31 Aralık 2010 Cuma
Biliyor musun blogcan, uzgunum ben
Derken mailime bi baktim, bir sene ayni sehirde kaldigimiz bir abla kaza yapmis, 5 yasindaki oglu vefat etmis. Bu haberi alinca daha da kotu oldum tabi. Dunden beri hic keyfim yok yani, ama artik aglamiyorum, sadece bi sıkıntı bir turlu gitmeyen. Sonra bugun ogrendim ki onlarin arabalari bozukmus, tamir ettirmeden yola cikmislar, araba saga cekiyormus, abi kontrolu kaybetmis, ve kaza olmus! Hissizlestim birden... Her sey nasil da bir anlik! "benim" dedigimiz her sey nasil da aslinda bizim degil. Ahmet Selim'i dusundum sonra, bir haftada ben ona o kadar alistiysam, bir annenin kendi buyuttugu cocugunu kaybetmesi nasil bir acidir dedim. Gerci abla cok metanetliymis, zaten oglu son gunlerde surekli "ben cennete gitmek istiyorum" deyip duruyormus. Allah sabir versin! Yazasim olmadigi halde yazayim da rahatlayayim dedim ama rahatlamadim.. Rahatlamayi yanlis yerde ariyorum sanirim..
23 Aralık 2010 Perşembe
Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor, bir hafta sonra tekrar deneyiniz
Badem gelmiyor, ben oralarda genclerle takilicam ins, severim hepsini. Neyse, sabah kalktim 3 cesit yemek bir de tatli yaptim Badem’e, ben yokken hayatta kalabilsin diye. Yemekleri yaptiktan sonra da guldum kendime, sanki ben evdeyken her gun yemegimiz oluyormus gibi..
Boyle iste canlar, bilgisayarimi gotursem mi diye dusundum, geceleri falan ders calisirim belki diye, sonra da “sacmalama BTS, sen okul zamani gunduz bile calismiyorsun” dedim. Fakat hala tereddutteyim, cunku ne zaman bi isim olsun, bi yere gidecek olayim, biri gelcek olsun falan, oyle calisasim gelir ki! Zamanim olmadigi zamanlar en uretken oldugum zamanlardir.
Buyuklerin ellerinden opuyorum, kucuklerin de yanaklarini sıkıyorum, ve son olarak, hayatima dair yenice fark ettigim bir gercekle sizlere en az bir haftaligina veda ediyorum: simdiye kadar hic yesil ya da mavi dis fircam olmamis benim.. ya pembe, ya kirmizi, ya turuncu ya da mor!
20 Aralık 2010 Pazartesi
efekt, "efekt" diye mi yaziliyor yani? Sizce de garip degil mi?
Aaaaah uuuuuuf (dakikalar ilerledikce inleme efekti de gucleniyor). Dun aksam malum asure yarismasi yapildi Far Far Away’de, hani su beni katmadiklari yarisma! Ama yooo yooo kin buyutmuyorum icimde, hatta sevindim bile cunku asure yapmanin bir vizyon isi oldugunu anladim. Yani dostlar o suslemeleri gorecektiniz, hatta “anlayacaktiniz” demek daha dogru olur, nitekim gordugu halde anlamayan bazi korler vardi (bknz. Bi de utanmadan asure yarismasina katilmaya yeltenen, bi de ustune arlanmadan birinci olmayi hayal eden BTS). Misal, pasta suslemeleriyle ün salmis bi abla asuresini getirdi (ben de asurelerin juriye goturulmesi ve onlari listelemeden falan sorumluyum, o yuzden yarismacilarin asureleriyle fazlasiyla icli disliyim) neyse iste, asurenin ortasinda portakal kabugu, kabugun icinde de findik fistik, kürdanla bir baska portakal kabugu daha tutturulmus falan. Anlatinca cok sacma geliyor ama hakkaten ben bakinca da cok sacma gelmisti bana. Hikmetinden sual olunmaz, o kadar becerikli kadin dedim, gorevime dort elle sarilmaya devam ettim. Sonra sanirsam X (ismini aciklamak istemeyen bir yarismaci olur kendileri) geldi, heyecanli degilim falan gibi beyanatta bulunmus ama kulliyen yalan, heyecani her halinden belliydi. Neyse, dedi ki “aaa ne guzel gemi”, ben şoklarda! Hani eskiden 3 boyutlu resimler olurdu kagit uzerinde, şaşi bakip şaşirirdik, gozlerini belli bir sure şaşi olarak tutabilirsen resim acilirdi, hah iste oyle bir acilim yasadim resmen. “waow” dedim, sonra onu yapan becerikli abla geldi, “bak geminin icinde de her seyden iki tane var, iki tane kayisi, incir”. Utandim kendimden! Ablanin eteklerine kapanasim geldi, o derece saygi duydum! Neyse 7. yarismacinin da bir borcam icinde asuresi gelince tetikte bekleyen X canim olay yerine intikal etti, ( aaa bu kiz hic ayrilmamis asurelerin basindan! Canim yoksa rakiplerinin asurelerinin icine tuz falan mi kattin kimse gormezken?? (bknz. Dipnot)). “aa gordun mu, gemi cizmis” dedi. yine hic fark etmemistim, hayat bos geldi birden falan. Tabi ben bu arada kendimden gecmis “gelen bu kalabalik gruba ikramlar nasil yeter”in, efendime soyliyim “kim hangi asureyi goturcek juriye”nin hesaplarini yapiyorum, milletin suslemesini mi algilicam bi de!! Yaaa yogun insan imajimi cizdim bile goruyorsunuz! Sonrasi benim icin “bir ugultu ve yorgunluk” demekti ta ki sonuclar aciklanana kadar! Sonuclarin aciklanmasi da “alkislar ve flaslar” demekti, tabi alkislayan da flasi patlatan da bendim. Bu sefer hep kamera arkasindaydim ki hic alisik degilim! Ondan sonrasi da “temizlik ve yine yorgunluk”…
Aaaaaaaaaaah uuuuuuuuuuuf (aciklamaya gerek yok artik). Velhasili kelam guzel bir aksamdi. Hele ilk 3’e oyle sevindim ki! Cunku o ilk 3, bana en azindan birer kavanoz asure verecek kisilerdi ve hepsinin de asurelerinin guzel oldugu kanitlanmisti. benden mutlusu niye olsundu ki! Gerci o ilk 3, bana hedilyelerinin en az yarisini verecek kisiler olsaydi daha mutlu olurdum, ama buna da sukur! 3unu de can-i gonulden tebrik edip, basarilarinin ve asurelerinin ve tabi ki paylasimlarinin devamini diliyorum:)
Dipnot: Yarisma sonrasi gordugum puanlama cizelgelerinde soyle bir yorum vardi “ cok tuzlu da degil, cok sekerli de degil” !!!??? tabi bu yorumda juri uyelerimizden bazilarinin Turk olmadiklari gibi bir de asureyi ilk defa orda yemelerinin de etkisi vardir!
16 Aralık 2010 Perşembe
Ben istemez miyim annem gibi aşure yapabilmeyi!
Aklima ne geldi, bu sıkıntılarimin sebebi sabahtan aksama kadar beni cikardigi seslerle cileden cikaran lab arkadasim olmasin! Ona soyleyemedigim icin kendi kendime gicik oldugum agiz sapirtisi bende sivilce olarak portlemis olmasin! Gerci o cikan iki seye sivilce demek onlara saygisizlik olur! Yeni bir yasam formu buldum diye NASA’ya haber mi versem! Ama yok, o zaman da ana haber bultenleri flas haber olarak yanagimin fotograflariyla dolar, endiseli bilim adamlariyla cevrili soguk bir masaya yanagimi yatirirlar inceleme yaparlar! Zaten dokununca aciyor, bir de parca marca alirlar hafizanAllah!
12 Aralık 2010 Pazar
Karar verdim!
11 Aralık 2010 Cumartesi
Pratiklikte son nokta! (Kolaycılık da denebilir tabi)
Neyse, bu kadar yol yapip, olasi cikislara inis yerlerini gosterdikten sonra ilk tarife geceyim:
1 DAKIKADA PANKEK (pisirme suresi haric tabi ki, sevinme o kadar)
Efendim, (su esnada bi kasket gecireyim kafama) 1 bardak hazir pankek ununu aliyoruz, icine 1 bardak sut ve bir de yumurta kiriyoruz ve karisitiriyoruz her zaman yaptigimiz gibi. Aaa bir bakiyoruz, 1 dakikadan bile kisa bi surede karisimimiz hazir! Ama dikkat ettiyseniz hic yag yok, oysa kutunun arkasinda yag da eklemeniz yaziyordu (bakin sizi bilmem kac kolariden kurtardim). Sonra iste karisimi onceden isinmis yagsiz teflon tavaya koyuyoruz, orta ateste pisiriyoruz (ben 4 posta halinde yapiyorum ve iki tava birden kullaniyorum, aslinda daha minik olmasi lazim ama bence hic gerek yok). Uzerine de bol bol maple surubu (aaa akçaağaç demekmis maple, ama akçaağaç ne ki?) dokuyoruz, once Allah’a, sonra uretenlere ve tabi sonra da pisirene sukranlarimizi sunarak afiyetle yiyoruuuuz!
Ikinci tarif de birinciyi aratmayacak pratiklikte:
YUZDE YUZ GARANTI KABARAN KEK
Bu kek de benim Cuma aksamlarimin kurtaricisidir. Okul donusu eve misafir gelecekken 5 dakika bile surmeyen hazirlama kismiyla gonlumun kahramanidir! Tarif şu: 1 kutu kakaolu hazir kek ununu bi kaba koyuyorsun, artik kutunun arkasinda kac tane yumurta diyorsa o kadar yumurtayi, ve yine kutuda yazan miktardaki yagi suyu ekliyorsun. Amaaa cikolatayi cok sevdigin icin icine cikolata damlaciklari da ekliyorsun. Biraz karistiriyorsun, sonra tepsiye dokuyorsun, uzerine de ceviz, oh mis! Onceden isitilmis firinda 30 dakika pisiriyorsun. Cikarir cikarmaz en hazirindan cikolata sosunu (dondurmanin ustune konanindan) gezdiriyorsun. Iliyinca da rendelenmis hindistan cevizi ekliyorsun. Aksama gelen gencler ayila bayila yiyor, mutlu oluyorsun sen de! Cikolata mutluluk yapar ya, kakaolu kek de yapiyor, seviyorsun Cuma aksamlarini.
Degerli okuyucu, biliyorum tiksindin benden. Ama takdir edersin ki, BTS kahvalti diye cips yiyebilen sagliksizlikta bir kisilik. Ondan “et suyundan corba” tarifi beklemiyordun heralde? Lutfen yani, eldeki verilere gore beklentilere girelim! Neyse, sikayetlerinizi bana, memnuniyetinizi Badem’e bildirin lutfen:)
10 Aralık 2010 Cuma
BTS'den DEV HIZMET
YOGURT MAYALAMA SANATI
isin asli, sahsen ben Atayurtta yasasam yogurt mogurt mayalamam! Ben gencken DOST yogurt vardi, hep ondan alirdik ogrenci evimize, hem pratik hem hesapliydi! Ama kaderin bir cilvesi olarak kendimi Far Far Away'de buldugum, ve burdaki kardeslerimizin de tahayyul edebildikleri en buyuk miktardaki yogurdun 907 gram olmasi, ve bu miktar yogurdun da Badem'in bir ogunluk yogurt ihtiyacina tekabul etmesi beni yogurt mayalamaya itti! tabi benim bunu bir turlu becerememem de Badem'i yogurt mayalamaya itti.
Tarihcemizi soyle bir anlattiktan sonra gelelim heyecanla beklenen tarife ve tuyolara:
Bir tencereye koydugumuz sutu kaynatiyoruz ama tasirmiyoruz(!). sonra sogumaya birakiyoruz, zaman gecince serce parmagimizi bi guzel sute daldiriyoruz, parmak yanmayacak ama sicakligi da hissedecek dereceye gelince baska bir kaba 2-3 kasik yogurt koyuyoruz ve ilimis sutten uzerine ekliyoruz. Yediriyoruz bi guzel. Sonraaa, onu ilik sute ekliyoruz karistire karistira. Mayalanmaya birakilan sute sefkat gosterip bi guzel sarip sarmaliyoruz, ve tercihen kaloriferin yanina koyuyoruz. 4 saat yeter diye duyumlar aldim ama ben bir gece bekletiyorum o sekilde, hatta bazen okula giderken buzdolabina koymayi unuttugum oluyor ama yine de guzel oluyor tadi. iste bu kadar, zaten gerisi bakterilen isi!
Bir keresinde, sutu once kaynatip sonra da sogutmak cok sacma gelmisti (zaten pastorize sut kullaniyorum), hadi dedim, sutu direk ilitayim. Oyle de yaptim, sutcuk yogurt olamadi bi turlu, isin kotusu sut de kalamadi... Yani usenme, once kaynat sonra sogut, anlastik mi!
Yaa bi de sınır tanımayıp YENI BASLAYANLAR ICIN EV diye bir hizmet mi sunsam? ilk dersim de "10 adimda oturma odasini oturulabilecek hale getirmek" olur! dusuneyim...
9 Aralık 2010 Perşembe
Kokuşmuş içimin döküldüğü bir yazıdır kendileri, sıkıcıdır ayrıca
En muzdarip oldugum duygudur pişmanlik, ve hep yaşadigim. Oyle cok pişman olurum ki, yaşadiklarim kadar yaşamadiklarima da pişman olurum, soyledigim kadar sustuklarima da. Ama yine de ders almam! Zamani bosa harciyorum diye benim kadar uzulen ama yine de hala ve hala zamanini boşa harcamaya devam eden başka biri yoktur heralde. Madem o kadar uzuluyorsun, madem biliyorsun kendini, ne diye internette bos bos zaman harciyorsun? Ya da madem sevmiyorsun bolumunu neden hala devam ediyorsun? Daha da onemlisi neden bi de ustune doktora yapiyorsun? Birak git yeni bi sey oku di mi? ama yok, tek yaptigim mizmizlanmak “ama yea kim 17-18 yaşindaki bi cocuktan meslegini secmesini bekleyebilir, niye kimse yonlendirmedi beni o zaman, niye herkes sadece kendi cikarini dusundu” diye suc atmak ki nefsimi temize cikarmada hakkaten ustume yoktur daha once de soyledigim gibi. Hemen hazirdir bahanem! Kendi aşiriligimin, her yerde kendimi belli etme istegimin hic suçu yoktur! En basitinden, midem bulanincaya kadar cips yesem suç onu alan Badem’dedir mutlaka! Daha 10 yasinda oldugum icin sorumluluk alamiyorum bi turlu(!).
Ama haksiz miyim simdi yea, kim 17-18 yaşindaki bi cocuktan meslegini secmesini bekleyebilir? Lise sona donmek istiyorum! Insanliga faydali bi meslek seçmek istiyorum! Aslinda akil veren de oldu o aralar, “gel doktor ol” dediler, yok dedim, hatta o zamanlar yurt dişina gitme hakkim oldugu için dediler ki, “sen yurt disinda tip okur gelirsin ozel hastane acariz”, yok dedim. Annem dedi ki “yavrum, anne olacaksin bak, ogretmenlikten guzel meslek yok bayan icin”, yok dedim. “yok” dedim durdum! Dersanenin gazina geldim:( Uff nasil pişmanim! Keşke tip okusaydim! Kardesimin tipta okudugu kitaplara agzimin suyu akarak bakiyorum simdi. Koye gidiyoruz mesela, koydeki tum yaşlilar “doktor” diye bagirlarina basiyorlar bizim oglani, o da herkesin gonlunu aliyor, ve dualarini tabi, ailemizin kahramani. Ote yandan benim yaptigim işe bak! Ayy bakmak bile istemiyorum, valla işkence geliyor çaliştigim herbir dakika! Oyle boş ki! Kendime faydam yok ki insanliga faydam olsun! Insanin kendi yaptigi arastirmada savundugu hipoteze kendinin inanmamasi ne aci bilir misin? Kucukken, sinif arkadaslarimdan okula gelmek istemeyen olurdu, “bi insan nasil okula gitmek istemez” diye acaip şaşirirdim, anliyorum simdi, fazlasiyla! Bi de ben kuçukken, gozluk takan insanlar gozluklerini cikarinca nasil bir goruntuyle karsilasirlar diye acaip merak ederdim, gozlerimi şaşi yapardim “yani boyle iki tane mi goruyorsunuz” falan diye, hatta ve hatta sirf o goruntuyu gorebilmek icin gozumu bozma girişimlerim olmuş ve icine dusecek sekilde TV seyretmişligim olmustur, ki hepsi de annemin “kizim, o kadar yakindan izleme, gozun bozulur” uyarilariyla son bulmuştur. Sonradan bizzat anladim nasil goruyorlar, hic gerek yokmuş, bilmesem de olurmuş. Uff nerden girdim simdi bu konuya, na alaka?
Neyse, diyecegim o ki, endustri muhendisligi (ki kendisini bi muhendislik olarak gormuyorum ben, bilmem o benim dusuncemi ne kadar onemser) dunyanin en gereksiz meslegidir! Ben kendilerinden hakkaten tiksiniyorum, ve ilerledigim bu yolda belki de ilerde endustri muhendisi olacak insanlar yetiştirecegim!! ayyyy, biçak bulup kendime saplayasim geldi simdi, ikiyuzlulugun de bu kadari!!! Yapma BTS, birak bu işleri, bi sahil kasabasina yerles, domates salatalik yetiştir bahçende, guneş acsin her sabah, tavuklar gidaklasin, falan.