31 Aralık 2010 Cuma

Biliyor musun blogcan, uzgunum ben

Az uzgunken yazasim olmuyor benim, ama eger ki cok uzgunsem yazarim. Dun aksam yazmistim, aglaya aglaya, bir kac dakika yayinladim sonra da kaldirdim. Carsamba aksami cok ama cok sevdigim birini gormeye niyetlendim cuma icin, kesin degildi gerci ama ben umutlanmistim. Kesin olmadan pek kimseye soylememistim, sevinc cigliklarimi icimde atiyor "yeeaah" diye icten ice ellerimi havaya kaldiriyordum. Kelebek gibiydim ortalarda. Neyse, sonra dun aksam ayin 11-12 ve 13unde gidebilecegimi yani bugun (cuma) icin gidemeyecegimi ogrendim. O zaman da hafta ici, okullarin ilk haftasi sayilir falan, gidemem dedim. Boyle bogazima oturdu bi sey, "hayirlisi, zaten arabamizin da tamire ihtiyaci var ne zamandir goturmemiz gerekiyordu erteliyorduk, direksiyonunda sorun var, hem saga cekiyor surerken" diyorum bi yandan ama bi yandan da O'nu gormeyi cok istiyorum. Basim agriyincaya kadar agladim sonra tabi, sulu gozumdur ben. aglamayi kesiyorum yaziyorim, yaziyorum agliyorum.

Derken mailime bi baktim, bir sene ayni sehirde kaldigimiz bir abla kaza yapmis, 5 yasindaki oglu vefat etmis. Bu haberi alinca daha da kotu oldum tabi. Dunden beri hic keyfim yok yani, ama artik aglamiyorum, sadece bi sıkıntı bir turlu gitmeyen. Sonra bugun ogrendim ki onlarin arabalari bozukmus, tamir ettirmeden yola cikmislar, araba saga cekiyormus, abi kontrolu kaybetmis, ve kaza olmus! Hissizlestim birden... Her sey nasil da bir anlik! "benim" dedigimiz her sey nasil da aslinda bizim degil. Ahmet Selim'i dusundum sonra, bir haftada ben ona o kadar alistiysam, bir annenin kendi buyuttugu cocugunu kaybetmesi nasil bir acidir dedim. Gerci abla cok metanetliymis, zaten oglu son gunlerde surekli "ben cennete gitmek istiyorum" deyip duruyormus. Allah sabir versin! Yazasim olmadigi halde yazayim da rahatlayayim dedim ama rahatlamadim.. Rahatlamayi yanlis yerde ariyorum sanirim..