28 Ekim 2010 Perşembe

8 yasindaysaniz ve dunyadan haberiniz yoksa hayat gercekten cok guzel

Isimin cok olmasiyla uyuzlanma katsayim arasinda fazlasiyla dogru bir oranti bulunmakta. Ne zaman is konusunda rahatim, Allah’im bi enerjiklik bi enerjiklik, ama ne zaman da yapilacak milyon tane is var, hoop dunyanin en uyuz insanina donusuyorum. Donusmek deyince voltran geldi aklima. Burak apartmaninda otururken evimizin onu bos arsaydi, orda voltrancilik oynardik. (Hos her turlu oyunu oynardik da)Abim voltranin basi olurdu, “birlesme zamaniiiii” diye bagirirdi biz de oldugumuz yerlerden cikar voltrani olustururduk, cok tatliymisiz.

Bunu yazmayacaktim da, hani otellerde küvetlerin perdeleri cook kalin oluyor ya, iste ben ne zaman otele gitsem "küvette bi cesetle karsilasma" korkusu yasarim. O perdeyi dualarla acar, perdeyi actiktan sonra kapali gozlerimi acmakta tereddut yasarim. Kucukken de, aksam tum aile oturma odasindayiz mesela, icerdeki tum isiklar kapali, benim de mutfaktan bi sey almam gerek, kosarak gidip kosarak gelirdim. Bence butun lambalar hep acik kalmali. Iste yine bu korkumdan oturu yatarken isik acik uyumak isterdim. Hatta bir gun abimle ayni odada yatiyoruz (yani burak apartmanindayiz) ben yakiyorum lambayi, abim kapatiyor, ben yakiyorum, abim kapatiyor.. Sonra ampul patladi tabi, karanlik karanlik uyuduk. Ne vardi sanki acik kalsaydi abi, ha, simdi su satirlari okuyunca yanmadi mi icin? pismanlik duymadin mi?

Aslinda ben cok hanim hanimcik, herkese guven veren bir kiz cocuydum,ama iki erkek kardese sahip olmak (buyuklu kucuklu) hanim hanimcik kalmayi guclestiriyor. Volkan apartmaninda 6. katta otururduk, evin onu kaldirim, bi de kalabalik bi cadde, asagidan biri gececekken tukururduk! Hemen geriye saklanirdik tabi! O kisinin gelme suresiyle tukurugun asagi inme surelerini hesaplamak cok zevkliydi, ama tiksindim su an kendimden! Simdi ben yoldan gecerken biri oyle yapacak olsun, sıkıştırıveririm kol etlerini, alırım hıncımı!

gunun anlam ve onemi bildiren not: dogum gunu kutlu olsun prensesim!

blogdaki tweet

Bir sicak kahvem bile yok anliyor musun, hadi gulumse!

26 Ekim 2010 Salı

Keske o pazar gunku ikramlarin hepsi bitmemis olsaydi da simdi yiyebilseydim

Kesinlikle doktora konumu degistirip "en uzun zamanda en az isi yapmak", ya da "gunlerce hic is yapmadan sabahtan aksama kadar okulda kalabilmek" uzerinde calismaliyim. Gerci bu konuda doktora yapmama gerek yok, direk ders vermeye baslayabilirim! Bugun kizginim da kendime, yine yapilacaklar listem uzayip gitmis, bi de saf saf not dusmusum "nolur bugun calis, bak sonra cok uzuluyorsun" diye!

Neyse, sevgili yandaslar, cumadan beri milyon davet atraksiyonu icindeyim desem yetersiz kalir, o derece sosyalliklerden sosyalliklere kostum. Cuma aksami gencleri agirladim, cok seviyorum hepsini, huzur kaynagim onlar benim, nirvanaya basamak oluyorlar falan. Cumartesi de evden cikis o cikis, yemek yeme zamanini saymazsak aksam 10du eve girdigimde. Tatli yapip yatmakti niyetim ama 12ye kadar utu yaptim!! Kendi kiyafetim harici hicbir kiyafeti utulemekten gercekten hoslanmiyorum ama insan cefakar olmayagorsun. Neyse 12ye kadar utu yapip, 2ye kadar da tatli yapip ortalik topladim, yazik bana. Bence artik Badem'in zengin olma ve bana bir asci bir de temizlikci tutma vakti geldi.

Pazar gunu de hem sabah hem de ikindin (ikindi mi ikindin mi bu ya?) misafirlerim vardi, Badem konferans icin sehir disina hatta yurt disina gitmisti ben de acimi ancak canlarimin kollarinda hafifletebilirdim ki hakkaten oyle oldu, anca aksam karanlik çökünce benim de icime bir huzun çöktü, ama o kadar yorgundum ki, hatta dizlerimin altini hissetmiyordum, evet hakkaten yazikti bana. oysa caylari bile artik turk usulu cam bardaklarimiz olmasina ragmen koca fincanlara doldurmustum, hem de "acaba onda cabuk mu sogur" diyerek kibarca "ona koyma caylari" demeye calisan canima "yok yea kucukte de cabucak bitiyor" deme yuzsuzlugunu dahi gostermistim. Ben ne diyorum ya, kalkip kimseye cay bile doldurmamistim ki! neyse, velhasili kelam cok yorgundum, yalniz basima korkup sonrasinda da Badem'in basina eksimeyi planliyordum ki, korkamadan uyumusum. (Gerci gerek evlerine davet eden gerek de bende kalmayi teklif eden canlarim vardi) Oyle bir gundu.. guzel bir gundu.. Kahvaltiyi yazicam insallah ama Rapsodi'nin resim gondermesini bekliyorum.

Yandaki resim de ogleden sonraya ait, masallah cok kibar oldugum icin her seyi tepsiyle koymusum masaya. Zaten peceteleri katlarken de cok banel buldum kendimi, yeni trend kulah sekline getirip ortasina bir halka gecirmekti ama sahsen bu trendi cok gereksiz buldugum icin protesto ettim, yoksaaa buzlukta firina atmalik sogan halkalarim beklemekte idi, geciriverirdim ortasina:) neyse, annemden boyle gormustum, koklerime cok bagli, cok gelenekciydim. Sonra, utanmasam pogacayi da tepsiyle koyacaktim masaya, utanmazdim gerci de sicakti, yakmasin diye tabaga aldim. Tam koyuyordum tabaga, aaa dedim, sanirim bunun altina pecete falan koymam lazim (pogacanin altina) koydum, ama neden pecete konuluyor valla anlamadim, bence o tabak o peceteden daha temiz. Bir pecete ne kadar hijyenik olabilir ki! Sonra yedik bi guzel, oyle cok yemisiz ki uc gun acikmayacagim zannettim, ama yanilmisim, aksam yorgunluktan ölüyor olmama ragmen yine bi seyler yerken buldum kendimi! ben kesin uyur yer'im!

Bir de son olarak keske diyorum cips yerken midem bulanmadan durdurabilsem kendimi..

21 Ekim 2010 Perşembe

duzenli bir eve sahip olmak cok zor

Daginikligimla okul hayatimda ve ailemiz icinde ün salmisligim vardir. Hatta bir gün ben bir tatil vesilesiyle ana-baba ocagindayken icerden "el ele tutusalim da kaybolmayalim" nidasini duymuslugum, anlam veremeyerek sesin geldigi yere gittigimde babamla kardesimi el ele bulmuslugum vardir. Meger benim odama girecek olan babamin haykirisiymis, kime cekmisim bilmiyormus, benim gibi harika bi insan nasil boyle daginik olabiliyormus, vb.

Tabi ben büyüdüm, hatta evlendim, ama huylu huyundan vazgecmedi, gerek labdaki masam olsun, gerek cok fazla esyanin bulunmadigi evim olsun, hatta gerek laptopumun masaustu olsun, her seyim daginik! Hatta ben daha gencecik bir universite ogrencisiyken haftasonlari abimlere giderdim de abim beni yolcu ederken "sen gidince ev duzene giriyor" derdi (simdi soylemesem hatirlamaz!)

Artik bu gidise bir dur deme vaktinin geldigini dusundum, bu oyle ara ara gelen gazlardan da degildi, ciddiydim. Daha gercekci olabilmek icin calisma masami hatta calisma odamizi plana dahil etmeyecektim. Kural suydu: "yilanin basini kucukken ez". cok yenilikciydim masallah, literature yeni yeni kurallar getiriyordum(!). neyse, cozumu uzaklarda aramaya gerek yoktu, kararliydim.

En son gecen hafta bir gun temizlik yapmistim. Bu haftasonu elim basima degmemisti..(neden degmemisti? hah, evet hem makale yaziyordum haril haril, hem de dostluk yemegimiz vardi, fedakarliklardan fedakarliklara kosmustum(!) hatta yemek diye de anca bir dilim pizza yiyebilmistim, zaten ucrette hep arkada kalmakti hayalim, ilk defa bunu yapabilmistim(!) )

Bak yaaa, yine cok konusasim var, laf lafi aciyor. konuya geri doneyim, nerde kalmistim, tamam, iste bu pazartesi aksam YORGUN ARGIN eve gelince baktim ki yilanin basi buyumeye baslamis coktan. giristim temizlige! hatta camasir bile yikadim! bulasik desen hallettim, yerleri supurdum, bir haftadir giyip giyip ortaliga attigim her turlu kiyafeti "kac dakikani alir sanki sunu cikarir cikarmaz katlayip dolaba yerlestirmek" diye kendi kendime kiza kiza katladim. Dunyanin en sıkıcı islerinden biri olan toz alma eylemini dahi gerceklestirdim. Allah'im iyi ki yerler haliflex de yer silmem gerekmiyor diye kendi kendime mutluluk oyunlari oynadim. Banyoyu da temizledigimde artik kendimden gecmistim. o yorgun halime bakmadan uzuuuun uzun temizledigim yerleri izledim, hayranlikla! Simdi de mevcut durumu koruyabilmek icin salidan beri ortalik topluyorum, kac defa bulasik yikadim, sabah esofmanimi bile katlayip koyuyorum, terlikler desen tek sira...

Yazimizin ana fikri su ki, yilanin basini kucukken ezmek de hic kolay degil. ev duzenini koruyacagim diye kendimi eve adadim resmen! Bu kadar zor olmamali! Mutlaka baska bir yol olmali...

NOT: Daginik ev resmi ariyordum resimlerimden, sonra utandim onlardan koymaya, bakarken de gecen seneden bi foto buldum onu koydum, fotosuz kalmasin postumuz di mi?

20 Ekim 2010 Çarşamba

Eski Gunler Kurabiyesi

Badem nezle ya da grip, oldum olasi ayiramam zaten ikisini. Ben de hasta olmak uzereyim, her tarafim agriyor ama normal hayatima devam ediyorum.

Bu gece 12 itibariyle ilk makalemi hocama yollayacagim insallah, hani taa atayurda gitmeden once vermem gereken, sonra erteledikce erteledigim, hocam da yogun oldugu icin uzerimde cok baski kurmadigi makalem. Badem hasta hasta makalemi okuyor. "Disardan biri"nin okumasi, "bu ne?" diye sormasi iyi oluyor. Neyse, simdi Badem hasta hasta okuyor ya, ben de dedim, onu mutlu edeyim, ve yari hasta mutfaga girdim (ve alkislar).

Hemen kaloriferin uzerinde bir cubuk tereyagini oda sicakligina getirdim. 1 tane yumurtayi, oda sicakligindaki tereyagi, bir su bardagi pudra sekerini, yarim su bardagi siviyagi ve yarim su bardagi yogurdu, 3.5 bardak un ve kabartma tozuyla yogurdum. Ama eldivenim bitmis, ellerim hamur oldu. Annem firin 160 derecede olacak demis ama bana 180de pismesi gerek gibi geldi, hadi dedim orta yolu bulayim firini 170'e getirdim. Neden onceden isitmamiz gerek diye dusunurken beynimde isiklar yandi sondu, onceden isitirsan pisirken yayilmaz, hadi bu bilgi de benden tum ascilara amme hizmeti olsun!

Kuru uzum vardi evde, daha cok var saniyordum ama anca 1-2 avuc varmis, onlarla beraber ben diyeyim 1 su bardagi siz deyin 1.5 su bardagi cevizi karistirdim. sekil yapicaktim hamurla, ama sonra baktim firinin isisiyla benim hastaligin isisi birlesmis, hararet yapiyor, direk icine katayim yuvarliyim gitsin dedim, ve yuvarladim gitti. Bu kadar cevizi bana koysam ben de guzel olurum dusuncesi ve sevgiyle tepsiyi firina koydum. Sonra meyve salatasi yaptim. Hic sevmem meyve salatalarini, her meyvenin tadi birbirine girer, ama dedim ya Badem hasta, onunla ilgilendigimi anca boyle gosterebiliriyorum. Sonra bi de cay suyu koydum, gayerete geldim bulasiklari da hallettim. Nefis kokular esliginde 35 dakika sonra kurabiyeleri firindan cikardim. Annemi dusundum, krem rengi tencereye pecete serer sonra da kurabiyeleri icine koyardi. Sonra da tencereyi mutfak dolabina koyardi. Biz kardesler sandalye yardimiyla ulastigimiz o mutfak dolabindaki kurabiyeleri bulunca hazine bulmuscasina mutlu olurduk.

Demlenmis cay-kurabiye ikilisini Badem'in calisma masasina koydum. "Eski gunler geldi aklima" dedi. Ben de "eski" deyince kucuklugu geldi aklina zannettim, meger evliligimizin ilk yilindan bahsediyormus..

o kadar eskidik mi dedim...

10 Ekim 2010 Pazar

Lezzetli yemek yapmak hep mi zaman alir?

Allah herkese 24 saat hizmet veren "ALO canim doktor" hattinin sahibi bi kardes versin! Gecenin bi yarisi kalp agrisiyla uyandiginizda "bunun bi adim sonrasi kalp krizi midir?" telasindayken, ve elden bi sey gelmezken, boyle hayatin birden bitebilecegine dair felaket senaryolari uretebilirken sorgusuz sualsiz aranabilen bir kardesin faydasini anlatmaya gerek yok sanirim. (telas yok, sali gunu doktora gidiyorum ins)

eveeet, malum evde agir misafirler agirlamaktaydim. persembe gunu aglamalar sizlamalar esliginde yolcu ettik. aksam eve gelince oyle yalniz hissettim ki kendimi, odalara, bos yataklara bakip bakip agladim. Bir de tabi eve gittik, evde yemek yok, bize kapiyi acan yok, daha bi aci oldu! Benimle ayni gun dogma serefine nail olan Elif Sare tatlisinin tatli annesi (ki annesi hadi ya huyu sana cektiyse diye endisesini direk yuzume karsi dile getirmekte bir sakinca gormedi:) )(ki canlarimdan biridir kendisi) "tarif al, ogrenebildigin kadar ogren" diye bana tembihlerde bulunmustu, ben de 2 ay 10 gunun sonunda 8 tarifle karsinizdayim:)

aslinda hic yazasim yok! benim ciddi anlamda ders calismam gerekiyor:( zaten persembeden beri temizlik yapiyorum, calisamadim.. Neyse simdi ben tarif vermezsem siz Biber dolmasiz kalirsiniz falan, vebale girmiyim di mi! ayyyy ama elim gitmiyor, sanirim yaparken cektigim sikintilar geldi aklima sinir oldum. tabi suc bende, adi ustunde di mi, dolma yapacaksin, dolduracaksin, gidip parmak gibi biber almisim resmen! tabi atayurttakiler icin hava hos, ama Far Far Away'de dolmalik biber bulmak herkesin harci degil. normal dolmaliklar kafam kadar! bi tencereye anca 2 tane sigar. Ama yilmadim, aradim taradim en tatlisindan ve renklisinden Meksika biberleri buldum. Yikamadan falan tencereye kac tane sigacak diye hesapladim: 25. Herbir biber icin silme bir tatli kasigi baldo pirinc koydum (burdaki obur pirinclerin dolma icinde pismedigi tarafimdan test edildi) 2 tane sogani minik minik dogruyordum, sonra usendim biraz buyuk buyuk dogradim. 2 tane domatesin rendelenmesi gerekiyordu, yine usendim (ki tezatliga bakin, dolma yapmaya usenmedim domates rendelemeye usendim) hazir rende domatesten koydum, ve sonra GOZ KARARI zeytinyagi ekledim (bunlarin hepsi dolmanin ici, soylememe gerek yok di mi?) goz karari dediysem, gozumun pek karari yok sanirim, en son olayi idrak ettigimde pirincler yagin icinde yuzuyordu! sonraaa, tuz, kirmizi-kara biberler, nane ve kekik. Maydanoz olsaydi eminim ondan da koyardim ama yoktu.

Sonra iste, uzun ince biberlerin icine malzemeyi doldurma savasim basladi! Allah'im cildirtti resmen beni. yani bi de biberler yamuk yilik, dik inmiyorlar, elimle bastiricam anca bi parmagim giriyor icine, e parmagim girince pirincler geri cikiyor, "ya sabir" esliginde doldurdum. simdi tabi 10 parmak dalinca biberlerin her tarafi yaglandi, bu sefer de tencerede dik durmuyorlar kayiyorlar (aklima geldikce agrilar girdi boynuma). oyle, ama yilmadim, dizdim. biberlerin 1/3une gelecek sekilde de sicak su ekledim, kaynadiktan sonra da tencerenin agzini kapatip 25 dakika orta ateste pisirdim. (resimdekiler de en sisman ikisi, bir de o fincan tabagi)

Kendim yaptim diye soylemiyorum, ve bir daha yapar miyim bilmiyorum ama hakkaten lezzetli olmus, simardim:) Bugun internetten atayurtla gorusme gunu, gogsumu gere gere havami attim:)

Hadi bakalim aferin, biraz da ders calis simdi olur mu?

7 Ekim 2010 Perşembe

yil 1992, aylardan eylul

Yine yillar yillar evvel, yine Burak apartmani gunleri... okullarin acildigi ilk gun. Gunesli bir ogleden sonra, babam, kardesim ve ben Allaaddin kitapevindeyiz (Sulukculerde degil). icerisi los, uzunlamasina bi dukkan, yerler koyu ahsap. Benim elimde odev defterimden bir sayfa, babama uzatiyorum. Babam benim icin 2 tane 3 ortali kareli harita method defteri istiyor. Sonra 90 yaprakli cizgili defter. Bir duzine Alligator kirmizi kalem, 2 duzine Faber Castell kursun kalem de defter ve kitaplarin ustune konuluyor. Babam eeeen kalitelisi diye hepimize Pelikan yesil silgiden alacak oluyor, ama benim gozum pembe Ari Mayali silgide, babam hadi oyle olsun diyor silgiler de aliniyor. sonra pahali olmasina ragmen yine heeeer seyin en iyisini cocuklari icin isteyen babam Monami'nin 24luk pastel boyasindan aliyor, su canta gibi olanlardan. cetvel, gonye, aciolcer, pergel, hepsi siyah naylon posete giriyor. Aslinda kalp seklinde olan kalemliklerden istiyorum, ama babam "cok basit onlar, benim kizima yakismaz" diyor, babamin benden beklentisini bosa cikarmamak icin ona hak vermis gibi yapiyorum ama aklim o kalemlikte kaliyor. Defter kaplari tahta cubuklara asilmis, kagit kaplardan aliyorum cunku onlar hem daha guzel hem de digerlerinin zaman gectikce boyasi cikiyor direk parlak gumus renge burunuyor. Kagit kaplarin uzerine yirtilmasin diye seffaf kaplik almayi ihmal etmiyorum. Walt Disney karakterli etiketlerle beraber evin yolunu tutuyoruz. evdekilere aldigimiz defter kaplarini gostermek icin sabirsizlaniyorum.

Eve gidince, butun kardesler alinan seylere bakiyoruz. aksam yemegini beklerken hemen pergeli cikariyorum, ucuna kalem sokup daire cizmeye calisiyorum. ama elimden kaymasin diye sivri ucunu oyle bastiriyorum ki kagit deliniyor resmen, ama sonuc yine husran, havada kalan uca hakim olamiyorum. Abim defterlere hor davraniyor, gicik oluyorum. Derken aksam yemegi yeniyor ve ben gorev basina geciyorum, oturma odasinda yerde oturmusum, tum defterler kitaplar yanimda. ustadim ablam, bir yandan o kapliyor defterleri bi yandan da ben. bi kac ortali olanlar ve kitaplar zor, mutlaka birinin tutmasi gerek, kardesim uysal, tutuyor ucundan, ben o kadar ciddiyim ki isimde, biraz kaydirsa hemen mudahele ediyorum. defteri kitabi iyice kapatir vaziyette kapliyoruz ki cekmesin sonra. biten defterlere uzun uzun bakiyorum, seviyorum resmen. en son etiketleri yapistiriyorum, en ortasina yapistirmak cok siradan (!) sag alt kosesine koyuveriyorum. Yazim guzel ya isimleri de ben yaziyorum. ozenle cantalara yerlestikten sonra "yatma vakti" geliyor, yatiyorum, sabahi iple cekiyorum!

bir naif insan

bugun pek bi yazasim var, gerci bu yazma istedigimi bugun 5'e kadar hocama vermem gereken ve henuz hic baslamadigim abstract icin kullansam hic fena olmayacak. dur hemen az bi sey yazayim da asil gecmisten dem vurmayi seminer saatine birakayim. evet bugun seminer var yine, persembe kabusum! bi de seminer odasi buz gibi oluyor, karnima agrilar giriyor, o derece. zaten usumeye meyilli parmak uclarim mosmor kesiliyor!

Ne zamandir yazayim diyordum, yazayim simdi, sanirim ben safim yaaa, ya da gazim, ya da dunyadan haberim yok, ya da bunun gibi bi seyler. simdi ben blog dunyasiyla 2009 yilinin baslarinda tanistim (biliyorum teknolojiyi bu kadar yakindan takip etmem senin de yuregini parcaladi, bu bendeki naïf kisilik bana olan sempatini arttirdi, artik beni bir cay tarlasinda*, cay toplayan**, altinda salvar, basinda arkadan baglanmis bi yemeni ama kahkuller disarda ,zayif ve urkek, masum bakisli hayal edeceksin. Bak ben de kendimi oyle hayal ettim, nedense ustumde mor t-shirt var, hatta tulbentim de beyaz) ne diyordum, hah, tabi her yeni evlenen genc kiz gibi portakalagaci’na girmisligim hatta ordan tarif denemisligim, hatta ve hatta “un haline getirilmis biskuvi” yazisinin sadece “un” kismini okuyup Badem’e pismemis un yedirmisligim falan var, onu saymiyoruz. Iste 2009un basinda sanirim portakal agacindaki linklerden baslayarak blog blog gezmeye baslamistim. Ama demek ki hep yemek blogu geziyordum ki aklimda “yemeksiz blog olmaz” slogani kalmis. Iste ben safim ya, blog acmak istedim (ki bu kadar kolay olacagini tahmin etmiyordum) ama internet dunyasina bi yenilik getirdigimi saniyordum, hem blog acacaktim hem de yemek disi konulardan bahsedecektim, ooo cok yenilikciydim, cok farkliydim! Nihayetinde ben uzun sure kendimi “farkli” gordum, tabi bi kac moda blogu vardi ama magazin kivamindalardi, dedim ya ben cok farkliydim, candim, kesfedilmemis bi inci tanesiydim (bu safligimdan oturu acidim kendime simdi). Neyse, sonra bugunbunuogrendim mi ne diye bi site var, anladim ki rakiplerim vardi (!), ordan baska siteleri kesfettim, hem de ne kesfedis! Milyon tane geyik blog vardi, hem de bu insanlar blog’da ciddi zaman harciyorlar ve bildigin stand-up yapiyorlardi. Sonra ben bu sitelerden bir kacina asik oldum, sabah ilk is bunlari okumak oluyordu falan. Yani iste o zaman anladim ki meger ben yenilikci degilmisim! Aynen doktora tezimde oldugu gibi… sadece ise baslamadan once az arastirma yapiyormusum.

Naapiyim benim de kaderim dunyaya gec gelmek, biraz daha erken gelseymisim simdi cok unlu bi mucit olarak ansiklopedilerde coktan yerimi almistim, ama o zaman da coktan ölmüştüm di mi?

4 Ekim 2010 Pazartesi

BU YALNIZCA SITEM, GERCI DAHA NE OLSUN!

Bak eylul boyunca hic yazmadim, bir Allah’in kulu da “neyin var, iyi misin?” diye sormadi. Niye kimse arayip sormuyor beni? Ya da soruyu soyle sorayim, niye tanidiklarimin, hatta daha da daraltayim, samimi olduklarimin %2’si dahi beni arayip sormuyor? Bunalimdan bunalimlara girdim, kimsenin haberi yok! Bir kere de isiniz dusmeden , bi sey istemek icin degil de halimi hatirimi sormak icin, beni ozlediginiz icin arayin, hadi olmadi uzak memleketteyim bi mail atin! Bi derdin mi var ne zamandir ortalarda yoksun deyin.
Yoruldum ben, kan kusup kizilcik serbeti ictim demekten de, hep arayip soranin ben olmasindan da, ya da en azindan ilk adimi atanin hep ben olmasindan da, HER SEYDEN YORULDUM. Bakin bunyem error vermeye basladi bile. Artik mutsuz olunca suratimi asasim var, ters ters cevaplar veresim. “onun ne sucu var” deyip karsimdakine mutluluk oyunlari oynamaktan an itibariyle vazgecmis bulunmaktayim, tum kamuoyuna duyurulur! Aciklama yapmicam, her seyi “dostum” dedigim herkesle paylasmicam, ben de aramicam sormicam, uzgunken gulumsemeye calismicam. Isim duserse ararim artik. Hemen herkese kirilicam, ki kirilmaya basladim coktan, hatta bazi kisilere karsi parca sayim bini gecti, donusu olmayan sekillere girdim. Kirginliklarimi buyutucem icimde, oyle buyutucem ki sevgi kalmayacak o olacak. Yuklendigim misyonumu falan her seyi bi kenara birakiyorum artik, ben de bundan sonra herkes gibiyim, duyurulur!
Ana fikre tekrar donecek olursak, neden arayip sormuyorsunuz beni? Isiniz dustugu, yani bi sey isteyeceginiz ya da soracaginiz zaman degil ama halim hatrim nasil diye niye arayip sormuyorsunuz beni? Neden benim de kirilabilcegimi, yalnizlik cekebilecegimi, dert sahibi olabilecegimi, her seyi ayni anda dusunemeyecegimi, binbir derdim olabilecegini dusunmuyorsunuz? Ben ic daralmalarindan ic daralmalarina yuvarlanirken neden yalniz birakiyorsunuz beni, ha neden?