30 Kasım 2010 Salı

Laf lafi aciyor, ve BTS ders almasi gerektigini bir turlu anlamiyor

Bir onceki yazimi okudum da simdi aklima 2 tane daha anim geldi. Birincisi yine kahve dokmeyle alakali,ikincisi de ilk haftadan mahvettigim bir baska objeyle alakali ki bu objelerin hepsini kaleme alsam, kitap olur.

Kutuphaneden aldigim bir kitabi yine hangi akla hizmet bilinmez evde yere acik bir sekilde koymustum, masada da aşırı köpüklü buyuk fincanda turk kahvem. Senaryo malum: kahve ufak bir kuvvetle kitabin ustunde! Telveler falan birinci kalite kuşe kağıdından yapilmis kitabin ustunde fal bakmak isteyenlere acik davetiye sekline burunmus. (vicdandan gelen aciklama: "De ki: 'Göklerde ve yerde olan gaybı, Allah'tan başka bilen yoktur" - Neml suresi , 65. ayet ) Ben manzaraya oylece bakarken, Habil yanim “bu kitabi kutuphaneden aldin, simdi yenisini alip vermen gerek” diyor, Kabil yanim da “sadece 2 sayfa lekelendi, yazilari acikca okunuyor hala, 120 dolar o kitap” diyor. Neyse, zaten bir hafta gecmeden kitap kayboluyor! En son ofiste goruyorum, ofise kimse girmiyor aslinda, herkese soruyorum ama kitap yok! Sonra tabi 120 dolar verip kitabi aliyorum, ve kutuphaneye teslim ediyorum! Kahve dokmeyle basladim,bir simulasyon (yaziyla: simulasyon, evet alti ustu simulasyon kitabi yaa) kitabina 120 dolar vermemle bitirdim. Yine alakasiz bitirdim ya neyse, zaten dedim ya ani bu, heralde sonuc olarak dunyayi kurtarmis olmam beklenmiyordu!

Ikinci anim da ben lise 2’de tam bir “kendini dunyanin merkezi zanneden” ergenken yasaniyor. Sevgili babacigim bana kaban almis, hatta kizini kiramayip tum magazalari dolasmis. Sonraki pazartesi okula o kabanla gidiyorum, tenefuste de okul soguk oldugu icin uzerimden cikarmiyorum (yoksa hava mi atmakti niyetim hakkaten hatirlamiyorum). Sonra, hangi akla hizmet bilinmez 10 dakikalik tenefuste kimya labina gidiyoruz (sanirim kapiyi acik gorunce dayanamiyoruz). Lise 1’ler proje yapmis onlara bakiyoruz. Akillinin biri masaya asit dokmus, ve temizlememis, ben de o masaya kollarimi koyuyorum ve projelere oyle bakiyorum. Okul bitiyor, yurda gidiyoruz, kabanin kollari pembelesmis, kimya labinda bi seyler oldugunu anliyorum ama o kadar, cok da onemsemiyorum. Neyse, sabah olunca bir bakiyorum!! Kollari tamaaaamen delinmis, yani kol kalmamis desem daha dogru olur! Hatta elimi cebime soktugum icin kabanin yanlari falan hicbir sey kalmamis geriye!! Iste o zaman uzuluyorum, hatta bunun asit oldugunu ve hemen o zaman yikasaydim yikimin boyle buyuk olmayacagini ogrenince “keske”ler geciyor icimden, resmen asit cigerime dokulmus gibi yaniyor icim. “Cana gelecegine mala gelsin”diyor Habil yanim, Kabil yanim da “mal canin yongasidir” diyor. Kaban da oyle sık alinan bi sey degil ki! Aksaminda babamlari ariyorum, “olsun kizim, uzulme tekrar aliriz” diyor bizimkiler. Pismanlik hissediyorum. Yenisi aliniyor, ama aynisi yok, baska bi sey aliniyor (ki o da 1 yil icinde yeni badana yapilmis duvara yaslanmak suretiyle ve yine benim hemen mudahele etmemem neticesinde sırt tarafi masmavi kaliyor).

Ve sonuc: BTS, kitaplari haaalaa yere koyar, masaya da kahvedir caydir, tehlike arz edebilecek bilumum maddeleri koyar. BTS, bir yerde “yaklasmayin, tehlikeli madde” uyarisi gorse, herkese “yaklasmayin” diye nasihatta bulunur ama kendisi “yaklassam nolur acaba, tehlikeli ama ne kadar tehlikeli” diye meraktan catlar! Yok yani bir gun henuz katilasmamis betona basicam, sonra cikaramicam ayagimi, derken beton katilasacak, oooyle kalicam, ibretlik!!

29 Kasım 2010 Pazartesi

Lisede de test kitaplarimda fışkırmış mandalina lekeleri vardi, yer yer

Bir kahve dokme vakasiyla daha karsinizdayim! Artik bir objenin benim olup olmadigini uzerindeki kahve lekelerinden anliyorum. Misal, labda bir kitap var ve uzerinde kahve lekesi mi var, kesin benim! Ikinci bir misal, ortalikta bir kiyafet var ve uzerinde kahve lekesi mi var, yine kesin benim. Hatta baska bir misal, uzerinde kahve lekesi olan her haliyi (bildigin yere serilen) eve goturesim geliyor, bu hali kesin benim diye!

Madem elime koluma sahip olamiyorum, neden kol mesafesinde kahve barindiriyorum inan bilmiyorum. Yok bi de kahve dokuluyor, ortamda bir kahve golcugu olusuyor, bi telas yap, o kahve sivisi doku tarafindan emilmeden sen hizli kalp atislariyla kagit havlu neyim bul (babanneme sevgilerimi gonderiyorum), atmaca ol , sayisiz kagit havluyu olay yerine var gucunle bastir, falan! Ama yok, ben kahvemi efendi gibi doktukten sonra uzerime bi cool’luk cokuyor, hic olmadigi kadar agir yurumek suretiyle kagit havlu ariyorum. Hatta gecen aydi sanirim, ben yine haliya kahve dokmustum, yerimden kalkmadim, nasilsa mudahele etsem de bir etmesem de bir diye. Evde kafam yerde gezerken anilarim gozumun onunden geciyor bir bir! Hatta hatta, yine haliya kahve doktugum bir aksam, eve bayramlasmaya arkadaslar gelmisti (demek ki iki hafta once), ben yine silmemistim baska isim mi yok havasinda, bi de cool’um ya dunya metasi sonucta, neyse arkadaslar geldiler, zaten 5 dakika insanlari kapida beklettik oturma odasini oturulabilecek bir mekan haline getirmek icin (bknz. Her seyi kucaklayip yatak odasina atmak) neyse, ben iste haliyi silmedigim gibi bi de misafire “o tarafa basma yea, oraya yeni kahve doktum islak daha” dedim piskin piskin!

Ve inanmiyorum, simdi de laptopumun asagi yukari tuslarinin orasi kahveyle bulustu!! Yanimda pecete vardi Allah’tan da sevgili laptopum benim nerde ne yapmasi gerektigini bilmeyen karakterimin kurbani olmadi, ama paslanma su dakikada baslamis ve 3-5 ay icinde bana donecek olabilir, heyecanli bekleyis basladi! Laptopa kahve demisken, universitenin son senesinde babacigim bana laptop almisti, okul basladi iste, laptopu alali bir hafta ya oluyor ya olmuyor, masamin ustunde kahve var (ama o zamanlar Nescafe iciyorum sekerli sekerli, cekilmis kahve tadindan haberim yok) hangi akla hizmet bilinmez laptopu da yere koymusum, elim bardaga carpti, tum kahve henuz yepyeni laptopun uzerine dokuldu! Yurecigime bir agri saplanmadigina eminim, arkadaslar benden cok telaslanip kahveyi silmeye calistilar. Ben sac kurutma makinasiyla tuslarin arasina giren kahveyi kurutmaya koyuldum.Neyse, bir yil idare etti beni Salih (o zamanlar duygusal bagim vardi laptopumla). Sonra onu annemlere evlatlik verip Far Far Away’e geldim, konuyla alakasi yok tabi.

Yarim saat once de yine kahve doktum de ondan bu yaziya baslamistim. Bu seferki kurbanlarim, tatilde calisirim dusuncesiyle eve toplayip goturdugum ama tatil boyunca birak kapaklarini acmayi yerinden oynatmadigim bu sabah da okulda calisirim diye geri getirdigim ve daha da acisi biri benim tarafimdan biri de hocam tarafimdan bana okurum diye alinan iki kitap (ansiklopedi demek daha uygun bence). Artik omur boyu tasiyacaklari lekeleri var, ve tek suclari bana yakin durmak!

28 Kasım 2010 Pazar

her tatilin son gununde icime bi sıkıntı oturur

Evet, bir sukran gunu tatilinin daha sonuna gelmis bulunmaktayiz! Yarin gule oynaya (!) okul yollarina dusucem yine insallah! Lab arkadaslarimin benden once laba gelmis olmalarindan oturu icimde bir sucluluk duygusu hakim olacak, falan. Bende de pazartesi sendromu diye bi durum var, ama bende sali sendromu, carsamba, persembe sendromlari da var! Bir tek cuma gunlerini sendromsuz yasiyorum. Ta cumartesi sabahindan basliyorum "hafta sonu bitti iste" diye bunalimlara girmeye. Zaten kis munasebetiyle dokundugum her yer bana elektrik olarak geri donuyor, bir yere dokunmadan once tuhaf tuhaf hareketler yapiyorum, musluk bile carpiyor beni! Nasil zor sartlar altinda yasam mucadelesi veriyorum varin siz dusunun!

Bendeki bu hurma askinin sonu ne olacak merak icindeyim! Nerdeyse 24 saatte 907.2 gram hurma yemisim! Bitti de rahatladim! Zaten ben kucukken, bayramlarda, salonda masanin ustunde bir koca sekerlik cikolata oldugunu bilince rahat edemezdim. Her bayram seker cikolata yemekten her tarafim kabarirdi, sonra kaşın dur! Aynen oyle, malum hac mevsimi, kutsal topraklardan donen buyukleri ziyarete gittik gecen persembe, neyse, ortadaki sehpada koca bir tabak dolusu hurma vardi, ikram edildi aldik, tabi ben aldikca aldim, durayim artik yemeyeyim diyorum ama yok aklimdan cikmiyor, aliyorum, bi daha aliyorum. Sonra, misafir cocuklar da vardi tabi, onlar da aliyorlar. Annesi uyardi cocugu "yavrum, alinmaz o kadar cok" diye, utandim ben de, alamadim baska, buktum boynumu, ama hala aklimda! Yani bi de noluyor, tatli yiyorum yiyorum, midem bulaniyor, ustune tuzlu yemege basliyorum, bu sefer tuzlu yemekten midem bulaniyor, tatliya geciyorum, yine tuzlu, yine tatli, sonra yine tuzlu, derken sonsuz donguye giriyorum, cikamiyorum! Badem sakliyor artik evdeki her seyi, hatta almiyor da aldirmiyor da (kinlendim birden)! Her sey benim iyiligim icinmis. Annem de saklardi sekerleri cikolatalari, benim iyiligim icin, ama elimle koymus gibi bulurdum (tum kardesler bu konuda cok basariliydik). Gerci annem de kendini hic gelistirmiyordu, yatak odasindaki dolaba sakliyordu hep. Velhasili kelam, Badem benim bir arastirmaci oldugum gercegini atliyor! Ben kucukten yetistim bilmiyor!

26 Kasım 2010 Cuma

Bence arkadaki adam "gitmek kolay" diyor

eskiden de oyle anlardim

not: biz vokal diyoruz canimcim ona..

19 Kasım 2010 Cuma

Uyari: Bu resim araktir, zaten BTS'den de her sey beklenir

Kendi kendimi desifre ediyorum goruyorsunuz! Bu sabah yine her sabahki gibi "okula gidicem, emaillerime bile bakmadan cok fena calisicam" diye gaz topu halinde okula geldim, her sey kahvemin yaninda bir de cikolata yememle basladi, direk gevsek moda girdim, once gmailimi sonra okul mailimi (bu sefer unutmadim) kontrol ettim. Biiiir suru mail gelmis yine su analizin surasini boyle yaptik falan diye, kafa salladim, cikolatamdan isirdim, lamamutfak'a tikladim. Dun aksamin sofrasi vardi karsimda, once "ooo bu ne hiz, ne ara kalktin sen" diye kendi kendime Lama canimla konustum, sonra da "hakkaten dun aksam sofra boyle miydi yaaa" diye hatiralarimi sorguladim :) saka saka, photoshop yok, ama ben dun cok actim, seminere guvenip oglen yemek yememistim, seminerde de mandalina muzdan baksa vejeteryan bi sey yoktu, bahanem coktu falan. Neyse, dun ac susuz okuldan eve geldik, zaten yollar kalabalikti eve gec gelebilmistik, ustumu degistirmeden hatta ellerimi bile yikamadan (: pilavi atese koydum. Pilav pisedururken bi yandan da Lama'nin "napiyorsunuz, sizi bekliyoruz" tacizlerine ugradim, ezik ezik, yollar mollar dedim, ne giysem diye dusunemedim, zaten her sey kiris kiristi, mecbur kota talim ettim. Elimizde valiz tencere kosa kosa olay mahaline vardik. Lamagiller evlerinde o sofradan cok daha guzel, tatli, sahane bi sey barindirdiklari icin algida secicilik yapip ilgimizi direk "daha iyi" olana verdik. Gerci biz ilgimizi verdik ama (ben yani) o benle pek ilgilenmedi, hem de rusvete ragmen! Lama canim, "bak kizim BTS ablan sana ne almis", "bak kizim bunu kim almis", "BTS ablani seviyor musun" falan diye yirtti kendini ama minik Lama Badem abisini ve "ipo"sunu tabi ki tercih etti.. Bir rivayete gore beni seviyormus!

Yedik ictik, 3 tabak keskek yedim, sonra salata, pilav, corba. o son tabagi yedigim icin tum gece pismanlik yasadim, ama bir daha bulamam diye yedim iste nefse uyup. Gayet hafif ve lezzetli tatlisiyla cayi da goturdum, e minik Lama eliyle cikolata dagitiyordu bi de ondan derken bayram bayram oldu bana:)

Uzun lafin kisasi bugun yine ders calisamicam, saka saka, uzun lafin kisasi degil o, gayet asikar, neyse, uzun lafin kisasi, dun aksam gurbet ellerde yasanan en guzel bayram aksamlarindan biriydi. O resimde de cok sevdigimiz dostlarimizin hazirladigi bayram sofrasini gormektesiniz.

17 Kasım 2010 Çarşamba

Sakizi ureten sahis! Seni hakkaten sevmiyorum!

Baylar bayanlar, merdivenden kayanlar diye giris yapsam benden tiksinir misin? Napiyim hafta ici her gun sabahtan aksama kadar "agiz sapirtisi" na maruz kalinca dengelerim alt ust oluyor! Ne dedigimi bilmez bi sekilde dolaniyorum ortalarda! Evet, bayram bayram okuldayim. Bu daha ne ki bayram bayram hem de sabahin nurunda bir saatten fazla, sigorta sirketimin yaptigi bir hatayi duzeltmeye calistim, insallah hallolmustur. Bir de telefonda konustugum kadin bana kapatirken “bu telefon konusmamizin kalitesini nasil buldunuz?”diye sordu. O zamana kadar sogukkanliligimi koruyabilen ben, bu soru cumlesiyle actim agzimi yumdum gozumu, dalga mi geciyorsunuz diye. Bak sinirlendim yine!

Neyse, guzel seylerden bahsedelim. Mesela ben size dun aksamki bayramlasmayi anlatayim; Far Far Away diyarlarda dahi bayram coskusunu yasatmaya calisan elleri opulesi insanlari, binbir cesit tatlilari ve tabi ki Kurban bayramlasmasinin olmazsa olmazi kavurmayi. Evet ben bunlari anlatayim, siz de yapimda ve yayinda emegi gecenlerden Allah razi olsun deyin. Sonra hafta sonu ciktigim bayram alisverisini anlatayim, alis verise Lama canimla gittigimden oturu ilk 2 saat “ince eleyip sık dokumak” zorunda kaldigimi, beni bir basima biraktigi 10 dakikada da indirimde olmayan urunlerden futursuzca almami anlatayim. Ondan sonra eve gelip hepsini resmen saatlerce paketlememi ama henuz hediyelerin yerine ulasmadigini anlatayim bir de.

Son olarak da dun aksam resmi olarak verdigim ilk dersi anlatayim. Dur onu hakkaten anlatayim! Dun aksam bayramlasmanin basladigi saatte benim de universite, master ve doktora ogrencinlerinden olusan bir sinifa o derste kullanacaklari bir programi ogretmem gerekiyordu. Sadece universite ogrencileri olsa hayat guzel, ama ozellikle o part-time mastercilar yok mu, basliyorlar yok biz sirkette soyle yapiyoruz boyle yapiyoruz, agizlarini yaya yaya.. neyse, el mecbur anlaticaz. Zaten artik cozdum ben bu adamlari, “ben harikayim, her seyi ben bilirim, kucuk daglar da neymis, buyukleri bile falan” havasinda olman gerekiyor. Bi havalar boyle girdim sinifa, ukalalikla sempatikligi birlestirerek karakter dunyasina yeni bir boyut kazandirdim. Sonra basladim anlatmaya, ama beni gorseniz sevgili bayramlarini kutladiklarim, sanki o programi ben uretmisim, butun kodlarini ben yazmisim sanirdiniz, ki 3 yildir kullanmiyordum ben o programi! Bilmedigim bi soru gelseydi terminolojik seylerle kafa karisitirip sanki sorularini cevaplamisim gibi davranacaktim, (zaten genlerimde bulunan Turk kani, aksan olarak hayat bulmus bende) yani oyle tedirgin ve caresizdim aslinda! Ama Allah yardim etti, zaten caresiz kalıp da ıztırar diliyle O’na yalvaranın duasını kabul ederek sıkıntılarını gideren Allah’tan başka kimdir ki ( Neml Suresi, 62. Ayet)? Neyse, bi badireyi atlattim diye hemen yaymayayim da calisayim di mi?

Ama of yaaa aklima da bi suru sey geliyor, cocuklugumun bayramlarini anlatayim bari bi gun de.. abimin hep bizden daha fazla bayram harcligi alisini falan! Daha mi sefil gorunuyordu acaba:) Yok yok bitiriyoruuuuum, bitti!

NOT: BTS konferans ve ilim askiyla yollara dustu, ama gezdi geldi. BTS ideallerinden vaz mi geciyor? O da gununu gun mu etmeye karar verdi? Pek yakinda bu blogda!

13 Kasım 2010 Cumartesi

Dua ile baslayalim soze

Allah'im, bize Hz Ibrahim'in itaatini, Hz Ismail'in de teslimiyetini ver!

"Fakat unutmayın ki ne onların etleri, ne de kanları asla Allah'a ulaşacak değildir. Lâkin Ona ulaşan tek şey, kalplerinizde beslediğiniz takvâdır, Allah saygısıdır. O bu hayvanları size âmâde kıldı ki, sizi doğru yola eriştirdiği için O’nun yüceliğini ilan edesiniz. Öyleyse güzel davrananları müjdele!" (Hac suresi, 37. ayet)

Simdiden, tevriyeniz, arefeniz, bayraminiz mubarek olsun. Arafat'takilerle beraber sizlerin de dualari kabul olsun. Amin

3 Kasım 2010 Çarşamba

"Orda bir haha var uzakta, o haha bizim hahamizdir"

2 yil once bugundu. Okuldan cikmistim, gunesli ama soguk bir ikindi vaktiydi. Telefonun obur ucundaki babam heyecanla "halaaa" dedi, uzerime alindim. Evet boyle aldim dogum haberinizi. Derken ilk resimleriniz dustu elime, "anne bu kadar guzel, baba bu kadar guzel, cocuklar nasi boyle olabilir yani!" saskinligimi bi Badem enisteniz bilir:) ilk defa 9 ay sonra gorebildim sizi, "ibretlik bir degisim" gecirmistiniz:) Dunyanin en guzel cocuklari duruyordu karsimda! Gerci siz beni gorunce yabancilik cekip icimi yakmistiniz. Hala her yabancilik cekisinizde yanar icim... Oysa ne isterdim kapiyi acar acmaz boynuma sarilasiniz, bi aksam da yatiya bana gelesiniz, annenizin babanizin izin vermedigi her turlu yiyecegi bende yiyesiniz. Ama biliyordum ki hep sizi bir yil geriden takip edecektim. ilk adiminizi, ilk "TIFTIF" deyisinizi gozlemleyemedigim gibi ilk defterinizi de aylar sonra gorecektim. Ve biliyordum ki amcanizi benden cok daha fazla sevecektiniz. Ben yilda bir defa gelen "alamanci" akrabalar gibi muamele gorecektim. Hep uzak olacaktim, cok cok uzak.
Ne hüzünlü bi sey di mi gurbet...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Sevgili BTS, su an uyuyor olman gerekiyordu, ya da madem uykun yok kalk bi kitap oku

Benim laptoptan blogspot’a erisim olmadigini bilir misin ey dost? Ve bu sirf bu yuzden bu yaziyi bilmem ne zaman yayinlayabilecegimi? Hatta ve hatta youtube olsun, facebook olsun, twitter olsun, her turlu “zaman kaybi” olarak gordugum fakat iradesiz olusum hasebiyle kendimi engelleyemedigim sayfalara dahi erisimimim olmadigini bilir misin? Yil olmus 2010 ben istedigim sayfaya giremiyorum! Tabi sen buna “yas olmus x sen hala hangi sitede ne kadar zaman harcaman gerektigini bilmiyorsun” da diyebilirisin,hatta bana istedigini diyebilirsin. Ben de sana x’in kac oldugunu diyeyim. Saka saka, der miyim hic onu! Yalniz kim demisse “bayanin yasi sorulmaz” diye elleri opulesi biriymis. Yaslandikca olgunlasacagima, yaslandikca eziklenmeye basladim resmen. “yasin kac?” diyenlere hemen “kac gosteriyorum?” diyorum ve umutla gozlerinin icine bakiyorum az bi sey soylesin diye. Daha kucuk oldugumu dusundukleri vakit de degmen benim keyfime! Hatta gecen kis kollarimda falan bi seyler cikmisti ve gecmemisti, neyse yazin atayurtta kardes bana “genc kizlarda gorulen ama sebebi bilinmeyen bi hastalik” teshisini koydu, aman ne sevindim ne sevindim:) hatta o cikan seyler gecince uzuldum yaslaniyor muyum diye! O kadar vahim bi durumdayim, gordugunuz yerde bana el opturun de sevineyim.

Ben bi baslayinca, 3 yildir bir hucrede yalniz yasiyormusum da yenice insan icine cikmisim gibi konusup duruyorum. Gerci dur ya, 3 yil insan hucre hayati yasasa sonrasinda da hic konusmaz di mi.. Bak asil yazacagimi, gecenin bi yarisi bana bilgisayar actirtan konuyu unuttum. Ne dicektim yaaa, keske insan fedakarlikta onde giden, caliskanlikta ahlakta falan onde giden olsa ama saflikta onde giden olmasa mi diyecektim acaba? Ufff, zaten aylar once twitter’a “hesaba katilmayan seyler” yazmisim, gecenlerde bi okudum, Allah’im neydi o hesaba katilmayan seyler, dusundum dusundum bulamadim. Boyle gizemli gizemli tweet yazmaya calisirken hesaba katilmayan seyleri unutabilecegimi hic hesaba katmamisim! Zaten hep oyle olur, aaa yok ben unutmam derim, bazen hocamla toplantilarimda bile not tutmam, sonra da dusun dur neydi diye!

Sanirim dis ipi hakkinda konusacaktim (gecenin bi vakti bana bilgisayar actiracak kadar onemli olan sey dis ipi miymis??? )ben iste gecen seneye kadar asla ve kat’a dis ipi kullanmazdim. Sonra bi discide “butun dislerinizi iple temizlemek zorunda degilsiniz, sadece sizde kalmasini istediklerinizi temizleyin” gibi turkceye cevrilince uuupuzun olan (bknz. ceviren etkeni) ama aslinda kisacik olan bi afis okumustum, ignelerin de etkisiyle cok etkilenmistim. Neyse, gun o gundu iste, milad oldu benim icin. Ama fark ettim ki dislerimi kurtaricam derken kan kaybindan ölücem! Hep mi kanar?? Yok yani artik disci de 2. evim oldu bi durum varsa soylesin di mi ama!

Ve son olarak sunu da soylemeliyim ki, lensler insan gozunde 36 saatten fazla kalinca, arada duygusal bir bag olusuyor, cikarirken uzuntulere gark olunuyor, eksikligi daha bi hissediliyor, ozleniyor resmen, "senin yerin o lens kutusu degiiiil" gibi histerik ve anlamsiz triplere giriliyor.

Tamam tamam gecti, uyu artik