" der...
Bu boyle uzayip gider!

28 Mart 2010 Pazar

Kardesimden mektup var!

"Gözlerimin önünden geçiyor film şeridi gibi hayatım… İstiyorum ki sen olasın her karesinde.. Keşke diyorum ablam yanimda olsaydı da ben gözlerinin içine bakıp anlatabilseydim gördüklerimi…
Keşke yine evin kuzeye bakan soğuk odasında ders çalışıyor olsaydın da ben ara verdiğimde gelip hayaller kursaydım. Kurduğum hayalllerin hepsinde beraber okumak olsaydı. Sonra dersleri boşverip oturabilseydik geceler boyu annemler yattıktan sonra. Kimseye anlatamadığım eften püften dertlerimi sana anlatabilseydim ve çözümler üretebilseydin tekrar tekrar…
Beraber ağlayabilseydik keşke her şanal otobüsüne bindiğinde istanbula giderken… Sonra beraber inseydik bebekten boğaza… Laboratuvar önünde telefonla konuşmak yerine içinde beraber çalışsaydık…
Uçağa binerken ata yurda dönerken keşke arkamdan ağlamasaydın ben de kalsaydım seninle… Badem abinin çalışma gayretini takdir etseydik yine sonra da dizi keyfine devam edebilseydik ve tekrar tekrar tost yeseydim kahvaltıda… Hiç bir zaman yazdığım notları bulamasaydın da bizzat ben olsaydım yerinde…
Keşke dayı ve emmi olduktan sonra uncle da olabilseydim, dayısı sana geliyoruz dediğinde okyanusu değil sokağı geçmenizi bekleseydim.
Markette kimse anlamıyor diye rahat rahat türkçe konuşşsaydık yine… waterfronta gidip ayaklarımız şişene kadar gezseydik yine… ne zaman geleceksin yerine starbucks tayım gelsene olsaydı telefon konuşmalarımızda keşke..
Keşke senin gösterdiğin cesareti ben de gösterebilseydim. Inandığım şeyler uğruna senin kadar mücadele edebilseydim… benden sonraki nesillere örnek olabilseydim… Azim gösterebilseydim inandıklarımı anlatırken senin kadar…
Keşkelerle olmuyor biliyorum herkes kendi çizgisinde yaşarken neden olmasın demeden de geçemiyorum… Sonunda keşkeleri çıkarıp İnşallah ları eklemeliyim ve anlattıklarımın gerçek olması için dua etmeliyim biliyorum
Ablacım seni çok seviyorum."

ABLANIN NOTU: Ben de seni cok seviyorum kardesim. Ne guzel yazmissin. Olmayacak duaya amin demiyoruz, Magee seni cagiriyor!

Mesaj Gonderildi

şulu şulu opulmesinden hiiic haz etmeyen bayan, seslenisim sizedir: bir gun daha bekleyebilseydiniz ortak bir ozelligimiz olacakti!
Kaca gidiyordun sen? oooo o kadar buyudun demek, oysa dogusun, dersaneden sonra seni sevmek icin size gelisim, paytak paytak yuruyusun, sonra yaz odevi olarak tuttugun ilk gunluk (her sayfasi istisnasiz "kalktim, yuzumu yikadim" diye baslayan)(evet, bir gun oturduk annenle gunlugunu okuduk! Her gunlugun basina gelir bu zaten, simdiden ogren, ona gore yaz:) ) beni her gorusunde zorla kuaforculuk oynatman, sonra "gercek bir prens dizlerimde uyuyor" diye bir sarkiyi sanatci edasiyla soylemen, daha dun degil miydi bunlar? Zamanin bu kadar cabuk gecisi seni de acitiyor mu? Yoksa bir an once buyumek mi istiyorsun? Bos ver teyzecigim, annenin dizi dibinde, babanin korumasi altinda, kardeslerinle sen sakrak kucuklugunun tadini cikar...

16 Mart 2010 Salı

Beklenen Yazi: "KARDEŞ"

Kardesim,
Hatiramdaki en eski tablo cocuk odasinda yerde oturan ben ve ayagimda sallamaya calistigim tosundan irice sen, iste o gun bugundur neden bilinmez seni koruma kollama hisleriyle doldum tastim. Belki "abla"lik makami boyle bir seydi, ilk senle tattim.
Sozum ona sen dogunca seni degil de sana alinan karyolayi kiskanmisim, "bu kadarcik bebek bu kadaaaar buyuk yerde mi yatacak" diyerek adaletsizlige parmak basmis, hakkimi soke soke alip karyolada ben yatmisim. ilk ve son(!) bencilligim bu olmus sana karsi, sonra seni hep bagrima basmisim.
Hatiralar yine beni Burak apartmani cocuk odasina goturuyor.Halinin uzerine kurulmus duzen, minik arabalar, legodaki minik adamlar, kendi yaptigimiz kagit paralar, yol olarak kullanilan halinin kenar cizgileri. Abimin cok parasi var, "tekme atma" karsiligi para dagitiyor, sen miniciksin daha, safsin, kabul ediyorsun, abim sana bi tane geciriyor, ben hizli vurdu diye abimle kavgaya tutusuyorum.
Yine kucuksun,cocuk odasinda duran dikis makinasinin altini araba yapmis, bir de mum yakmissin, derken ortu yanmaya baslamis sen de o esnada bulasik yikayan ablamdan bardak bardak su istemeye koyulmussun, korkmussun. Ablamin, o minicik mideye o kadar suyun giremeyecegini anlamisiyla da evi yakmaktan kurtulmussun.
3 yasindasin, kivir kivir saclarin, ordekli(!) mavi kazagin var, bir de pembe plastik ucagin var, kutlanan dogumgunun, dedemle satranc oynaman var. Dedemin vefatiyla, halamin ve babamin sana "babam" diye hitap edisi var. Bu hitabin sonralari "pasam"a ve en sonunda da "toktur"a donusu var. Ondan oncesinde bekirkadi mahallesinde ikindiden sonra disari oynamaya cikarken abimin yerine bana emanet edilen bir kardes var. 81 aylik oynayis ve oyundan sen anne olarak cikip da ben de erkek cocuk olarak cikinca, rolleri degistiris var. Baltalar elinde uzun ip belinde 3 yil ana sinifina gidis, kardesine bakmak icin anasinifina gitmeyen bir abla var. Iki tane 10 lirayla bir tane 50 lirayi degsitiris var. Oynanan tasolar, yenen cerezzalar-tombiler, utulen bilyeler, araba kagitlari var en iyisi 240 basan, en kuvvetlisi 6 silindir olan.
Sonra buyume var, anadolu lisesi sinavi, o okulda 4 yil hep en kucuk devre kalisin var. Ve bir gun okuldan acile gidisin, merdivenlerden inerken bana verilen haber var. Ekmek almaya giden, aldigi ekmegin yanik yerlerini yeme durumunda birakilan acilarin cocugu var. Ikimizin de ayni yil sinavlara girisi, benim odama gelip de beni muzik dinlerken buldugunda gelecege dair tahminlerin var. Gidilen yaban ellerden sana atilan mektuplar, tatilde eve donunce ayni odada kalis ve uyumayip sirdas olus var. Sabrina izlerken yaz ikindilerinde, ablasina kiyamayip magnum alis, duygu somurusu yaparak kardesine mutfaktan istedigi seyleri getirten bi abla var.Calisma masasinin cekmecesindeki not defterine evden ayrilirken yazilmis notlar, alinan anotomi dersi sonrasinda kas adlarini ogrenmek adina yaptirilan masaj var.
Far far away'e ablasiyla gelip, ev tasima sirasinda en cok isi yapis var. Buzdolabi kapaginda, banka reklamlarinda oynamaya aday "gelecege umutla bakan genc" fotografi var. Sonra sari rotring kalem ve bir temizlik esnasinda bulunmasiyla hickira hickira aglatan "yemegin dolapta" notu var...
1.90 boyu, efendiligi, doktorlugu, sogukkanliligi, mantikli yaklasimlari, iradesi, zekiligi, caliskanligi(caliskanliktan otesi), fedakarligi, kirli cikiligi var.
Ablasinin onu cok sevmesi, ve en cok da ozlemesi var...
Seni cok seven bi ablan oldugu icin o kadar sanslisin ki! (Ama S.ablan:)) )

10 Mart 2010 Çarşamba

"gecip giden zamanlari bir yerlerde bulsam"

Bazen iste oyle eser bana, yapacak is bulamamaktan mi dersiniz, yoksa yapilacak islerin altinda kalip "su an"la baglantiyi koparmak istememden mi dersiniz, nostalji yaparim. Youtube sagolsun, 90lar Turkce pop diye aratinca her turlu aniyi onunuze sunmakta kendisi. O sarki bu sarki derken gecici bir rahatlik alir beni (bu gecici rahatlik, kalici iç sıkıntılarına yol acar cogu kez). Eee bosuna denmemis "zevâl-i lezzet elemdir" diye. Eskiyi benim kadar ozleyen biri daha var midir bilmem, sabahin nurunda kalkip uzerime yelek bile almadan ciplak ayak cizgi film izlemeyi, Tarik Tarcanla carkifelek'i, ve o yasimda hostes kizimiz "Beste" gibi olmamak icin gıdık egzersizleri yapmayi, hatta ve hatta zorla yatirildigim ogle uykularini dahi OZLUYORUM. Iste nostaljik sarkilari dinlerken de icimde tarif edemedigim duygular hasil oluyor, bi burukluk alip goturuyor beni. Kac gundur, beni en cok burkan sarkilarin listesini hazirlayayim diyorum, ama her bir dinledigim sarkiyla gonul listem uzayip gidiyor... Ama zoru basariyorum (!) ve ic burkma/gecmisi ozletme dalinda ilk 3umu (aaa keske POP 10 yapsaydim) Oscar odullerinin sahiplerini buldugu su hafta gururla sunuyorum. Aaaand the Oscar goes to:

1-Bir hadise var (Nazan Oncel)
2-Sezen soyluyordu (Goktan)
3- El gibi ya da Allah'in varsa (Sezen Aksu) (karar veremedim simdi)

Gerci, Metin Ozulku sarkilari da cok burkuk gelir bana ama listeye giremedi. Yorumcularimizdan da kendi listelerini yapmalarini isteyelim, ve sonra el mecbur aklimiz gecmiste oldugu halde YINE YENIDEN derse donelim. Allah bugunlerimizi aratmasin diye bi de dua edelim de nankorluk etmeyelim:)

Telefondaki ses olarak TEYZE

Dogum gunu sezonunu actik coktan, artik gelir pesi sira yaşlılık haberleri.
Ve iste bugun bir yenisiyle karsinizdayim:) Su yanda gordugunuz "bir elinde oyuncak kopek" ve diger elinde "CIG KOFTE" tutan Fenerbahceli(!) delikanli var ya, bu aksam 6 yasina giriyormus! Bir de beni cok ozlemis, haaa bir de herkes ona surpriz hediyeler aliyormus:) Annesi pasta yapmis mi bilmiyormus, surprizmis:) Bak ben surprizi bozayim: baban isten donunce pasta kesecekmissiniz, sonra da sana langirt (?) almislar, onu hediye edeceklermis:) Sen ne cabuk buyudun oyle... Anne karnina dususunle herkesi saskinliga sevk etmistin, simdi de bilmisliginle sasirtiyorsun teyzeni. Neyse, buyu Allah'in izniyle neler anlaticam sana neler dogumundan onceki yazla ilgili:) Dogum gunun kutlu olsun teyzesinin yakışıklısı, teyzen o peltek dillerini yer senin! Boyle de haşinim yani:)

6 Mart 2010 Cumartesi

gelelim un kurabiyesineeee

Elestirmenlerden gelenler dogrultusunda konferans icin gonderdiginiz makalenizi duzeltirken, "aslinda her sey gayet acik neresini daha da acayim" diye dusunerek ekleyecek bir sey bulamadiginiz bir gece, keyfinizi ne yerine getirir biliyor musunuz?:) Aslinda birden dusundum de, sanirim en kalici keyif hocanizdan "tamam ben eklerim" konulu bir e-mail almak olur! Tamam o zaman soruyu soyle degistireyim: ".... keyfinizi GERCEK HAYATTA ne yerine getirir biliyor musunuz?:)". Basligi okuyanlar icin kolay bir soru:) Eveeeet, un kurabiyesiii:) Arastirmaci yonumu un kurabiyesi tarifi toplamada kullandim, portakalagaci'ndan biraz, ordan burdan biraz, sonra kendimden de biraz, ve karsimda Badem'in hayatinda yedigi en guzel kurabiyeler!

Disarda unutulmus bir cubuk tereyagin icine 2 kasik misir nisastasi katilmak istenirken, ne kadar oldugu kestirilemeyen miktarda nisasta kaba dokulur, moraller bozulmaz. 3 dolu kasik pudra sekeri eklenir, bir de bir kahve fincani sivi yag, tabi ki usengeclikten ödün verilmez ve ele tek kullanimlik eldiven gecirilir, karistirilir. Sonra 1.5 bardak un eklenir, cok kati oldu diye uzunule uzunule(?) yogurulur, masa kesmez yere oturulur, bakilir ki bunlar yapisacak gibi degil yogurmaktan vazgecilir. masaya yagli kagit konur, rulo yapilir, kesilir, kesilen taraflardaki katmerli gorunus cok hosa gider, tepsiye yerlestirilir. Onceden isitilmis (evet hep bunu kullanmak istemistim) 160 derece firinda 30 dakika pisirilir. Cikinca sabir gosterilmez bir tane agza atilir, sicaktan iki hafta sonra kanal tedavisi olacak dis bir guzel sizlatilir. Pudra sekeri serpilir, sizlayan dise aldirilmaz bir tane daha yenir. Ben kendimi ovmeyeyim de kim ovsun dusuncesiyle "Valla bildigin SAHANE" diye reklam yapilir. Bir de guzel cay demlenmistir zaten, icinde ne kadar yag oldugu bilindigi halde afiyetle yenir:)

dişçi koltuğunda bir küçük(!) kız

7 yil sonra yine discideyim, icim korku dolu, bekleme salonunda sirami bekliyorum. Derken ismim okunuyor, sıkıntıyla yerimden kalkarken ismimin yine yanlis telafuz edildigini dusunmuyorum. Yardimci kadin, dişin seni rahatsiz ediyor mu diye soruyor, istemsiz "korkuyorum" diyorum, şaşiriyor, (e yani torun torbaya karisacak yaşa gelmisim, şaşirir tabi) "her sey iyi olacak" diyor, bu sığ cumle beni rahatlatmiyor, oturuyorum. Derken enerjik dişçi geliyor, "nasilsin" diyor, "korkuyorum" diyorum, şaşiriyor, "seni korkutuyorum yani" diye sempatiklik yapiyor, bu sempatiklik beni rahatlatmiyor. "zaten bu dişin kanal tedavisi gormus, tekrar yapicaz, hic acimayacak" diyor, inanmiyorum. Agzim 4 igneyle uyusturuluyor, odada yalniz kaliyorum. Gozlerim babami ariyor. Ama simdiye kadar hicbir dişçi odasinda yalniz birakmamisti beni. "Sen K.C'nin kizisin, bizim genlerimizde yok korku" der beni rahatlatirdi. "ne vardi disleriniz bana cekseydi, ucunuzun de disleri annenize cekmis" der sonra da simdiye kadar hic o disci koltuguna oturmadigini anlatirdi. Ben ki "ilbilge"ydim, aglamak yakismazdi bana. Ama iste yillar sonra bir dişçi odasindaydim, ve yalnizdim, ve gozyaslarima hakim olamiyordum, ama korkudan degildi bu sefer, ozlemdendi.
Gozyaslarimi silmemle beraber disci giriyor, "daha iyi misin" diyor, agzimi acamiyorum, konusamiyorum, kafa salliyorum. Derken operasyan basliyor. Gozlerim hep kapali duruyor, babami hayal ediyorum yanimda. Derken bir saat kadar sonra operasyan bitiyor, basim agriyor. "Cok acimadi degil mi" diyor, "bekledigim kadar degil" diyorum, ya da demeye calisiyorum. Istedigim gibi agzimi hareket ettirememek bana acizligimi bir kez daha hatirlatiyor, sukrediyorum. Cikinca Bademi goruyorum karsimda, toplantisini bitirip gelmis, beni bekliyor, mutlu oluyorum:) "Hic acimadi di mi, bak ben sana soyledim teknoloji 10 yil oncesine gore cok gelisti" diyor, agzimi acip konusamiyorum. Acinin azalmasini teknolojinin gelismisligine degil de buyumeme veriyorum, oyle bi mahsun yuruyorum.
(Resim www.picturesof.net adresinden alindi)