30 Haziran 2011 Perşembe

Yolcudur BTS, baglasan durmaz

Dunyanin dort bir yanindan sirf sizler icin bildirmeye devam ediyorum ("bildirmek" de ne ukalaca bir kelime di mi?) Artik havaalanlarinda bedava internetin olmasi benim icin kucuk ama insanlik adina buyuk bir adim bence.

Ne atraksiyonsuz bir yolculuk oluyor diye dusunurken bu sefer de ucagim 1 saat 15 dakika ertelendi, ama bundan sonra baglanti ucagim olmadigi icin soylenmiyorum. Havalanindayim ve ordan oraya depar atmiyorum! Hatta elimde valizim, oyle saliniyorum ki arkamdan gelenler sinirli-kibar (?) ses tonlariyla beni gecmek icin izin istiyorlar. Herkes telasli, ama bana dunya guzel. Insanlar stresliyken benim stressiz olmam bende bir tatmin duygusu olusturur. Hatta universitedeyken benim finallerim bitince kutuphaneye falan gider kitap okurdum, maksat calisip finalleri icin strese giren insanlari stressiz bir sekilde incelemek! Suuraltimdan dolayi endiselendim bak yine.

Suuaralti demisken, Denver havalanindayim da, her “denver” yazisi gordugumde ya da duydugumda kafami ileri geri sallayarak “denvir di last daynazooor, din diri din din diri din dinnnn” diye jingle giriyorum (denver the last dinosaur, gerisini hala bilmiyorum). Kucukken neler yasadim ben!

Bir de bu yolculugum esnasinda cok derin(!) dusuncelere daldim. Otobus soforleri de bir nevi pilotken, neden pilotlarda bir kahraman edasi var da otobus soforleri halktan biri? Iki is grubu da ayni amaca hizmet ediyor. Ama pilot eline mikrofonu alip da “kaptaniniz konusuyor” diye baslayinca, hepimizden bir destur-saygi bekliyor. Ucus sonrasi da kapida dikilip tesekkur bekliyor. Yani yolcular da en kibar halleriyle pilota tesekkur etmeden ucagi terk etmiyor, herkesin suratinda bi minnet ifadesi! Ayni fark muavinlerle hostesler arasinda da var. Neden muavin Anadolunun bagrindan kopup gelmis de hosteslerimiz new yorktaki gokdelenlerde buyumus havasinda? Olay bir sayi meselesi mi? birinden az var birinden cok mu var? Hakkaten dusundum bunu. Hatta o kadar dusundum ki ilk gordugum pilota ya da hostese “sizdeki bu ozguvenin altinda yatan sebep nedir?” diye soracaktim ki, zaten havalaninda ozel ilgiye maruz kaliyorum bi de gidip kendim kasinmayayaim dedim, vaz gectim. (bugunlerde ruh halimi en iyi anlatan fiildir kendileri: “vaz gecmek”)

Allah’im yaa, sanki havalaninda “bayan BTS, bayan BTS” diye beni anons ediyorlarmis gibi geliyordu su yukardaki satirlari yazarken, ama daha kalkisa var diyordum, hem de adim gercekten igrenc telefuz edildigi icin cok da anlamamistim. Neyse, “ucagimiz doldu, size 600 dolar verelim de yarin ucun” diye bir teklif sunarlar belki diye umutla gittim. Evet beni cagiriyorlarmis, ama cam kenarindan koridora gecer misiniz diye soracaklarmis! Bir anne ile cocugu ayri yerlerdelermis de falan filan, “oluuuur” dedim. Dusunebiliyor musun, ben koridor tarafina gecmeyi kendi rizamla kabul ettim! Vay be BTS, beni sasirtmaya devam ediyorsun, oysa gencken ne cingeneydin cam kenari konusunda!! Sana cam kenari diye koridor tarafini satan otobus firmalariyla girisitigin kiyasiya munakasalardan “anneler cocuklarindan ayrilmasin” temali icten bir “olur” a giden bu olgunlasma surecini ayakta alkisliyorum, buyuk gelisme! Iste boyle BTScan, kucuk seylere takilip kalma, gecer gider, stress yaptiginla kalirsin, buyuk dusun, buyuk resmi gor (Yazar burda ne ima ettigini kendi de anlayamadi).

(not: ucak toplamda 6 saat ertelendi!!)

Hayat Var

49°16′ kuzey enlemi ve 123°7′ batı boylamindan bildiriyorum! (Pazartesi yazmistim bu yaziyi) Burasi sahane bi yer! Kendimi hayalen de olsa atayurtta gibi hissediyorum neden bilinmez. Sabah poster sunumunun olacagi yere dogru giderken sanki Barbaros bulvarindan Besiktasa iniyormusum gibi hissettim, tarifsiz sevinclere gark oldum. Atayurda gidip fethi pasa'da oturamamanin huznunu su yandaki manzaraya bakan odamda oturarak atmaya calisiyorum. Dogrusu burayi cok sevdim. Her yer civil civil, millet sokaklarda. Kah kendimi Ankara'da, kah Istanbul'umda, kah da hic gitmedigim Van'da hissettim (kendimi nasil Van'da hissettim hala cozebilmis degilim). Helal etli urunler satan bir yer bile buldum! Sunumum da bitti, gerekli toplantilari da yaptim. Bi tek yarin aksamki yemek var, ama dusunmemeye calisiyorum o yemegi cunku ben cok sıkılıyorum oyle ortamlarda. Ufff insanlar sacma sapan network yapmaya ugrasiyorlar, herkeste boyle "en cok insanla tanisma" gayreti. Sevmiyorum ben oyle. Birisi gelip benle tanisirsa ne ala, ama ben gidip de kendimi tanitamam kimseye, yapmacik geliyor. Hatta bugun liman boyu gezerken bir kisiye de "bakar misiniiiiz, bir fotografimi cekebilir misiniz acabaaaa?" diye sormadim, soramadim. Cekilen hicbir fotoda ben yokum biliyor musun? Manzara cektim anca. Bir kac defa kol boyumdan kendi fotomu da cekeyim dedim, arkada manzara, ama burnum hic olmadigi kadar patlican ciktigi icin hemen sildim, yasanmamis saydim. Bundan sonra bir baslarina olup da resim ceken insanlara yavasca sokulup en sevimli halimle "isterseniz resminizi cekeyim" diye sormaya karar verdim. Evet bu iyiligi yapicam insanlara!Asagidaki resimde de adini unuttugum Kizildereli amca bizim varacagimiz yere sagsaglim varmamiz icin ugurlama sarkisi soyluyor! "Kizilderelilerin Turk oldugunu biliyor musun?" diye sorsa miydim? Eglenir miydim?

26 Haziran 2011 Pazar

(yuksek doz arabesk alsam?)

Badem gitti, ben bir basima kalakaldim, bogazimda da yumruk gibi bi sey kalakaldi. Bir yetimlik bir oksuzluk var uzerimde. sanki bir bayram sabahi herkes babasinin elini opup harclik aliyormus da ben babasizmisim gibi, ya da bir yaz ogleden sonrasi civil civil bir parktaymisim da herkesin annesi banklarda otururken benim annem ortalarda yokmus gibi...

Ben cok sulugozumdur. Olayi dramatize etmeyi sevdigim kadar veda konusmalarini, vedalasmalari da severim. Agladikca zevk katsayim artar, aglama seansim bitince de temizlenmisimcesine huzura ererim. Tabi bu huzur bana kirmizi suratli kurbagaya benzeyen bir sifat, sismekten etrafi goremeyecek hale gelen gozler, tuzlu sudan yanan yanaklar ve bas agrisi olarak odetilir.

Havaalnindayim. Ben de Vancouver'a dogru ucacagim ins birazdan. Yani Badem'le dunyanin farkli yonlerine dogru hareket halindeyiz. Check-in yaptirirken gorevli kadin bana "ulkeyi terk ediyorsunuz" dedi, tuhaf oldum. Ulke terk etmek, ne garip geliyor di mi insanin kulagina? "terk etmek" basli basina sogukken bir de "ulke" gibi buyuk ve saygi duyulacak bir kavramla birlesince tedirgin oldum. "gelcem geri, uzulme" demedim kadina, cunku zaten gicik olmustum kadina. Israrla kiosk'u kullanmami istemis ben de israrla pasaportumun buna uygun olmadigini soylemistim, sonra geldi de kendi gordu. "ne merakliymissin ogretmeye" de demedim kadina. suskundum bugun, Bademsiz kalmistim, kimseyle giciklasacak, burundan soluyacak halim yoktu, dun aksam cok aglamis, bitkin dusmustum. Aslinda ben hep cok aglardim. Ama bu sefer bir yetimlik bir oksuzluk vardi uzerimde, susmustum.

(not: bu resim de internetten alinti degildir, ve orda yalniz bir pelikan vardir)

24 Haziran 2011 Cuma

Oglumuz da doktor cikti bu sene, sigarasi ickisi de yok

Aman da aman, ablasinin bitanecik kardesi bugun doktor mu olmus!! Masallah massssallah! Hem de ne doktor (gerci TUS'a eylulde girecek ama diplomasi var sonunda) Tebrik icin aradim bugun "doktor bey" dedim, "sirtim agriyor, belim agriyor, karnim agriyor, her yanim agriyor" dedim, "muayenehaneme gelirseniz sizinle ilgilenirim" dedi! "hipokrat yemini falan etmediniz mi siz olm, direk mi saldilar sizi?" diyecektim, "hipokrat yemini ne yea" dedim icimden, "disimdan da "olayi kapmissin" dedim. Bu arada kaldi mi ya muayenehaneler? tam gun yasasi falan vardi sanki!

Neyse, altini temizledigim gunleri bilirim dicem ama pek oyle bir sey olmadi, ama annemin senin altina bagladigi mavi musamba hatirimda! Sunnet dugunun, benden kalan kulotlu coraplari annemin sana "ablana da abinden kaldi" numarasiyla giydirdigi sahneler falan da direk hafizada, bence muayenehane falan deme, kosulsuz ilgilen benimle. bak gecmisten dem vurunca huzun basti yine.. ne cabuk gecti di mi zaman! Hem hani sen vali olacaktin? nerden cikti simdi bu doktorluk?

21 Haziran 2011 Salı

ne basligi ya, ordan burdan konusuyorum iste

Evdeki boceklerle ciddi ciddi konustugumu fark ettigim an kendim icin endiselenmeye basladim. Bi insan bir bocege kurallari ogretmemeli ve kurallari cignedi diye bir bocege gonul koymamali. Neyse, Badem gelsin artik konferanstan da bu yalnizlik burda bitsin. Gerci bugun bitecek, Pazar gunu yeniden baslicak (Allah izin verirse). Badem Pazar gunu atayurda gidiyor biliyor musun? Annemleri de alip gelecek ins! Dusuncesi bile mi bu kadar guzel olur! Dusunsene annemle babam her aksam burda da yuruyuse cikarlarmis, bana da yarim saate cayi demlememi tembihlerlermis! Kendim dusundum kendim guldum bak:)

Ya bi suru sey vardi yazacak unuttum hepsini simdi, karsina gecince heyecanlaniyorum sanirim. Neyse pilates geldi aklima hadi onu anlatayim sana. Atayurtta bir pilates cilginligi almis basini gitmis. Ben de bu aylarda kendimi fazlaca yorgun hissediyorum diye hadi dedim pilates yapayim, esneyeyim. Ebru Salli’yla pilates adli milyon tane video buldum, ‘ama bunun şalı yok” diye espri seviyemi belli eden sakalar yaptim, sonra da sinsi sinsi dolasan-saklanan boceklerle konusmaktan daha iyidir deyip kendimi teselli ettim. Ilk bir dakika icinde “pilateste nefes almak cok onemli” cumlesini bir daha duymak istemeyecek hale geldim. On dakika sonunda ise “naturel pozisyon”, “point-flex” , “kaburgalarimizin arasindaki bosluk” kelimelerinin 10 dakikada ne kadar sık kullanilabilecegine taniklik etmenin saskinligini yasadim. Bilgisayarimin ekranina ucmak uzereydim ki videoyu kapatmanin daha mantikli bir davranis olduguna kanaat getirdim. Pilates yapmaktan degil ama sinirden butun kaslarim gerilmisti. Hem sunu da itiraf etmeliydim ki o 10 dakika boyunca yaptigim hicbir egzersizde karnimda bir yanma hissetmedim. Karnimda kas yok muydu benim? Nerden kuvvet almistim? Evet bu sorular hayatima girmisti artik.

Pilates deyince annem geldi aklima, kardesimin dedigine gore annem pilates yapiyormus sabahlari. Zaten annemin cildinin hala kaymak gibi olmasi ama benim cildimin cilekten olma seftaliden dogma bir yapi sergilemesi “neden bu konuda anneme cekmedim?” sorusunu hayatima eklemisken, annemin pilates yaptigi gercegi “ben niye annem gibi esnek-enerjik-sportif degilim” sorusunu da hayatima ekledi.

Bir de “otobuste kitap okuyabilen insan” gercegi var. Hic onlardan olamadigim icin icten ice eziklenirim. Kitap okuyan o cool grubun karsisina gecip “aslinda ben kitap okumayi cok severim, ama iste otobuste kitap okuyunca midem bulanir benim. Yoksa muhakkak okurum” aciklamasini yapamamak hep koymustur bana.

Video deyince su an internette dinlenme rekorlari kiran "metroda caz" videosuna da degineyim. Ordakilerin hicbirini tanimam etmem. Ama yillar once universitedeki ilk yilimda caz korusundaki yakin bir arkadasim “abi konser var muhakkak gel, super bir repertuvarimiz var” cumlesini bilmem kac dafe tekrar ettigi icin, icimden “ya ben Anadolu'nun bagrindan kopup gelmisim, ne anlarim cazdan” diye gecirsem de destek amacli olay yerinde bulunmustum. Bi de hemen belirteyim, ben arkadaslarima “abi” diye hitap etmedim hic. Kizlarin agzindaki “naptin abi? Naber abi? Derste gorusuruz abi” gibi hitaplari her daim tiksintiyle karsilamisimdir. Neyse, derken konser baslamisti ve performanslari takdire sayandi! O zamanlarki cocuk aklimla “yaa ben niye o koroda degilim” diye uzulmustum, ama benim sesim zaten guzel olmadigi gibi muzik yetenegim de yoktu. Hatta ilkokulda bir koro elemesinde muzik ogretmenimiz calmaya baslamis ben de yanlis sarkiyi soylemeye baslamistim, o derece. Yine ilkokulda beni cok seven sinif ogretmenim bana mandolin calmayi ogretmeye yeltenmis, ilk derste de “bos ver, sen calma” demisti. Evet durumum bu. Konuya donecek olursam, meger ben caz seviyormusum da haberim yokmus, ya da bilmem BUMC Jazz’in performanslarini seviyor da olabilirim. Karar veremedim simdi.

9 Haziran 2011 Perşembe

höykürdüm cevap alamadim #endiseliyim

"normalde benim kucuk dunyamin sanal alemdeki gunluk ziyaretci sayisi 30 ila 40 arasinda gidip gelmekteyken, bugun sabah 100e yaklasan rakami gorunce, "öldüm mu acaba?" diye ciddi bir sarsinti yasadim, yapmayin..." (Tarih 8 Haziran)

"durduramiyoruz efendim, dunyanin her bir tarafindan geliyorlar, ama noldu da birden patlama yasadim, anlatin bi bana! #endiseliyim" (Tarih 9 Haziran sabah)

"Ya noolur ya, bir Allah'in kulu da bu son iki gunde blogumdaki patlamayi aciklasin bana! aksama kadar 200 kisi oluyor resmen! Tuzak mi oyun mu, nedir durum? "kac kisi oldugumuzu gosterelim" eylemlerinin bir dali da benim mekan mi? #tedirginim diye yirtiyorum kendimi ses yok, killandim valla! Yani su yasima kadar bir kere de "kim hangi sehirden gelmis, IP adresi neymis, sonra nerelere gitmis, kac dakika benimle hasbihal etmis" arastirmamistim, bana bunu da yaptiracaksiniz sonunda! Dusunun 6+1 dakikada asiri lezzetli brokoli yapiyorum kendime ama huzur icinde yiyemiyorum tedirginlikten! "what the hell is going on here!!" diyor cevap alamiyorum (kendi kendimeyken ingilizce konusurum bazen) Ben "az olsun ama samimi olsun" prensibini benimsemeye calisirken, dengelerimi alt ust ettiniz! Omuzlarima yuk bindi."

Neyse, ssst baqale, 10 dakkaya evdeyim, ocaga bi makarna suyu koysana, yerik (bu cumleyi kurmamda ic Anadolunun cok sirin bir sehrinde buyumus olmamin etkisi azimsanamayacak kadar cok) Bi de "Brokoli" deyince senin de aklina "Brucella bakterisi" geliyor mu? Bu cagrisimi tek benim beynim yapsin istemiyorum, grup olalim istiyorum, birbirimizi tanidikca aslinda ne cok benzedigimizin farkina varalim FALAN.
(Tarih 9 haziran 4 sulari)

6 Haziran 2011 Pazartesi

Cicekli Bocekli kaselerim ve Cengiz

Mercimek corbasi tarifi verdigim o gun her sey aslinda ne de siradan baslamisti. Yine her gunku gibi kare kaselerim yoktu, hem aslinda burdan sunu da itiraf etmeliydim ki ben corbayi kasede icmezdim, yani belki bulasiklari baskasi yikasa icerdim de, bulasik cikarmaya hic gerek gormez direk yemek tabaginda hupletirdim. Ama iste kader yuzume gulmus elit olma vaktim gelmisti, #yazikbana cigliklarim twitter'da trend olamamisti ama arabayla 4 dakika yuruyerek 23 dakika mesafede oturan bir hayir sever yaralarimi sarmak uzere planlar yapmaya baslamisti bile! Once saka sandigim yardim teklifi bugun gercege donustu, hayaller gercek oldu! Canim Lama'm, Peru'nun kurtulusunu anlamli bir slayt gosterisiyle kutlayacagimiz bu ozel haftada bana bunlari ve mutluluk hediye etti. Bana gelen her hediyeyi burda ifsa etmiyorum ama hediyedeki not bir blogcunun sadece sanal alemde degil gercek hayatta da kendi adi (ve arkadasinin gercek adi) yerine blogda kullandigi avatar/nickname/mahlas'ini kullanisini gosterdigi icin paylasma istegimi celbetti. Karti fark edince "Allah canini almasin giz" dedim icimden (boyle bir cumle kurmamda youtube'tan kesit kesit evlendirme programi izlememin etkisi kucumsenemeyecek kadar buyuk). Isbu yazi blog dunyasinin duayeninin kendisini bu ise ne kadar cok verdiginin ve ne kadar ozumsediginin ve iste basarisinin sirrinin da bu kendini vakfetmesinde gizli oldugunun kaniti olarak genclere ornek teskil etmesi amaciyla kaleme alinmistir.

Tam ben resmeylemek uzere temiz bir masa ariyordum ki bana mahsun mahsun bakan cengizi gordum, biraz da kaselere bak dedim, ve cekiyoruuum ceeektim!

2 Haziran 2011 Perşembe

Bir baskadir benim memleketim

Böğüre böğüre aglayasim var, hatta kusasim. cok sıkıldım. Nankorum biliyorum ama yasamak istediklerim bunlar degil.
Annemi babami ozledim, tum ailemi.. Atayurttaki evimizi ozledim. Bir yaz ogleden sonrasinda disarda oynayan cocuklarin sesi gelirken yesilcam izlemeyi ozledim. Aksaminda tum aile balkonda cay icmeyi, ya da kamelyaya inen babamin kahkahalari kulagimda ardarda iki bolum birden yayinlanan Yilan Hikayesi'ni izlemeyi ozledim. ogleden sonra serinlik inince annemle carsiya cikmayi, uflaya puflaya piknige gitmeyi ozledim. Kirsehir kebabi yapan babamin tenekeyi acmadan onceki coskusunu ozledim. cep telefonundan isik hiziyla mesaj atabildigim gunleri ozledim. ya da ne bileyim, bir komsumuzun elinde caydanlik "hadi kek de yaptim kamelyaya inin" demesini, duduklude haslanan misiri ozledim. Star'da tekrari yayinlanan Kaygisizlar'i, babamin "sizin gibi akilli cocuklar sunun nesine guluyor anlamiyorum" demesini, tam bu esnada elinde kocaman bir meyve tabagiyla (legen demek daha uygun) iceri giren annemi ozledim..
cok ozledim, cok..

Sonradan eklenen not: Sanirim gecen gun izledigim Calgi Cengi'den sonra ozlemim depresti. Film fazlaca kufurlu olmakla beraber (ama esprileri kufur uzerine pek degil), ozellikle Murat Cemcir'in tam bizim koydekiler gibi konusmasindan mutevellit acaip bir sempati icindeyim. ilk defa beyaz perdede "ellaam" diyeni duydum, o kadar diyeyim.