27 Nisan 2011 Çarşamba

Girisken “olmak” ya da “olmamak”, iste butun mesele keske bu olsa

Boyle girisken insanlar var dikkatini cekti mi? bunlar genel olarak da prezentabl (?), enerjik ve mutlu. Bi de bi rahatlar bi rahatlar ki sorma. Kendilerine cok guvendikleri icin mi bilinmez “nerden cikti bu simdi” durumuna dusme gibi bi korkulari yok. Misal, koridardan gecerken bizim labda “gerinen ben”i goren bi arkadas (arkadas dediysem ayni dersi aliyoruz, ama ben soguk tavrimla ortami buz kestiriyorum her daim) lab kapisindan kafasini uzatip “uyumayi birak” dedi, guldu gitti. Ben zaten gerinme halinde sekilden sekile girerim, salarim kendimi kaslarim bildigini okur, bu kapiyi acinca toparlanamadim bile, guldu gitti ben gulemedim bile.. kasildim kaldim resmen. Yok yaaa, karakter meselesi, ben gereksiz laflarla sempatiklik yapamam, icimden gelmez. Komik olmadigi halde karsidakini gulumsemek zorunda birakmak bence bir tur zalimlik, psikolojik bir baski. Hatta benim bi arkadas Baby shower’da pantolonunun uzerine bez bagladi (bildigin bebek bezi) guldu sonra. Ben dondum kaldim. Dislerimi gostermeye calissam da icim kan agladi, gulumseyemedim bile (yaaa ne tur zorluklara gogus geriyor bu ruh).

Aslinda zivanadan cikilmadigi surece girisken olmak iyi. Ben de her seyi oldugu gibi girismemeyi de abartirim. Konferanslarda falan bi soru sorucam mesela, soramam. Niyetlendigim an adrenalim seviyem cikabilecegi en yuksek noktaya gozunu diker. Bungee jumping yapiyor olsam adrenaline o kadar doymam. Zaten ben kendime gelinceye kadar konferans biter, herkes cikiyor olur. Bir sorum daha sorulamadigi icin cevapsiz kalir. Aslinda zaten niyetim de cevap almak degildir, o soruyu da hic merak etmiyorumdur. Zaten benim orda ne isim vardir? Bence asil sorulmasi gereken soru budur.

Yine de, sevgili girisken insan, lutfen benimle durup dururken muhabbete girme, “eee?” diye oyle bir bakarim ki korkarsin. Hem sen bozulmayasin diye gulumsuyor olmam her zaman bu kadar ince ve dusunceli olacagim anlamina gelmez bilesin. Sonra yok efendim kalbim kirildi, insan bi nezaketen gulumser falan deme bana. Bu bir rica degil uyaridir! Senin yuzunden uzerimde yasal islem baslatilmasi ise tamamen senin sucundur! Saygilarimla..

21 Nisan 2011 Perşembe

Ellerine saglik BTS’cim, seninki gibi olmus firincim

Artik uzaklar daha yakin! Gurbet ellerdesin ve canin lahmacun mu cekti? Hamur acmayi bilmeden lahmacun hayali kurmaya utan miyor musun? Iste tam sana gore bir tarif!

Hamuru icin: Pita ekmegi
Ustu icin: istenilen miktarda kiyma, sarimsak, sogan, kimyon, kirmizi biber, karabiber, taze biber, domates, tuz.

Cok asiri becerikli (!) BTS dun eve geldi, ellerini yikadi ve kocacigina surpriz yapmak istedi. Aslinda fark etti ki kocacigina yapmak istedikleri surprizler hep kendi cikarinaydi. Sarimsagi, sogani ve domatesi usenmedi rendeledi. Biberi usenmedi ince ince dogradi. Kiymayi ve bahartalari da ekledi. “Ellerimden cig et kokusu da gecmez ama fedakarlik iste boyle bi sey” diyerek karisimi iyice yogurdu. Bir tepsiye pita ekmeklerini koydu, ekmeklerin ustunu suyla isladi, ve karisimi yaydi. Tepsiyi cok bi sey yapmis gibi mutlulukla firina yerlestirdi, Izgara ayarindaki firinda 5 dakika pisirdi. Cok ac olmasalardi ve fotograf makinalarinin pili olsaydi ya da telefonu cilali tas devrinden kalma olmasaydi resim de cekerdi. Ama resim karin doyurmazdi, bu dusuncelerin bir tanesi bile aklina gelmeden tepsiyi firindan cikarip Badem’i sofraya cagirdi. Lahmacunlari goren ve sonrasinda tadan Badem bunlari BTS’nin yaptigina inanmadi. Aslinda BTS de inanamiyordu, hasret sona ermisti. Gokten 3 elma dusmustu, neden ozellikle “elma” duserdi, bir armutun, portakalin nesi eksikti? Neyse, bunlari dusunmenin zamani degildi. Huzur icinde lahmacunun keyfini cikardilar. Onlar erdiler muratlarina biz cikalim kerevetine. (kerevet, divan demekmis, hic boyle dusunmemistim, ilginc)

18 Nisan 2011 Pazartesi

Bugun gozlukluyum, acmasin guller!

Insan cirkin oldugu icin mi kendini cirkin hisseder yoksa kendini cirkin hissettigi icin mi cirkindir, tarzi gereksiz dusuncelerle kalabaliklar icinde yalniz bir ergen havasindayim. Gozlerimdeki neden kaynaklandigi belirsiz kipkizarma ve capcapaklanma (burnum bile bu kadar mukus uretmiyor!) sonucu lenslerimi takamadim bugun. Korebe oyunundaki ebe misali ortalarda dolasmayayim diye de gozlugumu kullanmak zorunda kaldim. Evet bu derece nefret ediyorum gozluk kullanmaktan. Bir gozluk insani kendinden bu kadar mi sogutur? “Benim mi Allah’im bu gozluklu yuz?” diyerek aynalara kustum resmen! Laba saklandim cikmiyorum disari. Sanki beni goren herkes arkamdan “doooort goooz, dooort goooz” diye dalga geciyormus gibi ezik bir ruh halindeyim. Yillar once beni gozlukle goren kaynim (kayin garip geldi ama evet kaynim olur kendileri) “BTS Abla yea, gozlukle cok uyuz oluyorsun” demisti, direk, katiksiz. Gulumsemistim sadece (gozlerimden ates ciksa da). Sanki benim elimdeydi gozlerimi duzeltmek! Sonra o da kel kaldi da ilahi yoldan odestik. Neyse, o “uyuz oluyorsun” lafi cikmadi aklimdan. Evet, isbu halden ziyadesiyle cirkin hissediyorum kendimi bugun. Bu yasimda asil onemli olanin “ic guzelligi” oldugunu coktan idrak etmis olmam gerekirdi aslinda.

“Bu yasim” deyince minik Lama geldi aklima. Bana “abla” demeyi siddetle reddediyormus, direk “BTS” demenin daha uygun olacagini kavramis cocuk (genc oldugumu anladi tabi), masallah zaten cok zeki oldugunu biliyordum, bu ornek tavriyla zekasini bir kez daha ispatladi. 3 ila 4 yas arasindaki tum cocuklar minik Lama’nin baslattigi bu akimi takip eder de dogru yolu bulurlar insAllah, yeni nesil adina tek dilegim bu(!)

Minik lama: hicbir seyi unutmayan hicbir seyden vazgecmeyen minik melek/cadi (duruma gore kisiliklere burunuyor). Cuma sabahi 6-7 saat, Cumartesi aksami da 2-3 saat olmak uzere, ondekilerin konusmalarinin cogunu duymadigimiz bir ortamda minik Lama’yla konsantre bir beraberligimiz oldu. Kah ayaklarina masaj yaptirtti, kah kafasini oksatti, kah koluma sarilip agiz kenarindaki tum cikolatalari ustume bulastirdi, kah oyun oynatti, kah bikip usanmadan “ha?” deyip cevap bekledi, kah yarim saat icinde 100 kere “anne/baba geldik miiii?” diye beynimde kalici hasarlara yol acti, kah bir gulumsemesiyle beni de sebepsiz gulumsetti, kah tatli simarikligiyla ve zeka piriltilariyla beni kendine hasta etti. Olsa da yesek!

(resim guyswithglasses.blogspot.com adresinden)

13 Nisan 2011 Çarşamba

Yillar neden bu kadar acele etmis?

Saclari 1'e ya da 3'e vurulmus birini gordugun vakit senin de onun kafasiyla avcunun icini kasiyasin geliyor mu? Varsin gelmesin, zaten oylesine sormustum. Bos bos konusuyorum.. Bugun eski yazilara bir baktim da hic degismemisim, ne aci. Insan bir yilda muasir medeniyetler seviyesine ulasir, Ay'a falan cikar, ben ise yok "ders calisamiyorum", yok "agzini sapirdatiyor", yok "cips yemezsem olucem", yok "ama once o vurdu" tarzi cumlelerle hayat tuketmisim, icim yandi. Bir de Badem'in bir mailini gordum bugun, universiteden sinif arkadasim Badem'i yeni isi icin tebrik etmis, iyi hos guzel. Ama yani sonucta Badem'in degil benim sinif arkadasimsin di mi, ayni cins olmasak da insan bi beni sorar, nezaketen bi selam yollar. Bozuldum. Hal hatir deyince, Badem yeni memleketimizdeki biriyle skype'tan konusuyordu, ben de duyuyorum. Sagolsun beni sordu "BTS nasil?" dedi. Sonra da "BTS 198X dogumlu di mi?" dedi (mustakbel esi 198X'li oldugu icin), Badem de ne dedi biliyor musun?? "yok, BTS 198Y'li"!! (Y+2 = X) O an girecektim goruntuye "hayiiiir ben daha buyumediiiim" diye bogurecektim. Hatta annem yanibasimda olsaydi, onun etegine sarilarak gerceklestirecektim bu eylemi (hakkaten buyumemisim). Insanin buyuyemeden yaslanmasi da ne aci. Neyse, 198Y'li oldugumu ogrenen taraf cok sasirdi, "olsun" dedi!! Badem benim bunlari duydugumu fark edip "Ama zaten herkes BTS'yi kucuk sanar" dedi. Karsi taraf "nedense ben kendimi BTS'nin 198X'li olduguna inandirmistim" dedi. Bense icerde "bu nasil bir muhabbet, ben nerdeyim" sorulariyla kendime yalanci bicaklar sapliyor yalanci gozyaslari dokuyordum (performansim gorulmeye degerdi). Yipranmis bir sekilde "susam sokagi"ni actim. "dagdan bir kiz geliyor done doneeee, done done done done" sarkisina coskuyla istirak edebilmem zeka yasimi tum ciplakligiyla gozler onune seriyordu ama "8" rakamini ogrenmek zevk vermiyordu, bunu kabul etmeliydim. Kabul etmem gereken daha cok seyler vardi, ama hazir degildim. Yillarimi mizmizlanma yerine olgunlasmayla gecirseydim hayat benim icin daha az acili olabilirdi. Ve kabul etmeliydim ki ben 198Y dogumluydum ve her gecen dakika aleyhime islemekteydi...

11 Nisan 2011 Pazartesi

Ic ses: BTSiş*, tatlim, her dusundugunu yazmak zorunda degilsin

Fark ettim de benim en cok bekledigim zaman dilimi Pazartesi sabahi. Yapacagim her turlu “baslangic” icin Pazartesi sabahini bekliyorum. Ve sonra her Pazartesi kendimi kandirdigimi fark ediyor, ama yine de sonraki pazartesiyi beklemekten kendimi alamiyorum. En sevdigim zaman da Cuma aksamlari 10dan sonra. Gecen Cuma aksami internet basinda zaman öldürürken ve bundan inanilmaz zevk alirken (evet zaman öldürürken zevkli ama öldürülen zamanin ölmüş oldugunu anlayinca aci oluyor), karsima “selvi boylum al yazmalim” filminden parcalar cikti. Hic izlemedigimi, izlediysem de kucuk yaslarima tekabul ettiginden oturu anlamadigimi ve dahi hatirlamadigimi dusunup izlemeye koyuldum. “Hepsini izlemem, zaten gec oldu saat, atlatirim” diye dusunuyordum ama her sey o kadar hizli ilerliyordu ki, atlatinca kaciriyordum (yine de atlatilmasi gereken yerleri vardi). Filmdeki “ic sesler” beni mest etmisti. Ben de icimden cok konustugum icin kendime yakin hissetmistim anlatis tarzini. Hem 1978 yapimi bir filmdi. Turkan Soray hic degismemis, Kadir Inanir ziyadesiyle yaslanmisti. Film boyunca Badem’in igrenc “Buna kim Inanir?” esprisine maruz kalmis olsam da, film bende tebessum etkisi olusturmustu. Neyse film bitmis, giciklik sirasi bana gecmisti. Inanir misin (Kadir), taaa Cuma gecesinden beri Badem’e saf bir ses tonuyla surekli “Sevgi neydi?” sorusunu yoneltiyorum bikip usanmadan. Soruyorum bi de cevap bekliyorum, aldigim cevabi begenmeyip tekrar tekrar cevap istiyorum. Velhasi kelam Badem sorunun cevabini “sevgi, susmakti”ya getiricek yakinda:)

*BTSiş, kendimle kurdugum yakinligin sonucu ortaya cikti. Bi “meltiş (meltem), Betuş (Betul)” sicakligi yakalayayim, kendi kendimin kankasi olayim, su an iyice kivama gelmis yanaklarimi kendim sıkayım istedim.

Son olarak hocama bir sarki gondermek istiyorum: “GUL DOKTUM YOLLARINA, GEL ARTIK TOPLANTIYA”. Dur dur, o sarki son olmasin, son olarak “kuresel isinma neydi?” sorusunu sorayim, ve “Kuresel isinma, 5 nisanda dahi kar gorup, 10 nisanda yazliklari giymeye baslamaktir” cevabiyla da bugunluk vatani gorevimi yerine getirmenin verdigi sahte huzurla ekranlara veda edeyim

8 Nisan 2011 Cuma

Benim de ekmek makinam var artik, beni de araniza alin

Simdi hala "Musaitseniz annemler size gelecek" haberleri gonderiliyor mu? Eskiden niye telefon edilmezmis de el altindaki cocuk gonderilirmis bilmiyorum. Gerci dur ya, oyle telefonlar da hatirliyorum. Ne naif di mi? Ne guzeldi cocuk halimizdeki aksam gezmeleri, aksamlari bize gelen misafirler, hele ki cocuklari varsa (ki hepsinin vardi). Muzun cok kiymetli oldugu zamanlardi.. Meyve kisminda cocuklara yarimsar muz verildigi gunleri hatirliyorum. Cocukken hicbir gun de muzu elimin tersiyle itecegimi dusunmezdim. O yillarda, babam pazardan herkese birer tane muz alirdi, kiymetinden yiyemezdik. Gerci abim hemen yerdi, kardesim de yarisini yer kalanini da kitlik zamaninda tuketmek uzere saklardi (abim bulup yemezse tabi). Bir seylerin "kiymetli" olmasi ne guzelmis. Ve dunya ne cabuk tersine donuyormus. Simdi de kiymetli olan annemin elleriyle yaptigi ve benim atayurttan getirdigim receller! Kucukken o recellerin yuzune bakmazdim oysa. "Anneee, benim canim tatli istiyor" mizmizlanmalarima annemin "ekmeye recel sur ye yavrum" onerisi cok sacma gelirdi.. (gerci hala cok sicak bakmiyorum bu teklife)
---------------------------------------------------------------------------
Insanlar beni kendimden gecercesine calisiyorum, didiniyorum ve yoruluyorum saniyorlar. evet yoruluyorum ama gucsuzlugumden, calistigimdan degil. Annem (Badem'in annesi olan annem) "Yavrum, bu kadar hirpalama kendini" diyor, hatta ruyasina gormus beni, ve ruyasinda da ayni telkinleri vurguluyormus, "biraz da cocuklarina, ailene zaman ayir" diyormus. "insAllah" dedim, ne diyim. Uyuzlugumdan kaynakli yorgun bir tipim var evet, bi de tabi kamburluk! Inanir misin bazen yemek yerken tabagin icine dusmekten, bilgisayar basindayken tuslara burnumla basmaktan korkuyorum. (Sacma korkularim oldugundan daha once de bahsetmistim.) Oysa ben internette vakit oldurmekten baska bir aktivitede bulunmuyorum aslinda.. Ha bi de plan yapiyorum surekli. Zaten okulda ders disi programlar yapiyoruz, surekli kafam orda. Velhasili kelam, blogumu okuyan sevgili dostlar ve aile efradi bir is yapmadigimi biliyorlar ama blogumu okumayan sevgili dostlar ve aile efradi bunu bilmiyorlar, ne aci.
---------------------------------------------------------------------------
Ifrat ve tefritte yasamayi gaye edinmis karakterimden oturu bugunlerde saglik mufettisi olarak gorev yapmakta, supheci kisiligimi simdiye kadar gonul rahatligiyla yedigim her nesneye karsi gostermekte ve "Aaaa bunun icinde koruyucu madde var", "oooo nooo onun icinde de mi MSG var","hmmmm, bunun icindekiler kismi 5 adeti geciyor demek ki bu yemek degil","uffff bu sutler hormon basilmis ineklerden elde edilmis", "kimbilir bu tavuklara ne yedirdiler, cik cik cik" diyerek mertebe katetmeye calismaktayim. Hatta saglikli olsun diye ekmek yapma makinasi aldik! (Tamam ya, ekmek yapma makinasini burda ekmekler cok pahali, kendi ekmegimizi yapalim da ucuza gelsin diye aldik. Yalniz ben bu hizda kotu ekmek yapmaya devam edersem un-su-elektrik parasi yillik ekmek parasini mumla aratacak gibi!). Bu arada, kahveye cok para veriyoruz buna bi cozum bulmali projemizin sonucunda aldigimiz kahve makinamizi da okula getirdim. Cooooook ozleyecegim canlarimin hediye ettigi cok ozel kahve cekirdekleriyle okulda sicak kahve keyfi yasiyorum, ne mutlu.

Lafima doyum olmaz ama sen kalk artik, islerin vardir, colugun cocugun, yapilacak yemegin, belki gorulecek dostlarin vardir. Yine beklerim, ama gelmeden haber ver de ocaga cay suyu koyayim, bir kek cirpayim...

NOT: Resim, 3 tanesi beni terk edecek olan, bir tanesi de benim tarafimda terk edilecek olan canlarim ve ben arasinda. (Bilmeden bana dogum gunu hediyesi almislar, hala bilmiyorlar:) ) Sizi ne cok sevdigimi, ayrilsak da beraber olacagimizi soylememe luzum yok di mi?