31 Aralık 2010 Cuma

Biliyor musun blogcan, uzgunum ben

Az uzgunken yazasim olmuyor benim, ama eger ki cok uzgunsem yazarim. Dun aksam yazmistim, aglaya aglaya, bir kac dakika yayinladim sonra da kaldirdim. Carsamba aksami cok ama cok sevdigim birini gormeye niyetlendim cuma icin, kesin degildi gerci ama ben umutlanmistim. Kesin olmadan pek kimseye soylememistim, sevinc cigliklarimi icimde atiyor "yeeaah" diye icten ice ellerimi havaya kaldiriyordum. Kelebek gibiydim ortalarda. Neyse, sonra dun aksam ayin 11-12 ve 13unde gidebilecegimi yani bugun (cuma) icin gidemeyecegimi ogrendim. O zaman da hafta ici, okullarin ilk haftasi sayilir falan, gidemem dedim. Boyle bogazima oturdu bi sey, "hayirlisi, zaten arabamizin da tamire ihtiyaci var ne zamandir goturmemiz gerekiyordu erteliyorduk, direksiyonunda sorun var, hem saga cekiyor surerken" diyorum bi yandan ama bi yandan da O'nu gormeyi cok istiyorum. Basim agriyincaya kadar agladim sonra tabi, sulu gozumdur ben. aglamayi kesiyorum yaziyorim, yaziyorum agliyorum.

Derken mailime bi baktim, bir sene ayni sehirde kaldigimiz bir abla kaza yapmis, 5 yasindaki oglu vefat etmis. Bu haberi alinca daha da kotu oldum tabi. Dunden beri hic keyfim yok yani, ama artik aglamiyorum, sadece bi sıkıntı bir turlu gitmeyen. Sonra bugun ogrendim ki onlarin arabalari bozukmus, tamir ettirmeden yola cikmislar, araba saga cekiyormus, abi kontrolu kaybetmis, ve kaza olmus! Hissizlestim birden... Her sey nasil da bir anlik! "benim" dedigimiz her sey nasil da aslinda bizim degil. Ahmet Selim'i dusundum sonra, bir haftada ben ona o kadar alistiysam, bir annenin kendi buyuttugu cocugunu kaybetmesi nasil bir acidir dedim. Gerci abla cok metanetliymis, zaten oglu son gunlerde surekli "ben cennete gitmek istiyorum" deyip duruyormus. Allah sabir versin! Yazasim olmadigi halde yazayim da rahatlayayim dedim ama rahatlamadim.. Rahatlamayi yanlis yerde ariyorum sanirim..

23 Aralık 2010 Perşembe

Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor, bir hafta sonra tekrar deneyiniz

Yine bir “yaziya baslama” sorunsali yasiyorum. Oysa sadece yaklasik bir hafta ortalarda olmayacagimi soyleyip cikacagim, baslamasi bu kadar zor olmamali! Aslinda ortalarda olmadigim bu zaman diliminde siz beni bekliyor olacaksiniz ya, iste ondan oturu boyle sayfa acilir acilmaz sizleri bir klasik muzikle karsilayayim, sizleri bekleme havasina sokayim dedim ama sonra da hadi dedim, o kadar da sinir bozucu olmayayim!

Badem gelmiyor, ben oralarda genclerle takilicam ins, severim hepsini. Neyse, sabah kalktim 3 cesit yemek bir de tatli yaptim Badem’e, ben yokken hayatta kalabilsin diye. Yemekleri yaptiktan sonra da guldum kendime, sanki ben evdeyken her gun yemegimiz oluyormus gibi..

Boyle iste canlar, bilgisayarimi gotursem mi diye dusundum, geceleri falan ders calisirim belki diye, sonra da “sacmalama BTS, sen okul zamani gunduz bile calismiyorsun” dedim. Fakat hala tereddutteyim, cunku ne zaman bi isim olsun, bi yere gidecek olayim, biri gelcek olsun falan, oyle calisasim gelir ki! Zamanim olmadigi zamanlar en uretken oldugum zamanlardir.

Buyuklerin ellerinden opuyorum, kucuklerin de yanaklarini sıkıyorum, ve son olarak, hayatima dair yenice fark ettigim bir gercekle sizlere en az bir haftaligina veda ediyorum: simdiye kadar hic yesil ya da mavi dis fircam olmamis benim.. ya pembe, ya kirmizi, ya turuncu ya da mor!

20 Aralık 2010 Pazartesi

efekt, "efekt" diye mi yaziliyor yani? Sizce de garip degil mi?

Aaah, uuuuuf (inleme efekti oluyor bunlar) geceleri hasta oluyorum bugunlerde, hatta oksurerek kendimi uyandiriyorum, burnum akiyor falan ama sabahlari saglik fiskiriyor her bi yanimdan! Tabi saglik bilgim sifir oldugu icin viruslerin gece 12 sabah 8 vardiyasinda calismalari garip geliyor. Oyle komik ki gece 12yi gecer gecmez direk sumuklu kiza donusuyorum. Gerci Badem kapi kapi dolasip beni aramiyor, direk öksürük sesine geliyor, mutlu son.

Aaaaah uuuuuuf (dakikalar ilerledikce inleme efekti de gucleniyor). Dun aksam malum asure yarismasi yapildi Far Far Away’de, hani su beni katmadiklari yarisma! Ama yooo yooo kin buyutmuyorum icimde, hatta sevindim bile cunku asure yapmanin bir vizyon isi oldugunu anladim. Yani dostlar o suslemeleri gorecektiniz, hatta “anlayacaktiniz” demek daha dogru olur, nitekim gordugu halde anlamayan bazi korler vardi (bknz. Bi de utanmadan asure yarismasina katilmaya yeltenen, bi de ustune arlanmadan birinci olmayi hayal eden BTS). Misal, pasta suslemeleriyle ün salmis bi abla asuresini getirdi (ben de asurelerin juriye goturulmesi ve onlari listelemeden falan sorumluyum, o yuzden yarismacilarin asureleriyle fazlasiyla icli disliyim) neyse iste, asurenin ortasinda portakal kabugu, kabugun icinde de findik fistik, kürdanla bir baska portakal kabugu daha tutturulmus falan. Anlatinca cok sacma geliyor ama hakkaten ben bakinca da cok sacma gelmisti bana. Hikmetinden sual olunmaz, o kadar becerikli kadin dedim, gorevime dort elle sarilmaya devam ettim. Sonra sanirsam X (ismini aciklamak istemeyen bir yarismaci olur kendileri) geldi, heyecanli degilim falan gibi beyanatta bulunmus ama kulliyen yalan, heyecani her halinden belliydi. Neyse, dedi ki “aaa ne guzel gemi”, ben şoklarda! Hani eskiden 3 boyutlu resimler olurdu kagit uzerinde, şaşi bakip şaşirirdik, gozlerini belli bir sure şaşi olarak tutabilirsen resim acilirdi, hah iste oyle bir acilim yasadim resmen. “waow” dedim, sonra onu yapan becerikli abla geldi, “bak geminin icinde de her seyden iki tane var, iki tane kayisi, incir”. Utandim kendimden! Ablanin eteklerine kapanasim geldi, o derece saygi duydum! Neyse 7. yarismacinin da bir borcam icinde asuresi gelince tetikte bekleyen X canim olay yerine intikal etti, ( aaa bu kiz hic ayrilmamis asurelerin basindan! Canim yoksa rakiplerinin asurelerinin icine tuz falan mi kattin kimse gormezken?? (bknz. Dipnot)). “aa gordun mu, gemi cizmis” dedi. yine hic fark etmemistim, hayat bos geldi birden falan. Tabi ben bu arada kendimden gecmis “gelen bu kalabalik gruba ikramlar nasil yeter”in, efendime soyliyim “kim hangi asureyi goturcek juriye”nin hesaplarini yapiyorum, milletin suslemesini mi algilicam bi de!! Yaaa yogun insan imajimi cizdim bile goruyorsunuz! Sonrasi benim icin “bir ugultu ve yorgunluk” demekti ta ki sonuclar aciklanana kadar! Sonuclarin aciklanmasi da “alkislar ve flaslar” demekti, tabi alkislayan da flasi patlatan da bendim. Bu sefer hep kamera arkasindaydim ki hic alisik degilim! Ondan sonrasi da “temizlik ve yine yorgunluk”…

Aaaaaaaaaaah uuuuuuuuuuuf (aciklamaya gerek yok artik). Velhasili kelam guzel bir aksamdi. Hele ilk 3’e oyle sevindim ki! Cunku o ilk 3, bana en azindan birer kavanoz asure verecek kisilerdi ve hepsinin de asurelerinin guzel oldugu kanitlanmisti. benden mutlusu niye olsundu ki! Gerci o ilk 3, bana hedilyelerinin en az yarisini verecek kisiler olsaydi daha mutlu olurdum, ama buna da sukur! 3unu de can-i gonulden tebrik edip, basarilarinin ve asurelerinin ve tabi ki paylasimlarinin devamini diliyorum:)

Dipnot: Yarisma sonrasi gordugum puanlama cizelgelerinde soyle bir yorum vardi “ cok tuzlu da degil, cok sekerli de degil” !!!??? tabi bu yorumda juri uyelerimizden bazilarinin Turk olmadiklari gibi bir de asureyi ilk defa orda yemelerinin de etkisi vardir!

16 Aralık 2010 Perşembe

Ben istemez miyim annem gibi aşure yapabilmeyi!

Bugun aşure gunu! Gonul isterdi ki sizleri bir aşure tarifiyle karsilayayim ama verecegim aşurenin tarifinde ancak “1 paket toz aşure ve su” olcagi icin, onun da yapimini okuma yazmasi olan herkes bildigi icin bosuna yer kaplamayayim dedim. Neyse, burdaki elleri opulesi insanlar Cumartesi gunu aşure yarismasi duzenledi. Dedim “ben de hazir aşureyle katilayim” ama “aaaaaa olur mu” diye asagiladilar beni. Badem de “hazir aşureyle katilip bi de birinci olmayi mi bekliyorsun” diye küçümsedi zaten, ezildikce ezildim. Umut fakirin ekmegi diyemedim, büktüm boynumu. Belki de bana moral olsun diye Allah beni birinci cikaracakti o yarismadan, niye engellediniz simdi beni!! Zaten sag yanagimda iki tane gözüm kadar sivilce cikti ergen gibi, ki ergenken dahi o kadar büyügünü beslememistim (ayyy gene benimki sakiz cignemeye basladi, aglicam ama simdi, sabahlari pamuk olarak geliyorum okula, oglen olmadan yay oluyorum en gergininden). Neyse, bi de uyuz oldum sanirim, kaşın kaşın bi hal oluyorum. Iste dun aksam bir bebek gormesi ziyareti esnasinda bu halimi bir buyuge actim, aslinda ortaya konusmustum, zaten hicbir seyim gizli sakli kalmasin, herkes hayatimin her ayrintisi bilsin karakterindeyim, neyyyse iste, abla dedi ki “SIKINTIDASIN DEMEK KI”! Allah’im ben bunu duydum ya, direk bunalima girdim, demek benim sıkıntılarim var ama kendimden bile sakliyorum, kan kusup kendime bile kizilcik serbeti ictim diyorum, vay ben ne cefakarmisim falan diye. Iste yani madem boyle sıkıntılarim var benim, belki de Allah beni birinci cikaracakti o aşure yarismasinda, ben de sıkıntılarimi unutacaktim bir nebze de olsa. Boyle bi havam olacakti Far Far Away ahalisi icinde. Parmakla gosterilecektim “iste o!” diye. Ama yok, kabul edilmedi bu pratik fikrim, hatta kabul edilmesi mevzu bahis dahi edilmedi. Boylece Cumartesi gunu sadece aşure yemeye gidicem, seyircilerden bir seyirci olucam, bu sıkıntılari bir moralle icimden atamadigim icin kanser olursam uzulursunuz ama, gariban katilsaydi keske dersiniz…

Aklima ne geldi, bu sıkıntılarimin sebebi sabahtan aksama kadar beni cikardigi seslerle cileden cikaran lab arkadasim olmasin! Ona soyleyemedigim icin kendi kendime gicik oldugum agiz sapirtisi bende sivilce olarak portlemis olmasin! Gerci o cikan iki seye sivilce demek onlara saygisizlik olur! Yeni bir yasam formu buldum diye NASA’ya haber mi versem! Ama yok, o zaman da ana haber bultenleri flas haber olarak yanagimin fotograflariyla dolar, endiseli bilim adamlariyla cevrili soguk bir masaya yanagimi yatirirlar inceleme yaparlar! Zaten dokununca aciyor, bir de parca marca alirlar hafizanAllah!

12 Aralık 2010 Pazar

Karar verdim!

Cafer yaa, artik sana ekmek vermek yerine ekmek yapmayi ogreticem! Kendi ayaklarin uzerinde dur artik! Hem bak belki biz yaz sonunda Far Far Away'e veda edebiliriz. Ya da dur, ben de bilmiyorum ekmek yapmayi, en azindan ekmek almayi ogreteyim sana! Senin iyiligin icin bak! Biliyorsun seviyorum seni, her ne kadar pencereye kucuk buyuk butun dışkılama işlemini yapsan da, hatta sinekliklerimizi kemirmeye devam etsen de, hatta ve hatta buldugun her firsatta sinsice evimize girsen de! Iste, iyi kalpliyim napiyim, sevgime engel olamiyorum. Canim benim..NOT: Aaa bak simdi fark ettim, "Karar verdim!" benim 100.yazim olmus! Boyle bi kutlama havasi yakalayayim dedim ama yok, degisik hicbir sey hissetmiyorum, 67. yazimda nasil bir cosku halindeysem yine oyleyim!

11 Aralık 2010 Cumartesi

Pratiklikte son nokta! (Kolaycılık da denebilir tabi)

Biliyorum, bu yaziyi okudugunuzda “bunu da yazdin ya BTS” diye kinayacaksiniz beni. Ama unutmayin ki her kurtlu baklanin bir kör alicisi cikar! Hem sanmayin ki her insana Allah yemek yapmada sınırsız beceri veya sabir vermis! Hem simdi verecegim iki tarif de birbirinden lezzetli oluyor, ayrica pratik otesi. Zaten bu tarifler de “Yeni baslayanlar icin mutfak” projesi altinda hayata gecmekte! Fabrikalar bizler icin calisiyorsa onlari da memnun etmek gerek hem di mi?

Neyse, bu kadar yol yapip, olasi cikislara inis yerlerini gosterdikten sonra ilk tarife geceyim:

1 DAKIKADA PANKEK (pisirme suresi haric tabi ki, sevinme o kadar)

Efendim, (su esnada bi kasket gecireyim kafama) 1 bardak hazir pankek ununu aliyoruz, icine 1 bardak sut ve bir de yumurta kiriyoruz ve karisitiriyoruz her zaman yaptigimiz gibi. Aaa bir bakiyoruz, 1 dakikadan bile kisa bi surede karisimimiz hazir! Ama dikkat ettiyseniz hic yag yok, oysa kutunun arkasinda yag da eklemeniz yaziyordu (bakin sizi bilmem kac kolariden kurtardim). Sonra iste karisimi onceden isinmis yagsiz teflon tavaya koyuyoruz, orta ateste pisiriyoruz (ben 4 posta halinde yapiyorum ve iki tava birden kullaniyorum, aslinda daha minik olmasi lazim ama bence hic gerek yok). Uzerine de bol bol maple surubu (aaa akçaağaç demekmis maple, ama akçaağaç ne ki?) dokuyoruz, once Allah’a, sonra uretenlere ve tabi sonra da pisirene sukranlarimizi sunarak afiyetle yiyoruuuuz!

Ikinci tarif de birinciyi aratmayacak pratiklikte:

YUZDE YUZ GARANTI KABARAN KEK

Bu kek de benim Cuma aksamlarimin kurtaricisidir. Okul donusu eve misafir gelecekken 5 dakika bile surmeyen hazirlama kismiyla gonlumun kahramanidir! Tarif şu: 1 kutu kakaolu hazir kek ununu bi kaba koyuyorsun, artik kutunun arkasinda kac tane yumurta diyorsa o kadar yumurtayi, ve yine kutuda yazan miktardaki yagi suyu ekliyorsun. Amaaa cikolatayi cok sevdigin icin icine cikolata damlaciklari da ekliyorsun. Biraz karistiriyorsun, sonra tepsiye dokuyorsun, uzerine de ceviz, oh mis! Onceden isitilmis firinda 30 dakika pisiriyorsun. Cikarir cikarmaz en hazirindan cikolata sosunu (dondurmanin ustune konanindan) gezdiriyorsun. Iliyinca da rendelenmis hindistan cevizi ekliyorsun. Aksama gelen gencler ayila bayila yiyor, mutlu oluyorsun sen de! Cikolata mutluluk yapar ya, kakaolu kek de yapiyor, seviyorsun Cuma aksamlarini.

Degerli okuyucu, biliyorum tiksindin benden. Ama takdir edersin ki, BTS kahvalti diye cips yiyebilen sagliksizlikta bir kisilik. Ondan “et suyundan corba” tarifi beklemiyordun heralde? Lutfen yani, eldeki verilere gore beklentilere girelim! Neyse, sikayetlerinizi bana, memnuniyetinizi Badem’e bildirin lutfen:)

10 Aralık 2010 Cuma

BTS'den DEV HIZMET

Öhöm öhöm! gun gecmiyor ki BTS kendini insanliga adamasin! Ne zamandir aklimda olan bir projem vardi: YENI BASLAYANLAR ICIN MUTFAK (M101). su dakika itibariyle hayata gecirmeye karar verdim. zaten gecen aksamlardan birinde, "Allah'im, yaşamamiz hayirliysa yaşat, ölmemiz hayirliysa öldür" diye dua etti biri, ben de cok icten "amin" dedim, her an basima bi sey gelebilir, ebediyete intikal edebilirim, diken ustundeyim resmen. Işbu nedenden hayata gecirilmemiş iş kalmasin diye, gecenin bi vakti, bu aksamki yaspastanin kalanini yedikten sonra bi de ustune kestane yerken aşka geldim! veee ilk ders:

YOGURT MAYALAMA SANATI
isin asli, sahsen ben Atayurtta yasasam yogurt mogurt mayalamam! Ben gencken DOST yogurt vardi, hep ondan alirdik ogrenci evimize, hem pratik hem hesapliydi! Ama kaderin bir cilvesi olarak kendimi Far Far Away'de buldugum, ve burdaki kardeslerimizin de tahayyul edebildikleri en buyuk miktardaki yogurdun 907 gram olmasi, ve bu miktar yogurdun da Badem'in bir ogunluk yogurt ihtiyacina tekabul etmesi beni yogurt mayalamaya itti! tabi benim bunu bir turlu becerememem de Badem'i yogurt mayalamaya itti.
Tarihcemizi soyle bir anlattiktan sonra gelelim heyecanla beklenen tarife ve tuyolara:

Bir tencereye koydugumuz sutu kaynatiyoruz ama tasirmiyoruz(!). sonra sogumaya birakiyoruz, zaman gecince serce parmagimizi bi guzel sute daldiriyoruz, parmak yanmayacak ama sicakligi da hissedecek dereceye gelince baska bir kaba 2-3 kasik yogurt koyuyoruz ve ilimis sutten uzerine ekliyoruz. Yediriyoruz bi guzel. Sonraaa, onu ilik sute ekliyoruz karistire karistira. Mayalanmaya birakilan sute sefkat gosterip bi guzel sarip sarmaliyoruz, ve tercihen kaloriferin yanina koyuyoruz. 4 saat yeter diye duyumlar aldim ama ben bir gece bekletiyorum o sekilde, hatta bazen okula giderken buzdolabina koymayi unuttugum oluyor ama yine de guzel oluyor tadi. iste bu kadar, zaten gerisi bakterilen isi!

Bir keresinde, sutu once kaynatip sonra da sogutmak cok sacma gelmisti (zaten pastorize sut kullaniyorum), hadi dedim, sutu direk ilitayim. Oyle de yaptim, sutcuk yogurt olamadi bi turlu, isin kotusu sut de kalamadi... Yani usenme, once kaynat sonra sogut, anlastik mi!

Yaa bi de sınır tanımayıp YENI BASLAYANLAR ICIN EV diye bir hizmet mi sunsam? ilk dersim de "10 adimda oturma odasini oturulabilecek hale getirmek" olur! dusuneyim...

9 Aralık 2010 Perşembe

Kokuşmuş içimin döküldüğü bir yazıdır kendileri, sıkıcıdır ayrıca

Senin de çok mu pişmanliklarin, “keşke”lerin ? Zamani geri cevirme istedigi duyar misin her daim? Pişman olacagini bildigin yollarda bulur musun kendini? Ama uzerindeki ataleti atamadigin icin ya da en genelinden nefsine her seferinde yenik dustugun icin o yolda devam eder misin sen de? Her gunun akşaminda kararlar alip sonraki sabah “eski tas eski hamam hayata devam” modunda olur musun? Kizar misin kendine benim kadar? Sonra daha fazla duşunmemek icin boş işlerin kucagina daha da atar misin kendini, bunun sonsuz bir dongu oldugunu bile bile? Bilip de uygulamamak nedir bilir misin? Hic kendini kitap taşiyan yani onun hamalligini yapan ama icindeki bilgilerden faydalanmayan bi binek/hayvana benzettin mi? senin nefsin de benimki kadar şimarik mi?

En muzdarip oldugum duygudur pişmanlik, ve hep yaşadigim. Oyle cok pişman olurum ki, yaşadiklarim kadar yaşamadiklarima da pişman olurum, soyledigim kadar sustuklarima da. Ama yine de ders almam! Zamani bosa harciyorum diye benim kadar uzulen ama yine de hala ve hala zamanini boşa harcamaya devam eden başka biri yoktur heralde. Madem o kadar uzuluyorsun, madem biliyorsun kendini, ne diye internette bos bos zaman harciyorsun? Ya da madem sevmiyorsun bolumunu neden hala devam ediyorsun? Daha da onemlisi neden bi de ustune doktora yapiyorsun? Birak git yeni bi sey oku di mi? ama yok, tek yaptigim mizmizlanmak “ama yea kim 17-18 yaşindaki bi cocuktan meslegini secmesini bekleyebilir, niye kimse yonlendirmedi beni o zaman, niye herkes sadece kendi cikarini dusundu” diye suc atmak ki nefsimi temize cikarmada hakkaten ustume yoktur daha once de soyledigim gibi. Hemen hazirdir bahanem! Kendi aşiriligimin, her yerde kendimi belli etme istegimin hic suçu yoktur! En basitinden, midem bulanincaya kadar cips yesem suç onu alan Badem’dedir mutlaka! Daha 10 yasinda oldugum icin sorumluluk alamiyorum bi turlu(!).

Ama haksiz miyim simdi yea, kim 17-18 yaşindaki bi cocuktan meslegini secmesini bekleyebilir? Lise sona donmek istiyorum! Insanliga faydali bi meslek seçmek istiyorum! Aslinda akil veren de oldu o aralar, “gel doktor ol” dediler, yok dedim, hatta o zamanlar yurt dişina gitme hakkim oldugu için dediler ki, “sen yurt disinda tip okur gelirsin ozel hastane acariz”, yok dedim. Annem dedi ki “yavrum, anne olacaksin bak, ogretmenlikten guzel meslek yok bayan icin”, yok dedim. “yok” dedim durdum! Dersanenin gazina geldim:( Uff nasil pişmanim! Keşke tip okusaydim! Kardesimin tipta okudugu kitaplara agzimin suyu akarak bakiyorum simdi. Koye gidiyoruz mesela, koydeki tum yaşlilar “doktor” diye bagirlarina basiyorlar bizim oglani, o da herkesin gonlunu aliyor, ve dualarini tabi, ailemizin kahramani. Ote yandan benim yaptigim işe bak! Ayy bakmak bile istemiyorum, valla işkence geliyor çaliştigim herbir dakika! Oyle boş ki! Kendime faydam yok ki insanliga faydam olsun! Insanin kendi yaptigi arastirmada savundugu hipoteze kendinin inanmamasi ne aci bilir misin? Kucukken, sinif arkadaslarimdan okula gelmek istemeyen olurdu, “bi insan nasil okula gitmek istemez” diye acaip şaşirirdim, anliyorum simdi, fazlasiyla! Bi de ben kuçukken, gozluk takan insanlar gozluklerini cikarinca nasil bir goruntuyle karsilasirlar diye acaip merak ederdim, gozlerimi şaşi yapardim “yani boyle iki tane mi goruyorsunuz” falan diye, hatta ve hatta sirf o goruntuyu gorebilmek icin gozumu bozma girişimlerim olmuş ve icine dusecek sekilde TV seyretmişligim olmustur, ki hepsi de annemin “kizim, o kadar yakindan izleme, gozun bozulur” uyarilariyla son bulmuştur. Sonradan bizzat anladim nasil goruyorlar, hic gerek yokmuş, bilmesem de olurmuş. Uff nerden girdim simdi bu konuya, na alaka?

Neyse, diyecegim o ki, endustri muhendisligi (ki kendisini bi muhendislik olarak gormuyorum ben, bilmem o benim dusuncemi ne kadar onemser) dunyanin en gereksiz meslegidir! Ben kendilerinden hakkaten tiksiniyorum, ve ilerledigim bu yolda belki de ilerde endustri muhendisi olacak insanlar yetiştirecegim!! ayyyy, biçak bulup kendime saplayasim geldi simdi, ikiyuzlulugun de bu kadari!!! Yapma BTS, birak bu işleri, bi sahil kasabasina yerles, domates salatalik yetiştir bahçende, guneş acsin her sabah, tavuklar gidaklasin, falan.

30 Kasım 2010 Salı

Laf lafi aciyor, ve BTS ders almasi gerektigini bir turlu anlamiyor

Bir onceki yazimi okudum da simdi aklima 2 tane daha anim geldi. Birincisi yine kahve dokmeyle alakali,ikincisi de ilk haftadan mahvettigim bir baska objeyle alakali ki bu objelerin hepsini kaleme alsam, kitap olur.

Kutuphaneden aldigim bir kitabi yine hangi akla hizmet bilinmez evde yere acik bir sekilde koymustum, masada da aşırı köpüklü buyuk fincanda turk kahvem. Senaryo malum: kahve ufak bir kuvvetle kitabin ustunde! Telveler falan birinci kalite kuşe kağıdından yapilmis kitabin ustunde fal bakmak isteyenlere acik davetiye sekline burunmus. (vicdandan gelen aciklama: "De ki: 'Göklerde ve yerde olan gaybı, Allah'tan başka bilen yoktur" - Neml suresi , 65. ayet ) Ben manzaraya oylece bakarken, Habil yanim “bu kitabi kutuphaneden aldin, simdi yenisini alip vermen gerek” diyor, Kabil yanim da “sadece 2 sayfa lekelendi, yazilari acikca okunuyor hala, 120 dolar o kitap” diyor. Neyse, zaten bir hafta gecmeden kitap kayboluyor! En son ofiste goruyorum, ofise kimse girmiyor aslinda, herkese soruyorum ama kitap yok! Sonra tabi 120 dolar verip kitabi aliyorum, ve kutuphaneye teslim ediyorum! Kahve dokmeyle basladim,bir simulasyon (yaziyla: simulasyon, evet alti ustu simulasyon kitabi yaa) kitabina 120 dolar vermemle bitirdim. Yine alakasiz bitirdim ya neyse, zaten dedim ya ani bu, heralde sonuc olarak dunyayi kurtarmis olmam beklenmiyordu!

Ikinci anim da ben lise 2’de tam bir “kendini dunyanin merkezi zanneden” ergenken yasaniyor. Sevgili babacigim bana kaban almis, hatta kizini kiramayip tum magazalari dolasmis. Sonraki pazartesi okula o kabanla gidiyorum, tenefuste de okul soguk oldugu icin uzerimden cikarmiyorum (yoksa hava mi atmakti niyetim hakkaten hatirlamiyorum). Sonra, hangi akla hizmet bilinmez 10 dakikalik tenefuste kimya labina gidiyoruz (sanirim kapiyi acik gorunce dayanamiyoruz). Lise 1’ler proje yapmis onlara bakiyoruz. Akillinin biri masaya asit dokmus, ve temizlememis, ben de o masaya kollarimi koyuyorum ve projelere oyle bakiyorum. Okul bitiyor, yurda gidiyoruz, kabanin kollari pembelesmis, kimya labinda bi seyler oldugunu anliyorum ama o kadar, cok da onemsemiyorum. Neyse, sabah olunca bir bakiyorum!! Kollari tamaaaamen delinmis, yani kol kalmamis desem daha dogru olur! Hatta elimi cebime soktugum icin kabanin yanlari falan hicbir sey kalmamis geriye!! Iste o zaman uzuluyorum, hatta bunun asit oldugunu ve hemen o zaman yikasaydim yikimin boyle buyuk olmayacagini ogrenince “keske”ler geciyor icimden, resmen asit cigerime dokulmus gibi yaniyor icim. “Cana gelecegine mala gelsin”diyor Habil yanim, Kabil yanim da “mal canin yongasidir” diyor. Kaban da oyle sık alinan bi sey degil ki! Aksaminda babamlari ariyorum, “olsun kizim, uzulme tekrar aliriz” diyor bizimkiler. Pismanlik hissediyorum. Yenisi aliniyor, ama aynisi yok, baska bi sey aliniyor (ki o da 1 yil icinde yeni badana yapilmis duvara yaslanmak suretiyle ve yine benim hemen mudahele etmemem neticesinde sırt tarafi masmavi kaliyor).

Ve sonuc: BTS, kitaplari haaalaa yere koyar, masaya da kahvedir caydir, tehlike arz edebilecek bilumum maddeleri koyar. BTS, bir yerde “yaklasmayin, tehlikeli madde” uyarisi gorse, herkese “yaklasmayin” diye nasihatta bulunur ama kendisi “yaklassam nolur acaba, tehlikeli ama ne kadar tehlikeli” diye meraktan catlar! Yok yani bir gun henuz katilasmamis betona basicam, sonra cikaramicam ayagimi, derken beton katilasacak, oooyle kalicam, ibretlik!!

29 Kasım 2010 Pazartesi

Lisede de test kitaplarimda fışkırmış mandalina lekeleri vardi, yer yer

Bir kahve dokme vakasiyla daha karsinizdayim! Artik bir objenin benim olup olmadigini uzerindeki kahve lekelerinden anliyorum. Misal, labda bir kitap var ve uzerinde kahve lekesi mi var, kesin benim! Ikinci bir misal, ortalikta bir kiyafet var ve uzerinde kahve lekesi mi var, yine kesin benim. Hatta baska bir misal, uzerinde kahve lekesi olan her haliyi (bildigin yere serilen) eve goturesim geliyor, bu hali kesin benim diye!

Madem elime koluma sahip olamiyorum, neden kol mesafesinde kahve barindiriyorum inan bilmiyorum. Yok bi de kahve dokuluyor, ortamda bir kahve golcugu olusuyor, bi telas yap, o kahve sivisi doku tarafindan emilmeden sen hizli kalp atislariyla kagit havlu neyim bul (babanneme sevgilerimi gonderiyorum), atmaca ol , sayisiz kagit havluyu olay yerine var gucunle bastir, falan! Ama yok, ben kahvemi efendi gibi doktukten sonra uzerime bi cool’luk cokuyor, hic olmadigi kadar agir yurumek suretiyle kagit havlu ariyorum. Hatta gecen aydi sanirim, ben yine haliya kahve dokmustum, yerimden kalkmadim, nasilsa mudahele etsem de bir etmesem de bir diye. Evde kafam yerde gezerken anilarim gozumun onunden geciyor bir bir! Hatta hatta, yine haliya kahve doktugum bir aksam, eve bayramlasmaya arkadaslar gelmisti (demek ki iki hafta once), ben yine silmemistim baska isim mi yok havasinda, bi de cool’um ya dunya metasi sonucta, neyse arkadaslar geldiler, zaten 5 dakika insanlari kapida beklettik oturma odasini oturulabilecek bir mekan haline getirmek icin (bknz. Her seyi kucaklayip yatak odasina atmak) neyse, ben iste haliyi silmedigim gibi bi de misafire “o tarafa basma yea, oraya yeni kahve doktum islak daha” dedim piskin piskin!

Ve inanmiyorum, simdi de laptopumun asagi yukari tuslarinin orasi kahveyle bulustu!! Yanimda pecete vardi Allah’tan da sevgili laptopum benim nerde ne yapmasi gerektigini bilmeyen karakterimin kurbani olmadi, ama paslanma su dakikada baslamis ve 3-5 ay icinde bana donecek olabilir, heyecanli bekleyis basladi! Laptopa kahve demisken, universitenin son senesinde babacigim bana laptop almisti, okul basladi iste, laptopu alali bir hafta ya oluyor ya olmuyor, masamin ustunde kahve var (ama o zamanlar Nescafe iciyorum sekerli sekerli, cekilmis kahve tadindan haberim yok) hangi akla hizmet bilinmez laptopu da yere koymusum, elim bardaga carpti, tum kahve henuz yepyeni laptopun uzerine dokuldu! Yurecigime bir agri saplanmadigina eminim, arkadaslar benden cok telaslanip kahveyi silmeye calistilar. Ben sac kurutma makinasiyla tuslarin arasina giren kahveyi kurutmaya koyuldum.Neyse, bir yil idare etti beni Salih (o zamanlar duygusal bagim vardi laptopumla). Sonra onu annemlere evlatlik verip Far Far Away’e geldim, konuyla alakasi yok tabi.

Yarim saat once de yine kahve doktum de ondan bu yaziya baslamistim. Bu seferki kurbanlarim, tatilde calisirim dusuncesiyle eve toplayip goturdugum ama tatil boyunca birak kapaklarini acmayi yerinden oynatmadigim bu sabah da okulda calisirim diye geri getirdigim ve daha da acisi biri benim tarafimdan biri de hocam tarafimdan bana okurum diye alinan iki kitap (ansiklopedi demek daha uygun bence). Artik omur boyu tasiyacaklari lekeleri var, ve tek suclari bana yakin durmak!

28 Kasım 2010 Pazar

her tatilin son gununde icime bi sıkıntı oturur

Evet, bir sukran gunu tatilinin daha sonuna gelmis bulunmaktayiz! Yarin gule oynaya (!) okul yollarina dusucem yine insallah! Lab arkadaslarimin benden once laba gelmis olmalarindan oturu icimde bir sucluluk duygusu hakim olacak, falan. Bende de pazartesi sendromu diye bi durum var, ama bende sali sendromu, carsamba, persembe sendromlari da var! Bir tek cuma gunlerini sendromsuz yasiyorum. Ta cumartesi sabahindan basliyorum "hafta sonu bitti iste" diye bunalimlara girmeye. Zaten kis munasebetiyle dokundugum her yer bana elektrik olarak geri donuyor, bir yere dokunmadan once tuhaf tuhaf hareketler yapiyorum, musluk bile carpiyor beni! Nasil zor sartlar altinda yasam mucadelesi veriyorum varin siz dusunun!

Bendeki bu hurma askinin sonu ne olacak merak icindeyim! Nerdeyse 24 saatte 907.2 gram hurma yemisim! Bitti de rahatladim! Zaten ben kucukken, bayramlarda, salonda masanin ustunde bir koca sekerlik cikolata oldugunu bilince rahat edemezdim. Her bayram seker cikolata yemekten her tarafim kabarirdi, sonra kaşın dur! Aynen oyle, malum hac mevsimi, kutsal topraklardan donen buyukleri ziyarete gittik gecen persembe, neyse, ortadaki sehpada koca bir tabak dolusu hurma vardi, ikram edildi aldik, tabi ben aldikca aldim, durayim artik yemeyeyim diyorum ama yok aklimdan cikmiyor, aliyorum, bi daha aliyorum. Sonra, misafir cocuklar da vardi tabi, onlar da aliyorlar. Annesi uyardi cocugu "yavrum, alinmaz o kadar cok" diye, utandim ben de, alamadim baska, buktum boynumu, ama hala aklimda! Yani bi de noluyor, tatli yiyorum yiyorum, midem bulaniyor, ustune tuzlu yemege basliyorum, bu sefer tuzlu yemekten midem bulaniyor, tatliya geciyorum, yine tuzlu, yine tatli, sonra yine tuzlu, derken sonsuz donguye giriyorum, cikamiyorum! Badem sakliyor artik evdeki her seyi, hatta almiyor da aldirmiyor da (kinlendim birden)! Her sey benim iyiligim icinmis. Annem de saklardi sekerleri cikolatalari, benim iyiligim icin, ama elimle koymus gibi bulurdum (tum kardesler bu konuda cok basariliydik). Gerci annem de kendini hic gelistirmiyordu, yatak odasindaki dolaba sakliyordu hep. Velhasili kelam, Badem benim bir arastirmaci oldugum gercegini atliyor! Ben kucukten yetistim bilmiyor!

26 Kasım 2010 Cuma

Bence arkadaki adam "gitmek kolay" diyor

eskiden de oyle anlardim

not: biz vokal diyoruz canimcim ona..

19 Kasım 2010 Cuma

Uyari: Bu resim araktir, zaten BTS'den de her sey beklenir

Kendi kendimi desifre ediyorum goruyorsunuz! Bu sabah yine her sabahki gibi "okula gidicem, emaillerime bile bakmadan cok fena calisicam" diye gaz topu halinde okula geldim, her sey kahvemin yaninda bir de cikolata yememle basladi, direk gevsek moda girdim, once gmailimi sonra okul mailimi (bu sefer unutmadim) kontrol ettim. Biiiir suru mail gelmis yine su analizin surasini boyle yaptik falan diye, kafa salladim, cikolatamdan isirdim, lamamutfak'a tikladim. Dun aksamin sofrasi vardi karsimda, once "ooo bu ne hiz, ne ara kalktin sen" diye kendi kendime Lama canimla konustum, sonra da "hakkaten dun aksam sofra boyle miydi yaaa" diye hatiralarimi sorguladim :) saka saka, photoshop yok, ama ben dun cok actim, seminere guvenip oglen yemek yememistim, seminerde de mandalina muzdan baksa vejeteryan bi sey yoktu, bahanem coktu falan. Neyse, dun ac susuz okuldan eve geldik, zaten yollar kalabalikti eve gec gelebilmistik, ustumu degistirmeden hatta ellerimi bile yikamadan (: pilavi atese koydum. Pilav pisedururken bi yandan da Lama'nin "napiyorsunuz, sizi bekliyoruz" tacizlerine ugradim, ezik ezik, yollar mollar dedim, ne giysem diye dusunemedim, zaten her sey kiris kiristi, mecbur kota talim ettim. Elimizde valiz tencere kosa kosa olay mahaline vardik. Lamagiller evlerinde o sofradan cok daha guzel, tatli, sahane bi sey barindirdiklari icin algida secicilik yapip ilgimizi direk "daha iyi" olana verdik. Gerci biz ilgimizi verdik ama (ben yani) o benle pek ilgilenmedi, hem de rusvete ragmen! Lama canim, "bak kizim BTS ablan sana ne almis", "bak kizim bunu kim almis", "BTS ablani seviyor musun" falan diye yirtti kendini ama minik Lama Badem abisini ve "ipo"sunu tabi ki tercih etti.. Bir rivayete gore beni seviyormus!

Yedik ictik, 3 tabak keskek yedim, sonra salata, pilav, corba. o son tabagi yedigim icin tum gece pismanlik yasadim, ama bir daha bulamam diye yedim iste nefse uyup. Gayet hafif ve lezzetli tatlisiyla cayi da goturdum, e minik Lama eliyle cikolata dagitiyordu bi de ondan derken bayram bayram oldu bana:)

Uzun lafin kisasi bugun yine ders calisamicam, saka saka, uzun lafin kisasi degil o, gayet asikar, neyse, uzun lafin kisasi, dun aksam gurbet ellerde yasanan en guzel bayram aksamlarindan biriydi. O resimde de cok sevdigimiz dostlarimizin hazirladigi bayram sofrasini gormektesiniz.

17 Kasım 2010 Çarşamba

Sakizi ureten sahis! Seni hakkaten sevmiyorum!

Baylar bayanlar, merdivenden kayanlar diye giris yapsam benden tiksinir misin? Napiyim hafta ici her gun sabahtan aksama kadar "agiz sapirtisi" na maruz kalinca dengelerim alt ust oluyor! Ne dedigimi bilmez bi sekilde dolaniyorum ortalarda! Evet, bayram bayram okuldayim. Bu daha ne ki bayram bayram hem de sabahin nurunda bir saatten fazla, sigorta sirketimin yaptigi bir hatayi duzeltmeye calistim, insallah hallolmustur. Bir de telefonda konustugum kadin bana kapatirken “bu telefon konusmamizin kalitesini nasil buldunuz?”diye sordu. O zamana kadar sogukkanliligimi koruyabilen ben, bu soru cumlesiyle actim agzimi yumdum gozumu, dalga mi geciyorsunuz diye. Bak sinirlendim yine!

Neyse, guzel seylerden bahsedelim. Mesela ben size dun aksamki bayramlasmayi anlatayim; Far Far Away diyarlarda dahi bayram coskusunu yasatmaya calisan elleri opulesi insanlari, binbir cesit tatlilari ve tabi ki Kurban bayramlasmasinin olmazsa olmazi kavurmayi. Evet ben bunlari anlatayim, siz de yapimda ve yayinda emegi gecenlerden Allah razi olsun deyin. Sonra hafta sonu ciktigim bayram alisverisini anlatayim, alis verise Lama canimla gittigimden oturu ilk 2 saat “ince eleyip sık dokumak” zorunda kaldigimi, beni bir basima biraktigi 10 dakikada da indirimde olmayan urunlerden futursuzca almami anlatayim. Ondan sonra eve gelip hepsini resmen saatlerce paketlememi ama henuz hediyelerin yerine ulasmadigini anlatayim bir de.

Son olarak da dun aksam resmi olarak verdigim ilk dersi anlatayim. Dur onu hakkaten anlatayim! Dun aksam bayramlasmanin basladigi saatte benim de universite, master ve doktora ogrencinlerinden olusan bir sinifa o derste kullanacaklari bir programi ogretmem gerekiyordu. Sadece universite ogrencileri olsa hayat guzel, ama ozellikle o part-time mastercilar yok mu, basliyorlar yok biz sirkette soyle yapiyoruz boyle yapiyoruz, agizlarini yaya yaya.. neyse, el mecbur anlaticaz. Zaten artik cozdum ben bu adamlari, “ben harikayim, her seyi ben bilirim, kucuk daglar da neymis, buyukleri bile falan” havasinda olman gerekiyor. Bi havalar boyle girdim sinifa, ukalalikla sempatikligi birlestirerek karakter dunyasina yeni bir boyut kazandirdim. Sonra basladim anlatmaya, ama beni gorseniz sevgili bayramlarini kutladiklarim, sanki o programi ben uretmisim, butun kodlarini ben yazmisim sanirdiniz, ki 3 yildir kullanmiyordum ben o programi! Bilmedigim bi soru gelseydi terminolojik seylerle kafa karisitirip sanki sorularini cevaplamisim gibi davranacaktim, (zaten genlerimde bulunan Turk kani, aksan olarak hayat bulmus bende) yani oyle tedirgin ve caresizdim aslinda! Ama Allah yardim etti, zaten caresiz kalıp da ıztırar diliyle O’na yalvaranın duasını kabul ederek sıkıntılarını gideren Allah’tan başka kimdir ki ( Neml Suresi, 62. Ayet)? Neyse, bi badireyi atlattim diye hemen yaymayayim da calisayim di mi?

Ama of yaaa aklima da bi suru sey geliyor, cocuklugumun bayramlarini anlatayim bari bi gun de.. abimin hep bizden daha fazla bayram harcligi alisini falan! Daha mi sefil gorunuyordu acaba:) Yok yok bitiriyoruuuuum, bitti!

NOT: BTS konferans ve ilim askiyla yollara dustu, ama gezdi geldi. BTS ideallerinden vaz mi geciyor? O da gununu gun mu etmeye karar verdi? Pek yakinda bu blogda!

13 Kasım 2010 Cumartesi

Dua ile baslayalim soze

Allah'im, bize Hz Ibrahim'in itaatini, Hz Ismail'in de teslimiyetini ver!

"Fakat unutmayın ki ne onların etleri, ne de kanları asla Allah'a ulaşacak değildir. Lâkin Ona ulaşan tek şey, kalplerinizde beslediğiniz takvâdır, Allah saygısıdır. O bu hayvanları size âmâde kıldı ki, sizi doğru yola eriştirdiği için O’nun yüceliğini ilan edesiniz. Öyleyse güzel davrananları müjdele!" (Hac suresi, 37. ayet)

Simdiden, tevriyeniz, arefeniz, bayraminiz mubarek olsun. Arafat'takilerle beraber sizlerin de dualari kabul olsun. Amin

3 Kasım 2010 Çarşamba

"Orda bir haha var uzakta, o haha bizim hahamizdir"

2 yil once bugundu. Okuldan cikmistim, gunesli ama soguk bir ikindi vaktiydi. Telefonun obur ucundaki babam heyecanla "halaaa" dedi, uzerime alindim. Evet boyle aldim dogum haberinizi. Derken ilk resimleriniz dustu elime, "anne bu kadar guzel, baba bu kadar guzel, cocuklar nasi boyle olabilir yani!" saskinligimi bi Badem enisteniz bilir:) ilk defa 9 ay sonra gorebildim sizi, "ibretlik bir degisim" gecirmistiniz:) Dunyanin en guzel cocuklari duruyordu karsimda! Gerci siz beni gorunce yabancilik cekip icimi yakmistiniz. Hala her yabancilik cekisinizde yanar icim... Oysa ne isterdim kapiyi acar acmaz boynuma sarilasiniz, bi aksam da yatiya bana gelesiniz, annenizin babanizin izin vermedigi her turlu yiyecegi bende yiyesiniz. Ama biliyordum ki hep sizi bir yil geriden takip edecektim. ilk adiminizi, ilk "TIFTIF" deyisinizi gozlemleyemedigim gibi ilk defterinizi de aylar sonra gorecektim. Ve biliyordum ki amcanizi benden cok daha fazla sevecektiniz. Ben yilda bir defa gelen "alamanci" akrabalar gibi muamele gorecektim. Hep uzak olacaktim, cok cok uzak.
Ne hüzünlü bi sey di mi gurbet...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Sevgili BTS, su an uyuyor olman gerekiyordu, ya da madem uykun yok kalk bi kitap oku

Benim laptoptan blogspot’a erisim olmadigini bilir misin ey dost? Ve bu sirf bu yuzden bu yaziyi bilmem ne zaman yayinlayabilecegimi? Hatta ve hatta youtube olsun, facebook olsun, twitter olsun, her turlu “zaman kaybi” olarak gordugum fakat iradesiz olusum hasebiyle kendimi engelleyemedigim sayfalara dahi erisimimim olmadigini bilir misin? Yil olmus 2010 ben istedigim sayfaya giremiyorum! Tabi sen buna “yas olmus x sen hala hangi sitede ne kadar zaman harcaman gerektigini bilmiyorsun” da diyebilirisin,hatta bana istedigini diyebilirsin. Ben de sana x’in kac oldugunu diyeyim. Saka saka, der miyim hic onu! Yalniz kim demisse “bayanin yasi sorulmaz” diye elleri opulesi biriymis. Yaslandikca olgunlasacagima, yaslandikca eziklenmeye basladim resmen. “yasin kac?” diyenlere hemen “kac gosteriyorum?” diyorum ve umutla gozlerinin icine bakiyorum az bi sey soylesin diye. Daha kucuk oldugumu dusundukleri vakit de degmen benim keyfime! Hatta gecen kis kollarimda falan bi seyler cikmisti ve gecmemisti, neyse yazin atayurtta kardes bana “genc kizlarda gorulen ama sebebi bilinmeyen bi hastalik” teshisini koydu, aman ne sevindim ne sevindim:) hatta o cikan seyler gecince uzuldum yaslaniyor muyum diye! O kadar vahim bi durumdayim, gordugunuz yerde bana el opturun de sevineyim.

Ben bi baslayinca, 3 yildir bir hucrede yalniz yasiyormusum da yenice insan icine cikmisim gibi konusup duruyorum. Gerci dur ya, 3 yil insan hucre hayati yasasa sonrasinda da hic konusmaz di mi.. Bak asil yazacagimi, gecenin bi yarisi bana bilgisayar actirtan konuyu unuttum. Ne dicektim yaaa, keske insan fedakarlikta onde giden, caliskanlikta ahlakta falan onde giden olsa ama saflikta onde giden olmasa mi diyecektim acaba? Ufff, zaten aylar once twitter’a “hesaba katilmayan seyler” yazmisim, gecenlerde bi okudum, Allah’im neydi o hesaba katilmayan seyler, dusundum dusundum bulamadim. Boyle gizemli gizemli tweet yazmaya calisirken hesaba katilmayan seyleri unutabilecegimi hic hesaba katmamisim! Zaten hep oyle olur, aaa yok ben unutmam derim, bazen hocamla toplantilarimda bile not tutmam, sonra da dusun dur neydi diye!

Sanirim dis ipi hakkinda konusacaktim (gecenin bi vakti bana bilgisayar actiracak kadar onemli olan sey dis ipi miymis??? )ben iste gecen seneye kadar asla ve kat’a dis ipi kullanmazdim. Sonra bi discide “butun dislerinizi iple temizlemek zorunda degilsiniz, sadece sizde kalmasini istediklerinizi temizleyin” gibi turkceye cevrilince uuupuzun olan (bknz. ceviren etkeni) ama aslinda kisacik olan bi afis okumustum, ignelerin de etkisiyle cok etkilenmistim. Neyse, gun o gundu iste, milad oldu benim icin. Ama fark ettim ki dislerimi kurtaricam derken kan kaybindan ölücem! Hep mi kanar?? Yok yani artik disci de 2. evim oldu bi durum varsa soylesin di mi ama!

Ve son olarak sunu da soylemeliyim ki, lensler insan gozunde 36 saatten fazla kalinca, arada duygusal bir bag olusuyor, cikarirken uzuntulere gark olunuyor, eksikligi daha bi hissediliyor, ozleniyor resmen, "senin yerin o lens kutusu degiiiil" gibi histerik ve anlamsiz triplere giriliyor.

Tamam tamam gecti, uyu artik

28 Ekim 2010 Perşembe

8 yasindaysaniz ve dunyadan haberiniz yoksa hayat gercekten cok guzel

Isimin cok olmasiyla uyuzlanma katsayim arasinda fazlasiyla dogru bir oranti bulunmakta. Ne zaman is konusunda rahatim, Allah’im bi enerjiklik bi enerjiklik, ama ne zaman da yapilacak milyon tane is var, hoop dunyanin en uyuz insanina donusuyorum. Donusmek deyince voltran geldi aklima. Burak apartmaninda otururken evimizin onu bos arsaydi, orda voltrancilik oynardik. (Hos her turlu oyunu oynardik da)Abim voltranin basi olurdu, “birlesme zamaniiiii” diye bagirirdi biz de oldugumuz yerlerden cikar voltrani olustururduk, cok tatliymisiz.

Bunu yazmayacaktim da, hani otellerde küvetlerin perdeleri cook kalin oluyor ya, iste ben ne zaman otele gitsem "küvette bi cesetle karsilasma" korkusu yasarim. O perdeyi dualarla acar, perdeyi actiktan sonra kapali gozlerimi acmakta tereddut yasarim. Kucukken de, aksam tum aile oturma odasindayiz mesela, icerdeki tum isiklar kapali, benim de mutfaktan bi sey almam gerek, kosarak gidip kosarak gelirdim. Bence butun lambalar hep acik kalmali. Iste yine bu korkumdan oturu yatarken isik acik uyumak isterdim. Hatta bir gun abimle ayni odada yatiyoruz (yani burak apartmanindayiz) ben yakiyorum lambayi, abim kapatiyor, ben yakiyorum, abim kapatiyor.. Sonra ampul patladi tabi, karanlik karanlik uyuduk. Ne vardi sanki acik kalsaydi abi, ha, simdi su satirlari okuyunca yanmadi mi icin? pismanlik duymadin mi?

Aslinda ben cok hanim hanimcik, herkese guven veren bir kiz cocuydum,ama iki erkek kardese sahip olmak (buyuklu kucuklu) hanim hanimcik kalmayi guclestiriyor. Volkan apartmaninda 6. katta otururduk, evin onu kaldirim, bi de kalabalik bi cadde, asagidan biri gececekken tukururduk! Hemen geriye saklanirdik tabi! O kisinin gelme suresiyle tukurugun asagi inme surelerini hesaplamak cok zevkliydi, ama tiksindim su an kendimden! Simdi ben yoldan gecerken biri oyle yapacak olsun, sıkıştırıveririm kol etlerini, alırım hıncımı!

gunun anlam ve onemi bildiren not: dogum gunu kutlu olsun prensesim!

blogdaki tweet

Bir sicak kahvem bile yok anliyor musun, hadi gulumse!

26 Ekim 2010 Salı

Keske o pazar gunku ikramlarin hepsi bitmemis olsaydi da simdi yiyebilseydim

Kesinlikle doktora konumu degistirip "en uzun zamanda en az isi yapmak", ya da "gunlerce hic is yapmadan sabahtan aksama kadar okulda kalabilmek" uzerinde calismaliyim. Gerci bu konuda doktora yapmama gerek yok, direk ders vermeye baslayabilirim! Bugun kizginim da kendime, yine yapilacaklar listem uzayip gitmis, bi de saf saf not dusmusum "nolur bugun calis, bak sonra cok uzuluyorsun" diye!

Neyse, sevgili yandaslar, cumadan beri milyon davet atraksiyonu icindeyim desem yetersiz kalir, o derece sosyalliklerden sosyalliklere kostum. Cuma aksami gencleri agirladim, cok seviyorum hepsini, huzur kaynagim onlar benim, nirvanaya basamak oluyorlar falan. Cumartesi de evden cikis o cikis, yemek yeme zamanini saymazsak aksam 10du eve girdigimde. Tatli yapip yatmakti niyetim ama 12ye kadar utu yaptim!! Kendi kiyafetim harici hicbir kiyafeti utulemekten gercekten hoslanmiyorum ama insan cefakar olmayagorsun. Neyse 12ye kadar utu yapip, 2ye kadar da tatli yapip ortalik topladim, yazik bana. Bence artik Badem'in zengin olma ve bana bir asci bir de temizlikci tutma vakti geldi.

Pazar gunu de hem sabah hem de ikindin (ikindi mi ikindin mi bu ya?) misafirlerim vardi, Badem konferans icin sehir disina hatta yurt disina gitmisti ben de acimi ancak canlarimin kollarinda hafifletebilirdim ki hakkaten oyle oldu, anca aksam karanlik çökünce benim de icime bir huzun çöktü, ama o kadar yorgundum ki, hatta dizlerimin altini hissetmiyordum, evet hakkaten yazikti bana. oysa caylari bile artik turk usulu cam bardaklarimiz olmasina ragmen koca fincanlara doldurmustum, hem de "acaba onda cabuk mu sogur" diyerek kibarca "ona koyma caylari" demeye calisan canima "yok yea kucukte de cabucak bitiyor" deme yuzsuzlugunu dahi gostermistim. Ben ne diyorum ya, kalkip kimseye cay bile doldurmamistim ki! neyse, velhasili kelam cok yorgundum, yalniz basima korkup sonrasinda da Badem'in basina eksimeyi planliyordum ki, korkamadan uyumusum. (Gerci gerek evlerine davet eden gerek de bende kalmayi teklif eden canlarim vardi) Oyle bir gundu.. guzel bir gundu.. Kahvaltiyi yazicam insallah ama Rapsodi'nin resim gondermesini bekliyorum.

Yandaki resim de ogleden sonraya ait, masallah cok kibar oldugum icin her seyi tepsiyle koymusum masaya. Zaten peceteleri katlarken de cok banel buldum kendimi, yeni trend kulah sekline getirip ortasina bir halka gecirmekti ama sahsen bu trendi cok gereksiz buldugum icin protesto ettim, yoksaaa buzlukta firina atmalik sogan halkalarim beklemekte idi, geciriverirdim ortasina:) neyse, annemden boyle gormustum, koklerime cok bagli, cok gelenekciydim. Sonra, utanmasam pogacayi da tepsiyle koyacaktim masaya, utanmazdim gerci de sicakti, yakmasin diye tabaga aldim. Tam koyuyordum tabaga, aaa dedim, sanirim bunun altina pecete falan koymam lazim (pogacanin altina) koydum, ama neden pecete konuluyor valla anlamadim, bence o tabak o peceteden daha temiz. Bir pecete ne kadar hijyenik olabilir ki! Sonra yedik bi guzel, oyle cok yemisiz ki uc gun acikmayacagim zannettim, ama yanilmisim, aksam yorgunluktan ölüyor olmama ragmen yine bi seyler yerken buldum kendimi! ben kesin uyur yer'im!

Bir de son olarak keske diyorum cips yerken midem bulanmadan durdurabilsem kendimi..

21 Ekim 2010 Perşembe

duzenli bir eve sahip olmak cok zor

Daginikligimla okul hayatimda ve ailemiz icinde ün salmisligim vardir. Hatta bir gün ben bir tatil vesilesiyle ana-baba ocagindayken icerden "el ele tutusalim da kaybolmayalim" nidasini duymuslugum, anlam veremeyerek sesin geldigi yere gittigimde babamla kardesimi el ele bulmuslugum vardir. Meger benim odama girecek olan babamin haykirisiymis, kime cekmisim bilmiyormus, benim gibi harika bi insan nasil boyle daginik olabiliyormus, vb.

Tabi ben büyüdüm, hatta evlendim, ama huylu huyundan vazgecmedi, gerek labdaki masam olsun, gerek cok fazla esyanin bulunmadigi evim olsun, hatta gerek laptopumun masaustu olsun, her seyim daginik! Hatta ben daha gencecik bir universite ogrencisiyken haftasonlari abimlere giderdim de abim beni yolcu ederken "sen gidince ev duzene giriyor" derdi (simdi soylemesem hatirlamaz!)

Artik bu gidise bir dur deme vaktinin geldigini dusundum, bu oyle ara ara gelen gazlardan da degildi, ciddiydim. Daha gercekci olabilmek icin calisma masami hatta calisma odamizi plana dahil etmeyecektim. Kural suydu: "yilanin basini kucukken ez". cok yenilikciydim masallah, literature yeni yeni kurallar getiriyordum(!). neyse, cozumu uzaklarda aramaya gerek yoktu, kararliydim.

En son gecen hafta bir gun temizlik yapmistim. Bu haftasonu elim basima degmemisti..(neden degmemisti? hah, evet hem makale yaziyordum haril haril, hem de dostluk yemegimiz vardi, fedakarliklardan fedakarliklara kosmustum(!) hatta yemek diye de anca bir dilim pizza yiyebilmistim, zaten ucrette hep arkada kalmakti hayalim, ilk defa bunu yapabilmistim(!) )

Bak yaaa, yine cok konusasim var, laf lafi aciyor. konuya geri doneyim, nerde kalmistim, tamam, iste bu pazartesi aksam YORGUN ARGIN eve gelince baktim ki yilanin basi buyumeye baslamis coktan. giristim temizlige! hatta camasir bile yikadim! bulasik desen hallettim, yerleri supurdum, bir haftadir giyip giyip ortaliga attigim her turlu kiyafeti "kac dakikani alir sanki sunu cikarir cikarmaz katlayip dolaba yerlestirmek" diye kendi kendime kiza kiza katladim. Dunyanin en sıkıcı islerinden biri olan toz alma eylemini dahi gerceklestirdim. Allah'im iyi ki yerler haliflex de yer silmem gerekmiyor diye kendi kendime mutluluk oyunlari oynadim. Banyoyu da temizledigimde artik kendimden gecmistim. o yorgun halime bakmadan uzuuuun uzun temizledigim yerleri izledim, hayranlikla! Simdi de mevcut durumu koruyabilmek icin salidan beri ortalik topluyorum, kac defa bulasik yikadim, sabah esofmanimi bile katlayip koyuyorum, terlikler desen tek sira...

Yazimizin ana fikri su ki, yilanin basini kucukken ezmek de hic kolay degil. ev duzenini koruyacagim diye kendimi eve adadim resmen! Bu kadar zor olmamali! Mutlaka baska bir yol olmali...

NOT: Daginik ev resmi ariyordum resimlerimden, sonra utandim onlardan koymaya, bakarken de gecen seneden bi foto buldum onu koydum, fotosuz kalmasin postumuz di mi?

20 Ekim 2010 Çarşamba

Eski Gunler Kurabiyesi

Badem nezle ya da grip, oldum olasi ayiramam zaten ikisini. Ben de hasta olmak uzereyim, her tarafim agriyor ama normal hayatima devam ediyorum.

Bu gece 12 itibariyle ilk makalemi hocama yollayacagim insallah, hani taa atayurda gitmeden once vermem gereken, sonra erteledikce erteledigim, hocam da yogun oldugu icin uzerimde cok baski kurmadigi makalem. Badem hasta hasta makalemi okuyor. "Disardan biri"nin okumasi, "bu ne?" diye sormasi iyi oluyor. Neyse, simdi Badem hasta hasta okuyor ya, ben de dedim, onu mutlu edeyim, ve yari hasta mutfaga girdim (ve alkislar).

Hemen kaloriferin uzerinde bir cubuk tereyagini oda sicakligina getirdim. 1 tane yumurtayi, oda sicakligindaki tereyagi, bir su bardagi pudra sekerini, yarim su bardagi siviyagi ve yarim su bardagi yogurdu, 3.5 bardak un ve kabartma tozuyla yogurdum. Ama eldivenim bitmis, ellerim hamur oldu. Annem firin 160 derecede olacak demis ama bana 180de pismesi gerek gibi geldi, hadi dedim orta yolu bulayim firini 170'e getirdim. Neden onceden isitmamiz gerek diye dusunurken beynimde isiklar yandi sondu, onceden isitirsan pisirken yayilmaz, hadi bu bilgi de benden tum ascilara amme hizmeti olsun!

Kuru uzum vardi evde, daha cok var saniyordum ama anca 1-2 avuc varmis, onlarla beraber ben diyeyim 1 su bardagi siz deyin 1.5 su bardagi cevizi karistirdim. sekil yapicaktim hamurla, ama sonra baktim firinin isisiyla benim hastaligin isisi birlesmis, hararet yapiyor, direk icine katayim yuvarliyim gitsin dedim, ve yuvarladim gitti. Bu kadar cevizi bana koysam ben de guzel olurum dusuncesi ve sevgiyle tepsiyi firina koydum. Sonra meyve salatasi yaptim. Hic sevmem meyve salatalarini, her meyvenin tadi birbirine girer, ama dedim ya Badem hasta, onunla ilgilendigimi anca boyle gosterebiliriyorum. Sonra bi de cay suyu koydum, gayerete geldim bulasiklari da hallettim. Nefis kokular esliginde 35 dakika sonra kurabiyeleri firindan cikardim. Annemi dusundum, krem rengi tencereye pecete serer sonra da kurabiyeleri icine koyardi. Sonra da tencereyi mutfak dolabina koyardi. Biz kardesler sandalye yardimiyla ulastigimiz o mutfak dolabindaki kurabiyeleri bulunca hazine bulmuscasina mutlu olurduk.

Demlenmis cay-kurabiye ikilisini Badem'in calisma masasina koydum. "Eski gunler geldi aklima" dedi. Ben de "eski" deyince kucuklugu geldi aklina zannettim, meger evliligimizin ilk yilindan bahsediyormus..

o kadar eskidik mi dedim...

10 Ekim 2010 Pazar

Lezzetli yemek yapmak hep mi zaman alir?

Allah herkese 24 saat hizmet veren "ALO canim doktor" hattinin sahibi bi kardes versin! Gecenin bi yarisi kalp agrisiyla uyandiginizda "bunun bi adim sonrasi kalp krizi midir?" telasindayken, ve elden bi sey gelmezken, boyle hayatin birden bitebilecegine dair felaket senaryolari uretebilirken sorgusuz sualsiz aranabilen bir kardesin faydasini anlatmaya gerek yok sanirim. (telas yok, sali gunu doktora gidiyorum ins)

eveeet, malum evde agir misafirler agirlamaktaydim. persembe gunu aglamalar sizlamalar esliginde yolcu ettik. aksam eve gelince oyle yalniz hissettim ki kendimi, odalara, bos yataklara bakip bakip agladim. Bir de tabi eve gittik, evde yemek yok, bize kapiyi acan yok, daha bi aci oldu! Benimle ayni gun dogma serefine nail olan Elif Sare tatlisinin tatli annesi (ki annesi hadi ya huyu sana cektiyse diye endisesini direk yuzume karsi dile getirmekte bir sakinca gormedi:) )(ki canlarimdan biridir kendisi) "tarif al, ogrenebildigin kadar ogren" diye bana tembihlerde bulunmustu, ben de 2 ay 10 gunun sonunda 8 tarifle karsinizdayim:)

aslinda hic yazasim yok! benim ciddi anlamda ders calismam gerekiyor:( zaten persembeden beri temizlik yapiyorum, calisamadim.. Neyse simdi ben tarif vermezsem siz Biber dolmasiz kalirsiniz falan, vebale girmiyim di mi! ayyyy ama elim gitmiyor, sanirim yaparken cektigim sikintilar geldi aklima sinir oldum. tabi suc bende, adi ustunde di mi, dolma yapacaksin, dolduracaksin, gidip parmak gibi biber almisim resmen! tabi atayurttakiler icin hava hos, ama Far Far Away'de dolmalik biber bulmak herkesin harci degil. normal dolmaliklar kafam kadar! bi tencereye anca 2 tane sigar. Ama yilmadim, aradim taradim en tatlisindan ve renklisinden Meksika biberleri buldum. Yikamadan falan tencereye kac tane sigacak diye hesapladim: 25. Herbir biber icin silme bir tatli kasigi baldo pirinc koydum (burdaki obur pirinclerin dolma icinde pismedigi tarafimdan test edildi) 2 tane sogani minik minik dogruyordum, sonra usendim biraz buyuk buyuk dogradim. 2 tane domatesin rendelenmesi gerekiyordu, yine usendim (ki tezatliga bakin, dolma yapmaya usenmedim domates rendelemeye usendim) hazir rende domatesten koydum, ve sonra GOZ KARARI zeytinyagi ekledim (bunlarin hepsi dolmanin ici, soylememe gerek yok di mi?) goz karari dediysem, gozumun pek karari yok sanirim, en son olayi idrak ettigimde pirincler yagin icinde yuzuyordu! sonraaa, tuz, kirmizi-kara biberler, nane ve kekik. Maydanoz olsaydi eminim ondan da koyardim ama yoktu.

Sonra iste, uzun ince biberlerin icine malzemeyi doldurma savasim basladi! Allah'im cildirtti resmen beni. yani bi de biberler yamuk yilik, dik inmiyorlar, elimle bastiricam anca bi parmagim giriyor icine, e parmagim girince pirincler geri cikiyor, "ya sabir" esliginde doldurdum. simdi tabi 10 parmak dalinca biberlerin her tarafi yaglandi, bu sefer de tencerede dik durmuyorlar kayiyorlar (aklima geldikce agrilar girdi boynuma). oyle, ama yilmadim, dizdim. biberlerin 1/3une gelecek sekilde de sicak su ekledim, kaynadiktan sonra da tencerenin agzini kapatip 25 dakika orta ateste pisirdim. (resimdekiler de en sisman ikisi, bir de o fincan tabagi)

Kendim yaptim diye soylemiyorum, ve bir daha yapar miyim bilmiyorum ama hakkaten lezzetli olmus, simardim:) Bugun internetten atayurtla gorusme gunu, gogsumu gere gere havami attim:)

Hadi bakalim aferin, biraz da ders calis simdi olur mu?

7 Ekim 2010 Perşembe

yil 1992, aylardan eylul

Yine yillar yillar evvel, yine Burak apartmani gunleri... okullarin acildigi ilk gun. Gunesli bir ogleden sonra, babam, kardesim ve ben Allaaddin kitapevindeyiz (Sulukculerde degil). icerisi los, uzunlamasina bi dukkan, yerler koyu ahsap. Benim elimde odev defterimden bir sayfa, babama uzatiyorum. Babam benim icin 2 tane 3 ortali kareli harita method defteri istiyor. Sonra 90 yaprakli cizgili defter. Bir duzine Alligator kirmizi kalem, 2 duzine Faber Castell kursun kalem de defter ve kitaplarin ustune konuluyor. Babam eeeen kalitelisi diye hepimize Pelikan yesil silgiden alacak oluyor, ama benim gozum pembe Ari Mayali silgide, babam hadi oyle olsun diyor silgiler de aliniyor. sonra pahali olmasina ragmen yine heeeer seyin en iyisini cocuklari icin isteyen babam Monami'nin 24luk pastel boyasindan aliyor, su canta gibi olanlardan. cetvel, gonye, aciolcer, pergel, hepsi siyah naylon posete giriyor. Aslinda kalp seklinde olan kalemliklerden istiyorum, ama babam "cok basit onlar, benim kizima yakismaz" diyor, babamin benden beklentisini bosa cikarmamak icin ona hak vermis gibi yapiyorum ama aklim o kalemlikte kaliyor. Defter kaplari tahta cubuklara asilmis, kagit kaplardan aliyorum cunku onlar hem daha guzel hem de digerlerinin zaman gectikce boyasi cikiyor direk parlak gumus renge burunuyor. Kagit kaplarin uzerine yirtilmasin diye seffaf kaplik almayi ihmal etmiyorum. Walt Disney karakterli etiketlerle beraber evin yolunu tutuyoruz. evdekilere aldigimiz defter kaplarini gostermek icin sabirsizlaniyorum.

Eve gidince, butun kardesler alinan seylere bakiyoruz. aksam yemegini beklerken hemen pergeli cikariyorum, ucuna kalem sokup daire cizmeye calisiyorum. ama elimden kaymasin diye sivri ucunu oyle bastiriyorum ki kagit deliniyor resmen, ama sonuc yine husran, havada kalan uca hakim olamiyorum. Abim defterlere hor davraniyor, gicik oluyorum. Derken aksam yemegi yeniyor ve ben gorev basina geciyorum, oturma odasinda yerde oturmusum, tum defterler kitaplar yanimda. ustadim ablam, bir yandan o kapliyor defterleri bi yandan da ben. bi kac ortali olanlar ve kitaplar zor, mutlaka birinin tutmasi gerek, kardesim uysal, tutuyor ucundan, ben o kadar ciddiyim ki isimde, biraz kaydirsa hemen mudahele ediyorum. defteri kitabi iyice kapatir vaziyette kapliyoruz ki cekmesin sonra. biten defterlere uzun uzun bakiyorum, seviyorum resmen. en son etiketleri yapistiriyorum, en ortasina yapistirmak cok siradan (!) sag alt kosesine koyuveriyorum. Yazim guzel ya isimleri de ben yaziyorum. ozenle cantalara yerlestikten sonra "yatma vakti" geliyor, yatiyorum, sabahi iple cekiyorum!