Sabah olmus, biz atayurda gelmek uzereyiz. Insanlar yorgun ama mutlu, heyecanli. Sonra pilotun anonsu geliyor, ucagimiz alcalmaya basladi, bilmem kac dakika sonra inicez, sicaklik bilmem kac SANTIGRAT derece, yerel saat 10:15. Bense yuzumde engelleyemedigim bir gulumseme, gozlerim disarda. Ve iniyoruz, inmemizle bir alkis kopuyor, herkes telefonlarini aciyor, “geldim” diye mujdeliyor bekliyenlerine. Sonra direk “Celebi”yi goruyorum ben, sonra “havas”. Turkce yazilar var her yerde, gun gunesli. Vatan topragini yuzume gozume surmek istiyorum, opmek opmek, ne zormus senden ayrilik demek istiyorum. Derken kapi aciliyor pasaport kuyrugunda onde olma yarisi basliyor. Pasaport kontrolunu yapan memura gulumseyip de karsilik goremeyince, ya da ettigim tesekkure rica ederim denmeyince hemen far far away’le karsilastirmaya giriyorum. Turkcell reklamlari var her yerde, valizi almaya gidiyorum, valizler donuyor donuyor ama bizimki ortalarda gorunmuyor, derken goruyorum valizi, Badem hemen aliyor, ben kenarda duruyorum. Bir yandan otomatik kapi acilip kapaniyor, yakinlarini bekleyenleri goruyorum, herkes mutlu. Derken kapi bizim icin aciliyor, herkes bize bakiyor, kalabaligin icinde sallanan el ve seslenilen ismim, abimi goruyorum, derken babami coskulu. Sevincle beraber gozyaslarimi tutamiyorum, aglamaktan konusamiyorum, sariliyorum sadece, anneme cekmisim iste, o da ayni. Sonra abimin arabasina biniyoruz ve trafige giriyoruz…
Hayal tabi bunlar, ya da onceki yillarda yasadiklarim diyeyim. Yarin sabah ins bunlari yasiyor olucam. Gerci yine Delta yapti yapacagini ucagi erteledi, simdilik 1 saat 10 dakika ertelendi ama umudum yok, daha erteler bunlar!! 9.kapida bekliyorum. 2 saatlik uykuyla duruyorum, ucaga binsek hemen vurucam kafayi uyuyacagim ins. Zaten yanima aldigim kitap da cok acmadi beni. Blog yazayim dedim ama gozyaslarima hakim olamadim, bekleme salonunda elinde bigisayar yazi yazip aglayan bir tip’e donustum.
NOT: Ucak iptal edildi, sonraki gun kalkti
Cok degistim ben. Ne inadim kaldi ne bencilligim. Pamuk oldum resmen. Seviyorum herkesi ve dahi kedileri, sincaplari, korksam da bocekleri.
Cok degistim ben. Anlayisli biri oldum ciktim. Hemen karsimdakinin yerine koyabilir oldum kendimi. Pitircik oldum resmen.
Aslinda hic de guzel olmadigimi anladim. Oyle matah bi zekam da yokmus meger. Hatta zaaflarim varmis benim. Dislerim inci degilmis, hem ellerim de bildigin cirkinmis.
Aslinda cogu sey benim kararim degilmis, kaderin cilvesiymis. Her seyi disardan izlemek pek bi zevkliymis.
"Sen Mevla'yı seven de Mevla seni sevmez mi Rızasına iven de rızasını vermez mi Sular gibi çağlasan Eyyüb gibi ağlasan Ciğer-gahın dağlasan ahvalini sormaz mı" Alvarli Lutfi Efendi -------------------------------- Isyan deryasına yelken açmışam, Kenara çıkmaya koymuyor beni
Nasihat
Ey Nefsim! Heva kapisindan girmek dilersen, kolayca girersin Ancak, disari cikmak istersen, bilesin ki pek zordur
"İnsanları severken, onlardan teveccüh beklememeli. Bunun sonu yok. Karşılıksız sevmeli. Bir insan, ne kadar sevilecekse o kadar sevmeli. İnsanları, Allah'ı sever gibi sevmemeli."
"Ancak unutmamak lazım ki, Allah müsebbibü’l-esbabdır. O, sebeplerle planlanan, ortaya konulan her şeyi, dilediği şekilde mutlak kudret ve iradesiyle değiştirir, bütün düzenleri bozar ve orada Kendi hükmünü gösterir."
Kitap Arkasi
Cana cefa kıl ya vefa Kahrın da hoş, lutfun da hoş, Ya derd gönder ya deva, Kahrın da hoş, lutfun da hoş.
Hoştur bana senden gelen Ya hilat-ü yahut kefen, Ya taze gül, yahut diken Kahrın da hoş lutfun da hoş.
Gelse celalinden cefa Yahut cemalinden vefa, İkisi de cana safa Kahrın da hoş, lutfun da hoş.
Ey padişah-ı Lemyezel! Zat-ı ebed, Hayy-ı ezel! Ey lutfu bol, kahrı güzel! Kahrın da hoş, lutfun da hoş.
Gerek ağlat, gerek güldür, Gerek yaşat gerek öldür, Aşık Yunus sana kuldur, Kahrın da hoş, lutfun da hoş.
Yunus Emre
UZUN UZUN
Bismihû... Önce çile arkadan ihsan.. Mülk gibi söz de, ne senin ne benim.. Cümle gibi aşk da ne senin ne benim.. Mülk gibi söz de ve aşk da O’ndan..
Beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen, hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında.. “Gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor.. Değil mi ki her şey O’ndan, Gidecek yer yok O’ndan başka.. Gelinen yer yok O’ndan başka.. İnsan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icabı.. O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.. Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz.. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda, O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir: Söz gelimi Leylâ Mecnun’u, Şirin Ferhad’ı, Züleyha Yûsuf’u sevdiğini zannedebilir. Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.. Çünkü ışığın kaynağı tektir ve, kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir?..
Her aşk O’na çıkar sonunda.. O’ndan başkasını sevmek imkansız gibidir.. Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir.. Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek.. İstese de insan O’ndan özgeyi sevme şansı yok.. O’ndan özgeyi sevme ihtimali yok.. Ruhun da O, kalbin de O, aklın da O.. Tenin de O, canın da O, cismin de O.. Ve aradan perdeleri kaldırarak O’nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr-ü sefer, sadece O’nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret..
İşte bütün hikaye... Kim düştü kuyuya, Yûsuf mu?.. Yakub mu?.. Züleyha mı?.. Zindan kimin kaderi?...Yûsuf’un mu?.. Yakub’un mu?.. Yoksa Züleyha’nın mı?.. Yûsuf, Yakub ve Züleyha yok aslında... Hepsi BİR, Hepsi O BİR.. Hepsi TEK BİR...
Bismihû. Esirge ve bağışla. Öptüm kitapların üzerindeki Kitâb’ı, öptüm ve koydum alnıma.
Nazan Bekiroğlu
ANLAMADIGIM
Anlat, ne çok şey var anlamadığım Anlat anlat, elbet anlayacağım
Av mevsimi yerdeki kanlı bir tüyü Keklik, yavrusuna nasıl anlatır? Ya da dudağı yırtık balıklar Denizlere vicdan azabı mıdır?
Anlat, mapushane penceresine Bir ceviz yaprağı düşürse rüzgâr Günlerce, ağır ağır Nasıl koklar mahkûmlar?
Ağır mıdır tütmeyen ocağın yükü? Evlerin direği nasıl dayanır? Olmayacak dualara açılan eller Hangi vakit usanır?
Anlat, çok mudur benim de çektiklerim? Yoksa bu kadar şükür, bana az mıdır?
Halil Caliskan
Keşke düşünsen; hiçbir acı, hiçbir üzüntü, hiçbir keder, bir gün sona erecek hayattan daha uzun süreli değildir. Nasıl ki dünyada misafirsek; sevinçler de kederler de bizde öyle misafir. Nasıl ki dünya bizi ağırlıyorsa, biz de sevinç ve kederleri, üzüntüleri öyle ağırlayabiliriz.
M. Ulusoy
benim en sevdigim yazinin bunlardan biri olmamasi ne aci di mi
ben fark ettim de, eziklendim benim neyim eksik diye. oysa burda da saclari dokulmus bi abinin "onceki" ve "sonraki" halleri olsa, ya da ne bileyim en azindan yanip sonen hareket eden bir "noolur beni tikla" yazisi olsa, renk gelmez miydi bloga, her sey daha farkli olmaz miydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder