24 Aralık 2011 Cumartesi

Hem pratik hem hesapli!

Ne fark ettim biliyor musun, uzun yillar (uzun yil = 365 gun 6 saatten fazla gun barindiran yillar) boyunca hemen her misafire yilmadan usanmadan yaptigim ve boylece her misafirin yildigi usandigi "modifiye edilerek ozunden uzaklastirilmis yagsiz yalanci tavuk gogsu" tarifimi siz sevgili gonul dostlarimla (?) paylasmamisim. oysa ne paylasimciyim bilirsin.

Neyse, yillarca icine yarim olsun bir tam olsun margarin-tereyag konulan herhangi bir yalanci tavuk gogsunu agzina surmeyen ben BTS (o zamanlar -karakterimin oturmadigi yillar- yaga bulanmis cipsi mideme indirirdim, ama ev yapimi boyle yagli tatlilara karsi "negatif ayrimcilik" yapar idim) bir gun bir yerde (cok aciklayici oldu) icine sadece bir parmak ucu yag konulan bu tarifi gordum ve yapimi da cok kolay diye hemen vuruldum. O gun bugundur de yilmadim usanmadim eklemeler, cikarmalar, degisik (?) suslemeler esliginde hemen her misafire icindeki o bir parmak ucu yagi da cikararak icra ettigim bu hafif tatliyi gururla sundum. burdan kendime 10 10 10 10 puan yolluyor ve 40 puanla birinci ilan ediyorum. (bknz adam olacak cocuk)

Muhtesem tatlimizin malzemeleri hemen her orta olcekli Turk evinde (olcegi 1/200.000 ile 1/500.000 arasi degisir) bulunacak cinsten ve olculerimiz de bardakla kasikla (hatta sadece bardakla):

5 bardak sut
1 bardak seker
3 Turk kahvesi fincani un
varsa vanilya (bende genelde olmuyor)

Her seyi tencereye koyuyorum, topaklanmalarla ugrasmak istemedigimden direk mikserden geciriyorum, geriye hic topak kalmiyor mutlu oluyorum falan. sonra da en yuksek ayardaki ateste fokurdayincaya kadar karsitiriyorum. aslinda orta ateste yapmak gerekiyor ama basinda 10 dakikadan fazla kalmaya sabrim olmadigindan ben acimasizca köklüyorum atesi! fokurdadiktan sonra da vanilya ekliyorum varsa.

Bazen borcamin en altina biskuvi kirintilari koyup uzerine sicak tatliyi dokuyorum, cogu zaman biskuvileri kirmaya usenip direk diziyorum, son zamanlarda da altina buskuvi bile koymuyorum. Ama her daim icine bi yerlere muz dilimleri koyuyorum.

Bazen ustune meyve parcaciklari koyuyorum, bazen muz dilimlerini ustune ekliyorum (ki kendisi meyve grubuna girer) son zamanlarda da cikolata sosu ekliyorum. (sade yapip uzerine tarcin ekledigim fakir yillarim da oldu)buzdolabinda sogutup mutlu mesut ikram ediyorum ve sizlere bir haftaligina ortalardan kaybolup kendimi bulmaya ugrasacagimi soylerek veda ediyorum.

sepet sepet yumurta
sakin beni unutma
unutursan kuserim
mektubumu keserim

seni cok seven ve asla unutmayacak arkadasin BTS
5-A sinifi
Cumhuriyet Ilkogretim okulu

17 Aralık 2011 Cumartesi

Bilirsin, isaret parmagimi pek islevsel kullanamam

Seni ozlemedim desem kirilir misin? Sanki her gun seninle hasbihal ederken daha bir ozlem icerisinde oluyordum da, sensiz gecen ilk bir haftanin ardindan (bir fincan kahvenin bile 40 yil hatiri var iken seninle gecen onca gulumsemeli zamanin bir hafta kiymetinin olmasi seni bunalimlara suruklemesin, sana zararim dokundugunu dusunursem kendimi affetmem bilesin) boyle omuzlarda hafiflemeler, otu-b.ku gelip de sana anlatmayinca e icte de birakmayinca Badem’in dibinde bitmeler, seninle beraber tum internet alemine sansur uyguladigimdan acaip bir zaman kazanmalar, ama kazanilan zamani bosluga bakmak suretiyle doldurmalar, kendimi yemege vermeler ve her seferinde “yaaa bir daha midem bulanincaya kadar yemicem” diye soz vermeler ama her acikmada verilen bu sozu unutmalar, falan filan.

Tamam tamam, itiraf ediyorum, ara sira senin haberin yok iken teknolojinin son (sondan bir onceki) harikasini kullanarak ne haldesin “bi baktim ciktim”. Ordaydin hala, rahatladim. Seni hep biraktigim gibi bulabilmenin dayanilmaz simarikligi ve kendine guveniydi benimkisi, anladim.

Daha ne mi yaptim?

Evi topladim, temizledim, ben topladim o dagildi, ben topladim o dagildi, ben inat ettim o da inat etti, ben pes ettim, o pes etmedi. Aramizdaki fark buydu belki, hemen pes ediverirdim. “uuuufff”tu, “ pencere bile acilmadigi halde bu tozlar nereden geliyor”du, “cikardigim hicbir seyi neden hemen yerine asamiyordum, beni engelleyen ne”idi, “evimizin her tarafina sinsice dagilmis o bos cay-kahve bardaklarinin kökü neye dayaniyor”du, “yemekten kalkar kalkmaz, dal sarkmazdi evet ama masadaki tabaklari hemen makinaya yerlestirmek neden bu kadar zor”du, gibi cumlelerle omur tukettim.

Daha mi ne yaptim?

Kabak tatlisi yaptim! Hem de 1,512,975 kisinin begendigi squash adi verilen bir kabak cinsinden. O kabagi kestim, soydum, temizledim, dilimledim. Hepsini tek basima yaptim!!!! Bir yandan da “Kattim kattim karistirdim, kendimi onla yaristirdim, kimse kimseye benzemez, kendimi bunla yatistirdim, oturdum ellerimle KENDIME kabak tatlisi yaptim.” diye sarki mirildandim, cok tatliydim. Keske o kabagin kabuklarini patates soyacagiyla soymak yerine adam gibi bicak kullansaydim.

Daha daha mi ne yaptim?

Konferansa gittim. Sadece ama saaadece kendi sunumuma katildim (e bi zahmet). Badem’in sunumu dahil hicbir sunuma katilmadim. Hatta konferans gunlerinin birinde babamla konusuyoruz telde (yaaani), “Badem nasil?” dedi (Badem demedi tabi, adini dedi), “simdi sunumu var, su an sunum yapiyor” dedim, “eee sen niye dinlemeye gitmedin?” dedi, o an bi durakladim, sasirdim. Hic aklima gelmemisti, cidden. Irdelenesi bi durum. Ya da sunan kim olursa olsun sunulana karsi “direk nefret” de denebilir, o derece. Ama resepsiyonu NASCAR muzesinde yapmalari hostu. Hatta yaris arabasi surdum! Suremedim daha dogrusu, 18 mi ne yarismaci vardi, ooonca insanin icinde anons eden adam bana “BTS gaza bas” dedi!!!!!!! Ama yaris baslamamisti daha, basacaktim valla billaaa! Once bariyere carptim, sonra kendimi duzeltmistim ki baktim ters yonde duzeltmisim, insanlar ustume geliyor, cimlere gectim, bir daha da cikamadim. Sonuncu olmusum! Bu da boyle bir rezillik olarak anilarimda yer etti.

Sonra mi ne yaptim?

Kahve ictim, ders calistim, ama bir arpa boyu yol alamadim, hatta gerisin geri (?) basladigim noktaya donmek zorunda kaldim, ama bunu henuz hocamla ve tez komitemdeki hocalarla paylasmadim, paylasamadim.. yapamadim ben onu.

Sonra, dayimi kaybettim, bir gece vakti nefes darligi cekmis, hatta hastaneye giderken de arabayi kendi kullanmak istemis, izin vermemisler tabi.. zaten hastaneye hic gidememis. Kurban bayraminin son gununde de olsa (ki bayramda Far Far Away’de oldugumdan aramama bahanelerim cok olurdu) arayip hal hatir sordugumdan ve duasini aldigimdan oturu vicdani rahatlik duyuyorum. Hem biliyor musun zaten hic vefat etmis gibi de gelmiyor artik.. Bilmem belki de beklenmedik oldugundan.. her gece yatmadan gonderilen duanin listesine girmis olmasi ilk gunlerde tuhaf geldi, simdi ona da alistim. Boyle her sey eskisi gibi.

Daha da mi ne yaptim?

Sabah kalktim, elimi yuzumu yikadim, orta parmagimi gozume sokmak suretiyle lenslerimi taktim, kahvalti yaptim, dislerimi fircaladim, ve benzeri.

PS:Kabak resmi calinti, emege hic saygim yok benim, adi neydi yaa sitenin free-extra gibi bi sey

10 Kasım 2011 Perşembe

Ah o eski bayramlar! (şaka şaka, o kadar da yaşlanmadim daha)

Hani doktorlar "stresten" der, sen de "yea iste bi sey bulamadi, stresten diye atiyor" dersin ya, deme bir daha. Haklarina girme adamlarin. 'Stres'in olsun, 'uzuntu'nun olsun cok bariz fiziksel sonuclari olabiliyor. Aslinda stresin manevi sonuclari da oluyor, stres altinda insan sacma sapan beyanatlarda bulunabiliyor, sonra utan dur nasil o kadar gerizekali olabildim diye! Sessiz sessiz duruyor ama cibanin basi stres, bilesin!

Stres deyince eskilerden bir sevdigim geldi aklima. "Musluman stres olmaz" derdi. Hatta "Musluman yalniz degildir" diye beyanatlarina devam ederdi. Ne cok sey bilirdi. Hatta bir gun biz bir mezarliktan geciyoruz (?), (yooo gercekten bildigin mezarliktan geciyoruz. Pierre loti'ye cikiyoruz, ki o zamanlar Eyup'te namaz sonrasi o tepeye cikip seyredilen manzara esliginde buyudugumu dusunmek pek bir bana aitti), bu bin bilen yandas kafasini yerden kaldirmiyor, bense gordugum herbir mezar sahibinin kac yil yasadigini hesapliyor, genc yasta gidenlere uzuluyorum. Bizimki "mezar taslarini okumak iyi degildir" diyor, "nolcak ki, okunsa nolur okunmasa nolur" diye geciriyorum icimden, "alimler hafizalarini gereksiz seylerle doldurmamak icin boyle seylerden kacinmislar" diyor, ve ben o zaman bu sozun, hafizami her hunharca kullanisimda ve ogrenme zorlugu cektigim herbir durum karsisinda aklima gelecegini tahmin dahi edemiyorum. Neyi tahmin ettim de bunu edecektiysem. 10 yil once biri bana "10 yil sonra kendinizi nerde goruyorsunuz?" sorusunu yoneltseydi, "gecenin bir vakti hem de yine isler boyu asmisken, okyanus otesinde bir ogrenci evi salonunda, internete kolaylikla ulasabildigim laptopumdan blog icin yazi yaziyor olarak goruyorum" demezdim (bknz. blog icin yazmak(?)). huzunlendim bak yine, huzunlenince uyku basar mi, bak basti (?) beni. Bir de ders calisirken uyku basar beni. Simdi basit mantik kurallariyla ders calismanin huzun oldugu cikarimini yapardim ama minik beynimi yormayayim, yarin sabah hocama bos kagit uzatirken bahane uretmek icin lazim olacak kendileri. E madem uyku bastirdi ne oyalaniyorum yatsam ya madem! hmmmm, guzel fikir, keske insanin kendi yanagini opmesi mumkun olsaydi!Kucukken en sevdigim repliklerden biri gelsin: "al al, istedigin kadar al"

1 Kasım 2011 Salı

Bir kedim bile yok anliyor musun?*

Tilkinin dönüp dolasacagi yer kürkçü dukkani oldugundan, yine sana geldim. Baska sehirlerde yazmaya alisamadigimdan yabanciymissin gibi, sanki seni hic tanimiyormusum gibi davranirsam gucenme, cunku baska sehirlerde yasamaya alisamadigimdan yabanciymisim gibi, sanki beni hic tanimiyormusum gibiyim.

Anladigin uzere kirik kalbim. Tam da oyle demeyelim de, bir mahsunluk var uzerimde. Zilhicce’nin hakkini verememem de olabilir sebep, ya da bu ruh hali Zilhicce’nin hakkini verdirmiyor da olabilir. “Hak vermek” ve “hakkini vermek”, ayni gibi gorunse de ne farkli di mi?

Iki gun onceydi sanirim, vakit geceye yakindi, vakit geceye yakin olunca ayri bir ruh hali gelir oturur omuzlarima. Yani, ruh hali degil de, ayri bir “aşırılık” gelir oturur omuzlarima. Mahsunsam daha mahsun, mutluysam daha mutlu, konuskansam daha konuskan, ve bittabi suskunsam daha suskun olurum. Ne oluyorsa saatler 12’yi gosterdikten sonra oluyor. Ve iste yine akrep ile yelkovan (Edi ile Budu tadinda) gece 12’den sonraki bir zaman dilimi uzerinde ikamet etmekteyken, cay doldurmaya giden Badem’e yigildigim yerden geliyor sorum : “Sen Far Far Away’deyken mi daha mutluydun yoksa burda mi daha mutlusun?”. “Burda” diyor Badem, tereddutsuz. Bekliyorum bana da sorsun diye ama sormuyor. Aslinda bekliyorum dediysem, 5 saniye falan anca beklemisimdir. Sabirsizim ya, gece 12’yi gecince daha bir sabirsiz oluyorum. “Ben” diyorum, “ Far Far Away’deyken daha mutluydum” (ve aglamalar) (yazar burda -lar ekini kullanarak birden cok kisinin agladigini ima etmiyor, bir kisinin cok aglamasina isaret ediyor). Sonra beynim bulaniyor, Badem’e aglayarak istedigim her seyi yaptirabilecegimi bir kez daha anliyorum, ve bu silahi gelecekte bir yerde kullanmak uzere beynimin en pislik kosesine sakliyorum.

Tanimlayamadigim bir bosluk var burda, Far Far North’ta. Hicbir yukselti (tepecik bile) yok, ondan mi her yer bos geliyor bilemiyorum. Ya da insan yogunlugu cok dusuk kucuk sehir olmasindan dolayi, o mu rahatsiz ediyor. Yoksa bir suru “iyi” insan varken, yasi yasima, huyu huyuma, boyu boyuma, suyu suyuma uygun kimseyi bulamamam mi sorun.. bilmiyorum iste. Rahatlik da batiyor olabilir tabi. Yedigim onumde yemedigim arkamda, zamanimin cogu nefsimle basbasa.. Far Far Away’e gidip de bir haftaik kalislarimi saymazsak, duzenli ekmek yaptigim, yogurt yaptigim, yemek yaptigim ve dahi tursu yaptigim bir hayati yasiyorum. Bilmiyorum, bu mu garip geliyor.. evet evet, rahat batiyor belki de. Ya da hayir hayir, arkadasim yok, boyle geyik falan yapabildigim prezentabl, takim calismasina yatkin, esnek calisma saatleri olan, espri seviyesi yuksek, alaninda lider ozellikleri olan bir arkadasim yok. Yazik bana.. Arkadas elde etmek icin bir gayretim de yok aslinda, dogal ortaminda gelissin her sey istiyorum. Insanlar beni sevsin diye degil de inandigim ve oyle hissettigim icin insanlara guzel sevgi sozcukleri fisildamak (?) istiyorum. Bir de cok baskin olmamak gerek sanirim, ben burda bunu ogrendim. Aslinda cok onceden de ogrenmistim de, unutmusum, insanlik iste.

Tabi bi de, bugun ogrendigim bi durum var, insAllah unuturum onu da, -ki neleri kimleri unuttu bu beyin, bunu da unutur elbet- zaten beni yazmaya iten surec de o ogrendigim durumla basladi. Ogrendigim ama “neden”ini hicbir zaman ogrenemeyecegim (cunku sormayacagim), ve buna mukabil seytanin bana biiir suru “neden” (ve ne yazik ki sonuc) onerecegi, benim de seytanin onerdigi her bir neden’e karsilik, kah bulasik yikarken, kah banyo temizlerken, kah sut kaynatirken ve en kotusu de kah ders calisirken onlara cevaplar hazirlayacagim bir surece girmis bulunmaktan muzdaribim.

Sirkeyi sevmem, keskin sirkeyi hic sevmem.

*Allah'tan korkayim yaaa! Van depremi uzerine boyle bir yazi yayinladigim icin kinadim kendimi! Her seyim var elhamdulillah, ama bu yazi sonrasi her seyimi kaybetsem hak ettim derim! Nankorum...

18 Ekim 2011 Salı

Ses bir iki, ses se se

Bundan iki yil once, bir gece vakti Fibonacci’den neyim eksik mulahazasiyla buldugum “fikanacci” serisini Badem’in gorup de “sen ziyan oluyorsun buralarda, gel sana web sayfasi acalim” demesiyle baslayan bu seruvende sanirim “duraklama” donemine girmis bulunmaktayim! Oysa gizli acik ne yazilarim olmustu, gonlumde kimlere kimlere ulasmak vardi. Yakinda yazilarimi silmek suretiyle “gerileme” donemine giris yapabilir, blogu toptan kapatip “cokus” yasayabilir, ve kimbilir belki de bir cagin kapanmasina ama bambaska bir cagin acilmasina vesile olabilirim..

Iste bak gordun mu, bos yaziyorum ben, oysa calinacak bir suru kapi, anlatilacak bir suru konu, girilecek bir suru gonul vardi…

Serbest cagrisim yapmada rakip tanimayan beynimden gelsin su dizeler:

Fidanlara su taşıyanlarım
Fidanları suya taşıyanlarım vardı
Derdi hayat bilip yaşayanlarım vardı
Kuru dallar arasında yeşillik arayanlarım vardı
Hayat verenlerim vardı, hayatlarını verenlerim vardı

21 Eylül 2011 Çarşamba

TV de izlemiyorum ki ekranda "uyku vakti" uyarisi ciksin

Gecenin bu vakti eger ki musaitsen seninle muhabbet edelim mi? Tabi ki muhabbet icin kalmadim bu saate, malum bu pazar Far Far Away'e gidiyorum ya, son zamanlara birakmamdan yine yapilacak islerim birikti (babama ozel not: halledicem halledicem insAllah sen merak etme), yarin da internetten toplantim var, o yuzden geceye kaldim, (sen kisaca "gececi" de bana, ya da daha kisa "gec" de, ya da o kadar da tembellige alisma biraz uzat "cok gec" de, de iste bi seyler konus benimle, uyuma, hadiii) ama YINE HER ZAMANKI gibi isim cok olunca cenem dustu benim, neyse anlatmayayim huyumu suyumu, su an kendime kizma zamani degil. Birlik ve beraberlige en cok ihtiyac duydugumuz zamanlar (Bunu da yaptim ya! klişelesiyorum gun be gun, uykusuzluk yaramiyor bana)

Babam demisken (daha demin dedim ya, dinlemiyor musun sen beni!) onemli bir noktayi kacirdigim icin hem annem hem de babam acilinden anlayisimi duzelttiler. Evet annem de babam da blogumu okuyor! Ben istedigim kadar "ozgur" yazmak adina ismimi saklayayim, ebeveynlerimin kantrolu altindayken ne kadar ozgur olabilirim ki! Misal, babamlar benim hala doktoraya devam ettigimi saniyorlar, o yuzden ben de burdan hala ogrenciymisim gibi davraniyorum, nasil soyleyeyim atildim coktan diye? yazin sizle hocam diye tanistirdigim da parayla tuttugum biriydi diye! (saka saka!! anne-baba, valla saka, gidin bi bardak su icin, bi sey mi sey olmasin size. Hala ogrenciyim ne yazik ki!) (ssst iyisiniz di mi?). Kalp atisimiz eski ritmine donduyse ozelimize ait bir duzeltme gelsin: Hani annemle babam giderken mutlulardi demistim ya, gittikleri icin degil, ben mutluyum diye mutlularmis. Benim burdaki hayatimi gorunce kafalari rahatlamis. nesine rahatladi anlamadim ama oyleymis. Yoksa hala "kızım sızım, kızımsızım" diyerek ic cekiyorlarmis. Bu da boyle biline.

Ben de kafa dagitmaya calisiyorum iste. Bir derdim var ama burdan ifsa edip senden akil isteme olasiligim yuzde sifir. E madem anlatmican niye actin konuyu diyebilirsin. Hem "bak ilerde bu yaziyi okuyunca neymis derdim diye meraklara dusersin" de diyebilirsin.. Hatta beni merakta bulunca daha da ileriye gidip "ben demistim" de diyebilirsin. Omzumdaki yuk sanki hafifmis gibi bi de sen bas ustune, cekinme. ben de seni dost bilmistim. Unutma ki 100 (yuz) verip adam ettiysem, sifirla carpip yok etmesini de bilirim (boooggk, ergenken bile boyle deli sacmasi beyanatlarda bulunmadim ben. Hazir sacmalamaya baslamisken bir "buyuk oldugunu sanan laf" daha yazayim tam olsun, neydi dur hatirlicam, hah, "once soze bakarim laf mi diye, sonra soyleyene bakarim adam mi diye"! Kim nerden buluyor boyle soyleyen kisiyi direk zeka ozurlu pozisyonuna dusuren cumleleri! hadi bulan buluyor, nasil oluyor da boyle yayiliveriyor? Ergen moddaki ergenler internette cok mu vakit harciyor? Bu genclik nereye gidiyor? daha kac kisi daha Crazygirl95 ya da Capqin91 diye mahlaslar kullanarak youtube videolarinin altina alaksiz ve bir o kadar sacma sapan yorumlar yazacaklar (ben de okuyorum haa, sirf ibret almak icin)? ya peki "zuhahaha" diye gulmek kimin fikriydi? Bi de ajsdkks gibi bi sey var ama onu henuz yazamiyorum bile, "aj" ile basladigina eminim de, gerisi gelmiyor (oysa beynim gereksiz gordugu her seyi itinayla saklar). bak gece gece sinirlerim hopladi, uykum kacti! Neyse hava durumu ile kapatayim yazimi: burda bir gunde dort mevsim yasanmakta, geceleri kis, sabahlari ilk bahar, oglen yaz, aksamlari da sonbahar. Havaniz nasil olursa olsun, gonlunuz hep gunesli olsun! (ufff yat artik BTSm, eziyet etme bize))

15 Eylül 2011 Perşembe

beni soracak olursan

Naber kanka? (evet bu girisi sen kadar ben de beklemiyordum dogrusu, yozlastigimin farkindaydim ama yozlugumun ciktigi seviyenin ciddiyetinin farkinda degildim, tiksindim kendimden, hala da tiksiniyorum. "kanka" ne yea? hayir bi de senden "nolsun iste yuvarlanip gidiyoruz" cevabini alirsam, o kotu. kendimden tiksinmeye alistim da senden tiksinmeye alisamam)

ne diyordum ben, nasilsin diyordum di mi? nasilsin canimcim? (iste bu hitap benim, hep sevecen, hep kucaklayici, kendime "anne" diyesim geldi, "anne" deyince, kapanmayan yaramdan kanlar akmaya basladi. bugun noldu biliyor musun? Annemi aradim, ozlemis beni FALAN, "ama anne" dedim "giderken cok mutluydun", "evet" dedi, "hakkaten mutluydum"!!!! dusunebiliyor musun yaaa, bunu bana itiraf etti!! ben de kendimi vazgecilmez saniyordum! Acidim bak kendime) ne diyordum ben, hah, yalnizim diyordum (yalana bak, ne zaman dedim?). malum iste yepyeni bir sehre tasindik, aslinda bizim sitede 5 tane turk evi bulunmakta imis bizle beraber, fakat bunlarin ikisi hala atayurttaymis, diger ikisi de erkeklerin yasadigi ogrenci mekanlari imis (ki kendi esyalarimiz gelinceye kadar -6 gun- bunlardan birinde yasadik. nankorluk etmek istemem ama cikarken "ara sira da olsa evi supurun" diye not birakacaktim ki Badem "etme, eyleme, sen hic mi ogrenci olmadin" dedi, ben yatistim, konu kapandi, ama icimde kalmis bak. yalniz ben boyle uzun parantezlerle omur tuketirsem, bu yazi hic tukenemeyecek, BTS dediydi, dersin. ya da ben bilgic-ukala tavrimla "ben demistim" derim. yaparim bu gicikligi, artik cok acimasizim! burda burdakiler tarafindan aranmadan sorulmadan gecen 13 upuzuuuun gunun ardindan acimasizlastim. Ailemden baska bir insan yuzu gormedigim gunlerim oldu dusunebiliyor musun? Evdekilerin dalga konusu oldum, ve her dalga "iyi oldu, artik oturur ders calisirsin, seneye artik butun cocuklarimi doktor olarak gormek istiyorum" uyarisiyla bitti. Ilk bir hafta umudumu kaybetmedim, "ararlar yaaaa, gurbetteyiz biz, kimimiz var bizden baska" diye kendimi avuttum, gunler gectikce avutmalar yerini umutsuzluga birakti, melankoliye bagladim, "hani benim sevdiklerim, hani gonul verdiklerim" sarkisi bir baktim ki dilime mars olmus! Dini hassasiyetlerim olmasa belki de su an bir alkoliktim (?), kendimi cabuk kaptiririm vesselam. ve dun sabah hic beklemedigim bir anda telefonum caldi. dur bi parantezi kapatayim da oyle devam edeyim anlatmaya, acilip da kapanmayan parantezler hep rahatsiz eder beni) ne diyordum ben, hah, telefonum caldi ama hakkaten beklemedigim icin acmadim teli, zaten kayitli olmadigi halde birinin ismi yanip sonuyordu son model telefonumun ekraninda, ben de Badem kaydetti heralde onun tanidigi diye sallamadim. Sonra neyse, ulasilsim FALAN, burdaki Turkler benle tanismak istiyorlarmis (gurbetteyiz ya), "biraz gec kalmadilar mi?" diye naz yapacaktim ki, kendime geldim, heyecanlandim, ve aklima ilk gelen ne oldu biliyor musun??? benden tiksinmeye hazir ooool, soyluyoruuum" "aksama ne giysem ki?" !!! meger ben dis gorunuse ne onem veren biriymisim!!! hic kendimi boyle bilmezdim, yanizlik beni cok degistirmis! sonra karar verdim bi seye, ama aksam eve gidince o seyleri bulamadim! "anne yeaa, dedim, neyi nereye koydun??" atayurtta saat 12yi gecmemis olsa annemi arayacaktim, oyle hirs yaptim, sonra baktim gec kaliyorum, OYLESINE bi seyi giydim gittim.

Bir suru insanla ayni anda tanismak da tuhaf oluyor! unutacagimi bile bile herkesin ismini sordum, adimin yarisini soyleyenleri (bknz. Bininci )ve adimi ters soyeyenleri (bknz. Sahis Tekil Bininci) basta nasil alisirlarsa oyle gider dusturunca sevecenlikle uyardim. Artik herkes adimi 23 nisan merasiminde siir okuayacak ilkokul talebesi heyecaniyla soyluyordu, sanirim korku salmistim. Bi de tabi esim hocaydi, hatta "Badem BEY'in esi misiniz?" sorusuna dahi muhatap olmustum, (baskasinin bir seyi olarak taninmaktan da hic hoslanmam, oysa Badem yillardir, BTS'nin esi olarak literaturdeki yerini almisti) o an anladim ki, Far Far Away'deki laubali ortami burda bulamayacagim. Herkes saygiliydi boyle, kimseyle el ense saplak olmadik. Icimden sakalar yapip icimden guldum. "SIZ" bile dediler bana. bir an biri "BTS HANIM" diyecek diye cok korktum, ama kimse demedi, sanirim o kadar da saygila layik gorulmedim. Bi de bizi yeni evli sandilar, ben de hala kendimi yeni evli sandigimdan ses etmedim. "hayirli olsun" tebriklerini dahi kabul ettim. Zaten yillardir evli oldugumu ogrenince "cocuk" sorma ihtimalleri oldugundan, benim de hic "ama okul mokul" diye cevap veresim olmadigindan, hele ki ustune "aaa olur mu, erteleme, bi sekilde buyur" nasihatini cekemeyecegimden, isime de geldi. Yeri gelmisken aciklama da gelsin, bir gun cocuk istersem, inan en cok da yuce Turk milleti sussun diye isterim. Bu kadar da tepkiliyim. Neyse nerde kalmistim ben, (kac kere kullandim "nerde kalmistim"i hemen simdi, saymadan soyle!) tanistim iste Turklerle, "niye aramadiniz beni kac gundur?" dedim, evet bu simarikligi yaptim! "ne mecburiteyimiz var seni aramaya" demedi kimse, ozur dilediler, canlarim yaaa. Oyle iste, sevdim hepsini.. tabi ki benim eski canlarimin yeri hep ayri, eski geyik ortamlarim falan gun be gun burnumda tutmekte, ama bu kisilerle de kaynasirim. Onlar bana alisir (adimi dusunmeden soylemeye) ben de onlara alisirim, isimlerini bile ogrenirim, cok zekiyim masallah. "yine goruselim, haftaya bana buyrun" dedim, "yeni tabaklar aldim, bardaklar aldim, burda hic kullanamadim, gelin de kullanayim" dedim, bu kadar direk soylemem saskinliga sebep oldu (ve gulusmeler)

Not: resimde de yeni memleketimdeki bir park arz-i endam etmekte

13 Eylül 2011 Salı

Aglayan bir cift goz biraktin ardinda

12 Eylül 2011 Pazartesi

Boyle kollarimi acaydim iki yana, tutaydim onlari, gitmeyin diyeydim

Kutuphanedeyim, ama bambaska bir sehrin kutuphanesinde. Pencere yanindayim ama izlemiyorum disariyi. Kac zamandir bilgisayarimdan internete giremedigimden, simdi kanarcasina internette vakit öldürüyorum.

Annemle babam gitti. Mutlulardi giderken. Niye olmasinlardi ki? Kendi dillerinin konusulmadigi bir memlekette yasayan cocuklarinin yanindan cikip kendi dillerinin konusuldugu bir memlekette yasayan cocuklarinin yanina gittiler. Hem anlatacak cok seyleri birikmisti, hem iki ayda 700e yakin resim cekilmisti, hem yeni yasam tarzlari gorulmus hem de bir suru kiyas yapilmisti. Eminim ki buraya gelirken duyduklari heyecanin aynisini oraya giderken de hissediyorlardi. Oysa ben ne cok alismistim, hem onlar gidince ne cok aglamistim. Evet kendi secimimdi.. bilmem kendi secimim miydi? Bizimkileri havaalanina birakip da eve gidince, bos ev ne de cok koydu. Hani sabah opucukleri? Hem yogurt da bitti dolapta. Al iste aksama yemek de yok evde. Yemek masasinin bi kosesinde kalakaldik Badem'le, masanin yarisi bos kaldi. ortada dikis kutusu da yok. Ama aksam yatmadan bulasiklari yikadim, seytanlar gezer mezer neme lazim dedim... Hem dun aksam kesif yuruyusune ciktik, "bizimkiler de gorselerdi burayi" dedim. Yetmedi iste, doyamadim..

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Haydi BTS vakit tamam, Agustos sonu diyordun iste geldi zaman

Sen bu satirlari okurken ben coktan gitmis olacagim.. Bir gece vakti sessizce ve uykulu girdigim bu sehirden, bir sabah vakti sessizce ve uykulu ayrilacagim. Arkama soyle bir donup bakacagim, burda yirmi yildir yasiyormusum gibi hissederken zamanin goz acip kapayincaya kadar gecmis olmasi tutarsizligina takilacagim. Ben sulu gozum ya, kesin aglayacagim. Ama olsun ayda bir buraya nasilsa gelicem diyerek kendimi avutacagim. Oysa ben de bilecegim ki artik burda yasamiyor olacagim ve hicbir sey eskisi gibi olmayacak, misafir olarak gelip hep misafir kalacagim. Hatta buraya geldigimde aklim hep yeni yerimde kalacak, ve donmek icin gun dahi sayacagim, evet bu vefasizligi yapacagim.

Oysa far Far Away'in ne cok hatiri var bende. Hem simarik hem de kucuktum buraya geldigimde, tek kelimeyle ifade edecek olursam cocuktum. Burda buyudum ben, evet artik kendimi buyumus sayiyorum, bilmem belki de yorulmuslugu buyumek saniyorum. Ucari hallerim gitti, artik kendimi daha olgun goruyorum, bilmem belki de bazi seyleri yutabilmeyi olgunluk saniyorum.

Burdaki ilk gunlerimi dusunuyorum... Zor alismistim buralara. Burdaki Turkleri ilk gorusum geliyor aklima, yabanci gelmislerdi. Hatta biliyor musun eve gidip aglamistim "bundan sonra benim hayatim boyle mi olacak" diye, dedim ya hem simarik hem de kucuktum, tek kelimeyle ifade edecek olursam cocuktum. Sonra alistim buraya, ve insanlara. Allah oylelerini cikardi ki karsima ilk haftadan sonra bir an bile olsun yalniz hissetmedim kendimi. Basim sıkışınca arayabilecegim ve "simdi mi geldim aklina" siteminde bulunmayacak sevdiklerim oldu, evlerini/mutfaklarini kendi evim/mutfagim bildigim, makamim "naz" olmasa da beni nazlayan sevdiklerim. Hem kardeslerim oldu burda benim, hic unutulmayacak nice zamanlar gecirdigim. Hem dostlarim oldu benim beraber kahve yudumladigim,"is" yapmaktan/planlamaktan buyuk keyif aldigim, muhabbetlerine doyamadigim, gordugumde yuzumde guller actiran, geyigin dibine vurduran. Hem oz ablam gibi ablalarim oldu benim, okuldan cikip da ac susuz kapilarini calinca halimden anlayip hemen yuzumu gulduren, uzulmelerine hic dayanamadigim, fedakarliklarina hayran kaldigim, onca isleri gucleri arasinda bana saatlerini harcayan, hal dilleriyle "dovene elsiz, sovene dilsiz ve gonulsuz"lugu anlatan. Sevdiklerim, kardeslerim, dostlarim, abilerim-ablalarim, canlarim oldu benim, simdiden cok ozledigim, yerleri hep bos kalacak olan ve tanistigim herbir insanda onlardan "bir parca" bulmaya ugrasacagim canlarim. Bu yuzden ozelsin Far Far Away'im, mis sehrim.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

simdi ben buraya bi baslik yazarim da, toplum buna hazir degil!

Soyle bir ramazan yazisi yazayim diyordum ama yine ekran karsisinda kilitlendim kaldim! bence ben bir ses kayit cihaziyla (?) gezeyim ortaliklarda, ilham gelir gelmez kaydedeyim kendimi! neyse hadi soyle bir ozet geceyim hayatim hakkinda:

1-Bu cuma esyalarimiz kamyona yukleniyor!!!! burdan 5.5 saatlik bir mesafeye tasiniyoruz ama oraya ulasmasi 2-18 is gunu alirmis o yuzden 1 eylulde teslim edecekleri esyalari 19 agustosta aliyorlar!!! #gicikoldum! tabi ARO hayirsever canlarim su mubarek gunlerde yatak yorgan yastik mutfak esyasi ihtiyaclarimizi karsiliyorlar. Zaten bu cumartesi iftar cadiri kuruluyor universitenin kampusune, aksamlari da ordayiz ins, birileri de sahura cagirdi mi (ki bu cumartesi gecesi sahura davet edildim, ama babam izin vermiyoooo, bu baskilarla yola gelecegim dusunuluyorsa yaniliniyor!! - uf ergen havasina gireyim dedim ama giremedim, aklin yolu bir, sahura davet ne yaaaa? gerci sahura davet degil de cadirdan sonra bir arkadasta bulusulcak sahura kadar muhabbet-dua edilcek, sahur yapip dagilcaz, plan bu, ama babam izin vermiyoooo) is tamamdir.

2-Okulla ilgili hicbir motivasyonum kalmadi. hatta dun sabah toplantim vardi islerimi bitiremedigim icin iptal ettim #rezillik! bugun de sabahtan beri orda burdayim ama kuvvetim olmadigi icin, zaten bir yol da alamadigim icin is = kuvvet * yol oldugu icin, ve daha siralayabilecegim "icin"le biten bir suru bahanem oldugu icin yapilan is sifir! Hocamla konustuk ayda bir, bir hafta far far away'e gelicem, kalicam buralarda. hocam "Buralarin sensiz tadi olmaz" demedi tabi ki, "seni cok ozlerim ben" de demedi, ama ozler yaaa, niye ozlemesin ki! cok sekerim ben (?) yagmurda kalsam eriyip giderim o derece, hem yanaklarim da tam sıkılmalık, neyse kendimi sevme isini annemle babama birakayim hocama doneyim, "ayda bir gel bir hafta kal" dedi, net, "istersen bende kal" dedi "yok' dedim, "arkadasim var elhamdulillah" (tam su an mail geldi bana, Badem beni Linkedin'den eklemek istiyor diye, yuh be Badem, zaten kariyerimi sen planliyorsun ordan eklemek de neyin nesi??) neyse, ayda bir gelicem buraya ins, takilicam burda!

3-yeni koltuk takimi aldik! Artik koltuklarim yeni ya kimseyi oturtmayi dusunmuyorum. saka saka, kizma da anneler rahat etsin diye ben eve gelen cocuk konusunda cok rahattim, cocuklar koltuklari mundar etse umrumda olmazdi, ama yeni koltuklar karisindan tavrim ne olacak merak icindeyim. Simdi bir cocuk bulasik agziyla gidip de koltuklari opse, kalbime bir ok saplanir sanirim.. ufff yeni esyalarla hayat cok zor!

4-annemler geldiginden beri dogru duzgun yemek yapmiyorum! Ramazan bitmeden bir tarif vericem ins, ramazan boyunca yaptigim iki tariften biri olacak (digeri icin bknz)

Mutluyum biliyor musun? yeni yer'in heyecani mi acaba? beni nasil bir hayat bekliyor? Bilmedigim seylerin stres yapmasi gerekirken bende mutluluk yapiyor. Ya da heyecanla mutlulugu karistiriyor muyum? insan burayi cok ozleyecegini bile bile yine de gitmek ister mi?bence istememeli.. hele ki gecmiste yasayip kalan ben hic istememeli, ama istiyorum, hadi irdele beni!

ek:Hocam bugun bana "seni ozlerim" dedi agzini gozunu burusturarak, biliyordum beni ozleyecegini!! beni kim ozlemez ki (?! iddiali cikislar yapar buldum kendimi)

10 Ağustos 2011 Çarşamba

ic ses: Hicbir is yapmadan koskoca bir gunu tuketmek nasil bir duygu BTS?
BTS: Bilindik..

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Bastan alabilir miyim?

Adnan Menderes'i astiklari ip 2.5 lira mi ne tutmus, onun parasini da gidip ailesinden istemisler! "Caninizi asarken cok masraf ettik, e siz de elinizi tasin altina koyun" der gibi, dalga gecer gibi. "gibi" mi dedim ben? sil onu.

Bugunlerde kafamdaki hicbir sey butun degil, kesik kesik. Aklima bi bi sey geliyor, sonra hooop bambaska bi sey geliyor. Gecen gun mesela lisedeki ingilizce ogretmenim dustu aklima, favorim degildi kendileri, yillar sonra bir gun durup dururken aklima gelecegini de hic dusunmezdim. Sonra bi kiz vardi ortaokulda o dustu birden aklima, tribunlere oynadigi bir vakitte ustunu basini yirtmisti. Ne alaka dedim. Bugunlerdeki "bos" halimden kaynakli bir durum olabilir. bos dediysem fiziksel bosluk degil, manevi bosluk. Hicbir sey hissedemiyorum, ne iyi ne kotu, hicbir sey. Hassas duygularim alinmis gibi, beynim benim degilmis gibi. "gibi" mi dedim ben? sil onu.

Gidiciyim ya artik, sahiplenemiyorum hicbir seyi. Benim de hemen her seyden elimi etegimi cekesim varmis meger, bahane ariyormusum. Tabi bu durumda annemlerin burda olusu, babamin "aksam vakti ne isiniz var disarda?" yorumlari ve "evde baban oldugunu unutma" sitemleri, bir de tabi hayatimdaki oncelik siralamamda annem ve babamin birincilik koltuguna yerlesmesi, evde oldugum herbir zamani bizimkilerle gecirmeye calismam da tuz biber oluyor. Oysa BTS, sen biliyorsun ki "sen kendini doldurmazsan seytan doldurur", nefsinle hicbir zaman basbasa kalmamalisin, sen oyle mutlu oluyorsun, aklinda surekli iyilik adina yapilacak isler listesi olmali, kalbin baska turlu mutmain olamiyor. Sonra da ramazan geldi ben niye havaya giremedim diye kendine kiz! Nefsine yardimci olmuyorsun ki! Bir simariklik bir bos isler mudurlugu almis basini gidiyor. Afrika'da insanlar acliktan oluyor, sen kendi derdinle dertleniyorsun, o kadar diyeyim! O kucucuk dert demeye bin sahit gereken dertlerin kalbine az gelince de hepsini sisiriyorsun. Tatmin olmuyorsun. Oysa o cok sevdigine ne de cok hak vermistin "Sen baskalarini yasatma azminde ol ki Allah da sana yasama aski versin" derken. Fazla soze gerek kalmadi.

O zaman silkinip kendine gelme zamani! 3-2-1 ve action!

29 Temmuz 2011 Cuma

Allah'im, alnimi secdeden hic kaldirmasam yine de sukrumu eda edemem

"Calgici karisi Binnaz" tadinda "Doktor karisi BTS" yazasim var:) Masallah Badem bugun tezini savundu, hatta hic sahit olmadigim bir sekilde sunum-sorular-tartisma dahil 1 saatte bitirdi, ve muhendislik doktorasi derecesini aldi. 21 yildir devam eden ogrencilik hayati burda sona erdi. Hayatina hoca olarak devam edecegi icin bizim hayatimizda bir degisiklik olmayacak sanirim, yine aksamlari evde ders calisilacak, yine her sabah okula gidilecek, yine hep yetismesi gereken isler olacak, hatta sanirim bu isler katlanacak. Gerci Agustos sonunda Far Far Away'e el sallayinca hayatimda buyuk degisikler olacak.. Yepyeni bir sehirdeki yepyeni ve bir elin parmaklari sayisinca Turk icinde yepyeni bir hayat. Benim okulum hala bitmedigi icin buraya gelip gidecegim sanirim ama ne sıklıkta olur bilinmez. "Far Far Away"den gitmek deyince huzun basti, nesem kacti.. "Far Far Away", sevdim seni. Badem'e donecek olursam, "ogrencilik"in dili olsaydi eminim hayirla yad ederdi seni Badem, "gitme, alismistik, simdi bir bosluk kalacak senden geriye hic kimsenin dolduramayacagi" tarzi devrik ve huzunlu cumleler cikardi agzindan. Neyse gitme vakti, hadi gidip herkese haber verelim:)

28 Temmuz 2011 Perşembe

dort sahne kaldi senden geriye

Dedemle uzun metrajli anilarim yok benim, her sey kesik kesik, hatta fotograf gibi hareketsiz 3.5tan 4 sahne aklimda. Burak apartmanindaki evimizin kapisinda goruyorum dedemi, koyden gelmis, elinde bir teneke, tenekenin icinde yumurtalar, kirilmasinlar diye saman. Samanlarin icindeki yumurtalari bulmayi seviyorum, o kadar. Ikinci sahne kurban bayramindan, koydeyiz, bahcede kurban kesilecek, tum torunlar bahcedeki alcak bir catinin uzerindeyiz. Aslinda ben bakamam kurban kesilirken ama abimlere uyuyorum sanirsam. Derken bir seyler oluyor, amcamlar bir battaniyenin icinde dedemi bahceye indiriyorlar. Dedeme yer vermiyor anilarim, sadece battaniye aklimda, tuhaf gelmis olacak dort koca adamin bir baska kocaman adami battaniyeyle tasiyor olmalari. Ucuncu sahne ki bu sahne dedemin vefatindan sonra "Son resim" olarak butun halalara amcalara dagitilacak: yer bizim ev, kahverenginin butun tonlarini barindiran uzun koltukta oturuyor dedem, zayif, 3 yasindaki kardesimle satranc oynayan dedemin yuzunde bir gulumseme, o kadar. Dedemi barindiran son sahnem de amcamlarin evinde. Oturma odasindaki kanepede yatiyor, yaninda kagitla kaplanmis bir kavanoz. Benle yasit amca kizimdan yengem kavanozu getirmesini istiyor, amcamin kizi kavanozu alinca kavanozun altini bana gosterip "bouukggg" diyor. Kiziyorum ona, dedem bilerek isteyerek mi cikariyor o balgamlari, acimasizlikla sucluyorum. Sadece bu kadar, baska sahne yok aklimda.

Yillar once bir 28 temmuz sabahi, ben daha okula bile gitmeyecek kadar kucukken, telefon caliyor. Babamlar ayni apartmanda oturdugumuz amcamlara iniyor. Ne ara ben de indim hatirlamiyorum ama amcamlarin dis kapisindan salonda oturan babami goruyorum, tek koltukta tek basina oturmus elleriyle yuzunu kapatip agliyor. Annem de agliyor, ama babami ilk defa aglerken goruyorum, ne oldugunu merak ediyorum. Tum buyukler amcamlarda tum cocuklar da bizde oturuyoruz. Benle yasit amca kizima ne oldugunu soruyorum, kimsenin duymayacagi bir sekilde "dedem ölmüs" diyor. Herkes agladigina gore kotu bir sey olmali diye dusunuyorum ama o yasimda "olmek" ne demek hic bilmiyorum. Aynanin karsisina gecip aglamaya ugrasiyorum, aglayamiyorum. Isaret parmagimi dilimde islatip gozumun altina suruyorum, "bak agladim" diyorum.

Sonraki gun dedemin cenazesi istanbuldaki hastaneden gelince koydeki bagimiza gomulmus, ama ben hicbirini hatirlamiyorum. 66 yasinda Haci Aga oteler alemine gocuyor. "Sadece dedem ve ben" baslikli anilarim yok benim, ama dedem olmasindan mi yoksa alinan her iyi haber/basaridan sonra "deden duysaydi bunu" yorumlarindan mi bilmem cok seviyorum dedemi. Ona verilebilecek bir hediyemin olmasi mutlu ediyor beni. Her gun okunan 3 ihlas bir fatiha ile beraber dualarimin ona ulastigini biliyorum. Ben gocunce arkamdan bana dua gonderecek birileri olacak mi merak ediyorum.

Bugun dedemin ölüm yildonumu, sen de ona bir hediye yollasana...
(resim tabi ki internetten -gittigidiyor.com- alintidir)

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Karakterim degisti

ta taaam, yine bi ben!
Naptin gorusmeyeli? Biliyorum vefasizlik ettim, kendim keyifte olunca hele ki ebeveynlerime kavusunca baska bir alemde yasamaya basladim, seni unuttum. Aslinda unutmadim tabi ama arayip sormadim. Bugunlerde kucuk dunyamda sadece "bizimkiler mutlu olsun, rahat etsin, kendilerini iyi hissetsinler" temali gayelere yer vererek kucuk dunyami "minicik dunya" haline getirdim, "minik" de degil, "minicik" (acima hislerim kabardi birden, hep o "-cik" ekinden!) Elhamdulillah keyfim yerinde, yuzumde surekli bir gulumseme, simarik hareketler, 3 yas sendromu falan, bugunlerimi en iyi ifade eden kelime gruplari bunlar. Sabah kalkiyorum kahvalti hazir! Hatta dun sabah Badem mudahele etti, "bir sabah da sen hazirla, annem bir hazir sofraya gelsin" diye. Kalktim hazirladim, annem uzuldu "Yavrum, niye hazirladin, benim isim ne?" dedi, annemi uzmemek icin bir daha hazirlamicam, karar aldim! Sonraaa, oglenleri duzenli yemek yiyoruz, aksamlari da "aksam ogunu gecmez" dusturunca tok olsak dahi sofraya oturuyoruz! Gun boyu annemden (evdeysem) "yavrum, birazdan yemek yicez yeme o dondurmayi-kuruyemisi" uyarisi aliyorum, bu uyari neden bilinmez bende acaip bir mutluluk duygusu olusturuyor! Bir de babam uzerine "zaten eskiden beri senin yeme aliskanligini sevmezdim" diye ekleyince degmen benim keyfime! Alakasiz olaylar karsisinda alakasiz zevkler icinde buluyorum kendimi! Oysa Badem de "yine mi abur cubur" yazili pankartlarla koridorda yuruyusler duzenliyordu, ama o zaman ben "tin" idim, simdi ise bu uyarilar bir kulagimdan girip beynime hic ugramadan obur kulagimdan ciktigi halde yine de beni gevrek mood'a sokuyor.
Sonraaa, her aksam yemekten sonra cay demleniyor evde, hep beraber oturup cay iciyoruz. Cay doldurma gorevi babamin (tabi ki mutfaktan doldurmuyor, caydanligi yanina aliyor). Allah'im bi de cayin yanina tatli! Bir de ben iradesizim ya, yedikce yiyorum, yemek oncesi "yapma etme" diye pesimde dolananlar "biraz daha yer misin yavrum" karakterine burunuyorlar. Bi Badem biliyor beni, "miden bulancak birazdan, yeme" diyor, ama ben annemle babamdan aldigim guce dayanarak midem bulanincaya kadar devam ediyorum yemeye. Sonra da gelsin kilolar! Annemin dedigine gore "insana benzemisim biraz". Ama babam bana sarilinca "kizimin kemikleri sayiliyor" demiyor olmasi bende burkuntu hasil ediyor. (ufffffffff, hoca geldi simdi, yanima oturduuuuu, bana bi seyler dedi, yaaa bir kosede ders calismak yerine blog yazdigimi anladi:((( Allah'im yaa ne zamandir yazmiyordum, kadin beni gormuyordu bile, bi yazdim kadin Badem'im tez savunmasinin gununu sormaya geldi!! sana ne yaaaa, bu saati mi buldun sormak icin??)

Neyse, cok gec ama derse doneyim, yarinki toplantiya bi seyler yetistireyim de bari goz boyayayim. Zaten tek isim tribunlere oynamak! kizdim bak kendime! Kizmak deyince burdan oncelikle Badem'e sonra da kulaklikla muzik dinleyen insanlara seslenmek istiyorum:

Halka seslenis 1: Sevgili Badem, "sari isik" hizlanman icin degil, durmaya hazirlanman icin var. Sari isik gordugunde gaza degil, frene basmalisin!
Halka seslenis 2: Sevgili kulaklikla muzik dinleyen insan, O kulakligi takip da muzigin sesini sonuna kadar actiginda sesi sadece senin duydugunu saniyorsan yaniliyorsun! Inan bana her seyi duyuyorum, ve cok rahatsiz oluyorum!

Ne sevgili Badem'in ne de sevgili kulaklikla muzik dinleyen insanin burayi okuyacagini bilen ve bu uyarilarin havaya gidecegini bilen bir ben olarak sana veda ediyorum ve "ben seni aramiyorsam sen beni arayip sor" diyerek yazima son veriyorum. SON (sen de kucukken bir turk sinemasi bitisinde ekranda gordugun "SON" yazisini gorunce "NOS" der miydin? Cogu kez kucuk BTS'yi anlayamiyorum)

19 Temmuz 2011 Salı

tek eksigim buymus meger

- Gecenin bi vakti beni goren uykulu gozlerin "uyumadin mi sen daha" diye sormasiymis
- Yedigim ekmekteki el kremi tadiymis
- Oturma odasinda koltukta uyuyakalmis bir baba gormekmis
- Durulanan bardaklarin, mutfak tezgahina serilen sari mutfak bezine dizilmesiymis
- "Kurut sacini yavrum hasta olursun" telkiniymis
- "Kapat su karsidaki cami ceyranda kaliyorsun" uyarisiymis
- "Kizimin elinden soyle guzel bir cay icerim" gaziymis
- "Sahane sahane sa-ha-ne" nidasiymis
- "Hadi git sen dersine calis ben toplarim masayi" teklifiymis
- "O arkadasiniz nereli?" sorusuymus
- "aaa ayni Kaman cevizi" benzetmesiymis
- "Gozum pek iyi gormuyor, su ipi su ignenin deliginden gecir bakayim" istegiymis
- "Ne guzel oturuyorsun, okul yok heralde bugun" ignelemesiymis
- Anne kiz arasinda gecen -anne: temizlenmeden konur mu o tabaklar makinaya, kokar aksama kadar, kiz: e temizliceksem niye makinaya koyayim ki?- diyaloguymus
- "Korkma o bocek yemez seni" iknasiymis
- Iceriden bi sey almaya giden babanin "bu isikler niye yaniyor?" diye israfa parmak basmasiymis
- Sabah uyandigimda "melegim" iltifatlari esliginde alinan anne-baba opucuguymus

Tek eksigim annemle babammis meger, onlar gelince gariban BTS dunyanin en mutlu insani oluvermis!

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Ayna ayna soyle bana benden daha cok dusen var mi su dunyada?

Bu saatte proposal'imin referans kismini duzeltiyor olmam, hadi o asiri bunaltici isi yapmiyorsam da sunumumu hazirliyor olmam gerekiyordu, biliyorum. Ama iste ozledim seni geldim. Bi de sevgisizlikten oleyazdigim su gunleri kayit altina alayim istedim.

414 gram cilekli dondurmayi bir oturusta bitirebiliyorum ama 414 gram cikolatali dondurmayi bir oturusta bitiremiyorum. Biliyorum bu bilgi hayatini kurtarmadi, ama bir sevdigimin soyledigi "bir SEY hakkinda ne kadar cok sey bilirsen o SEYi unutman o kadar zor olur" dusturu dogrultusunda, beni unutman zorlassin diye girdigim ucuz bir oyunun bir parcasiydi bu cumle. Her 414 gram dondurma gordugunde beni hatirla istedim. Ben ilgi manyagiyim biliyor musun? Hatta ayni karakterden kaynaklandigini dusundugum "sevilmeyi sevmekten daha cok sevme" ozelligim var benim, oysa sevmek insani daha cok tatmin etmeli. Mesela Allah'a dua ederken dahi "Allah'im beni cok ama cok sev" diyorum, "seni hakkiyla sevebilmeyi nasip et" pek demiyorum. Bu bir hastalik mi acaba? ya da kotu bir huy? Bencillik? Ama oysa ben artik bencil olmadigimi dusunuyorum. Zaten ben kendimi taniyamiyorum. Yani NŞA'da taniyorum, neye nasil tepki verecegimi az cok kestirebiliyorum, ama beklenmedik bir durum karsisinda hissettiklerim beni korkutuyor. Kendimi kontrol edemiyorum. Habil yanim "ucurumun kenarina yaklasma ki dusmeyesin" diyor, Kabil yanim da surekli ucurumun kenarindaki manzarayi hayal ettirip "O manzarayi gormezsen o gozler ne ise yarar" diyor ve ekliyor "Sen dusmezsin". Ben bile guluyorum Kabil yanima, ama o susmuyor.

Not: gecen hafta yalnizken yazmistim bu yaziyi ama fazla karamsar diye yayinlamamistim. Hakkaten karamsarmis. Simdi o karamsarligimdan eser kalmadigi icin gonul rahatligiyla yayinliyorum. Annem babam ve Badem geldi:) yuzumde surekli bir gulumseme:)) yarin tezimin proposal sunumu oldugu icin uzatmiyorum simdi, ama yakin zamanda sevinclu ruh halimin eserleriyle bulusturucam seni:))) yarin icin bana dua et olur mu? komitemdeki hocalar iyi insanlar ama bir yahudi hoca var kiiiii, hic acimaz en ufak bi yanlisimda bocek gibi ezer beni! Uff dusundukce karnima agrilar giriyor, omuzumdan boynuma dogru kaslarim geriliyor... Allah yardimcim olsun!

4 Temmuz 2011 Pazartesi

"Ey sefkati gazabinin onunde bulunan Rabbim"

"Gokyuzu yarildi da icinde barindirdigi denizleri asagi bosaltti" tandansinda yagan yagmur mu icimi boyle daraltti? Ama oyle olsa, yagmur dinip de ortami kus civiltilari alinca benim de gonlumu huzur almali degil miydi?

Batmak uzere olan gunes mi beni bu hale koydu yoksa? Bir gunu daha yapilmasi gerekenleri yapmadan orda burda tukettigim gercegini gozume mi sokuyor gunun bu vakitleri? Ya da bugun dinleyip de insanlarin suuraltlariyla dirileceklerini hatirlamam sonrasi duydugum endise mi kalbimi daraltan? Kalbimle aklim neden cogu kez izdivac halinde degil benim? ya da irademle aklim niye dort nala farkli yonlere yol almakta? Ya da hala neden dinmeyen yaralarim var benim? Ve ben bile bile niye o yaralara tuz ustune tuz basiyorum?

Allah bana sonsuz nimetler verdigi halde ben neden sukrunu eda edemiyorum? Beni bir dertle imtihan edince de neden sabirli olamiyorum? Surekli hatalar icinde bocaladigimi gordugu halde beni helak etmeyisi niye aklimi basima getirmiyor? O'nun tarafindan sevilmeyi bu kadar istedigim halde niye gonlumu tastamam veremiyorum? Bana verdigi firsatlari kesiverir diye korktugum halde niye o firsatlari hic ama hic degerlendirmiyorum? Ne benim derdim? Ne yapmaya calisiyorum? Ne istiyorum, nasil yasiyorum?

3 Temmuz 2011 Pazar

gece gece canim sıkıldı da iki laf edeyim dedim, ama uykuluyken cekilmiyorum

Ben kutu gazozu kutuyu agzima dayamak suretiyle icemem biliyor musun? Tiksinirim! Kac kisi degdi kimbilir o kutunun agiz kismina! Bu konuya parmak basip toplumu bilinclendirmek istedim de o yuzden yazdim, yoksa "bana pipetle gelin" gibi bir mesaj kaygim yok.

Gecenin bi vakti bir basima faydali isler yapacagima luzumsuz islerle vakit öldürüyorum YINE! Ben bloguma yayinlamadigim ve yayinlamayacagim kendime ozel yazilar da yaziyorum biliyor musun? (hatta benim bir blogum daha var, yaaa sasirdin di mi? Hadi itiraf et) iste bugun luzumsuz isler kategorisinda kendime yazdigim yazilari okuyayim dedim. 13 Kasim 2010'da kendime yazilmis (yazdigimi hic hatirlamadigim icin -mis'li gecmis zaman kullaniyorum) soyle bir yaziya rast geldim:

"insanlar zulmetse de kaderin adalet ettigini biliyorsun di mi? Tamam, onu hep aklinda tut. Derdin sana derman onu da biliyorsun di mi? Bakara suresinin 216. ayeti ne diyordu? Hani su diline pelesenk ettigin ayet, baskasina kolayca soyledigin, evet evet o, "Hakkinizda hayirli oldugu halde bir seyden hoslanmamis olabilirsiniz. Sizin için kötü oldugu halde bir seyden hoslanmis da olabilirsiniz. Yalniz Allah bilir, siz ise bilemezsiniz." Bunu da aklindan cikarma olur mu? Hem zaten kulluk neyi kabullenmekle baslardi? Hakk'in senin hakkindaki takdirinin, senin kendi hakkindaki takdirinin onunde olmasiyla baslardi... Hem bak Hz Ismail'e, "Ne ile emrolundunsa o işi yap. Beni inşâallah sabreden bir insan olarak bulacaksın." dememis miydi? Okurken iyi, baskasina anlatirken iyi de, neden uygulamasi gereken kendin olunca boyle zor geliyor, neden batip cikmayi bu kadar seviyorsun,"

yazi bu.. "virgul" ile bitirmis olmam o zamanki ruh halimin kotulugunun apacik bir kaniti. Kasim ayindaki diger yazilara baktim, "hayat hos TRT FM'le cos" havasinda hepsi. Acaba bana bu yaziyi yazdiran olay-durum-ruh hali neydi??neydi hissettiklerim?? neydi neydi neydi? ("kremini" diyesim geliyor ama igrenclesmicem)

Gelecek icin dusulmus not: Bi gun kalkip da bu yaziyi okuyunca "Acaba bana bu yaziyi yazdiran olay-durum-ruh hali neydi?" diye kendi kendimi yemeyeyim diye su anki hissettiklerimi kayitlara geciyorum, yaz kizim, "BTS'nin 3 temmuz 2010 01:47'de cetveli basina surtup o cetvel ile masadaki minik kagit parcalarini cekesi var, evet su an hissettikleri sadece bu" Acinasi..

aylar sonra: kutu gazozu cok canim istemisse agzima dayayabiliyormusum meger! uzerimdeki uyuzlugu atmak icin beni ac birakman gerekiyormus!

30 Haziran 2011 Perşembe

Yolcudur BTS, baglasan durmaz

Dunyanin dort bir yanindan sirf sizler icin bildirmeye devam ediyorum ("bildirmek" de ne ukalaca bir kelime di mi?) Artik havaalanlarinda bedava internetin olmasi benim icin kucuk ama insanlik adina buyuk bir adim bence.

Ne atraksiyonsuz bir yolculuk oluyor diye dusunurken bu sefer de ucagim 1 saat 15 dakika ertelendi, ama bundan sonra baglanti ucagim olmadigi icin soylenmiyorum. Havalanindayim ve ordan oraya depar atmiyorum! Hatta elimde valizim, oyle saliniyorum ki arkamdan gelenler sinirli-kibar (?) ses tonlariyla beni gecmek icin izin istiyorlar. Herkes telasli, ama bana dunya guzel. Insanlar stresliyken benim stressiz olmam bende bir tatmin duygusu olusturur. Hatta universitedeyken benim finallerim bitince kutuphaneye falan gider kitap okurdum, maksat calisip finalleri icin strese giren insanlari stressiz bir sekilde incelemek! Suuraltimdan dolayi endiselendim bak yine.

Suuaralti demisken, Denver havalanindayim da, her “denver” yazisi gordugumde ya da duydugumda kafami ileri geri sallayarak “denvir di last daynazooor, din diri din din diri din dinnnn” diye jingle giriyorum (denver the last dinosaur, gerisini hala bilmiyorum). Kucukken neler yasadim ben!

Bir de bu yolculugum esnasinda cok derin(!) dusuncelere daldim. Otobus soforleri de bir nevi pilotken, neden pilotlarda bir kahraman edasi var da otobus soforleri halktan biri? Iki is grubu da ayni amaca hizmet ediyor. Ama pilot eline mikrofonu alip da “kaptaniniz konusuyor” diye baslayinca, hepimizden bir destur-saygi bekliyor. Ucus sonrasi da kapida dikilip tesekkur bekliyor. Yani yolcular da en kibar halleriyle pilota tesekkur etmeden ucagi terk etmiyor, herkesin suratinda bi minnet ifadesi! Ayni fark muavinlerle hostesler arasinda da var. Neden muavin Anadolunun bagrindan kopup gelmis de hosteslerimiz new yorktaki gokdelenlerde buyumus havasinda? Olay bir sayi meselesi mi? birinden az var birinden cok mu var? Hakkaten dusundum bunu. Hatta o kadar dusundum ki ilk gordugum pilota ya da hostese “sizdeki bu ozguvenin altinda yatan sebep nedir?” diye soracaktim ki, zaten havalaninda ozel ilgiye maruz kaliyorum bi de gidip kendim kasinmayayaim dedim, vaz gectim. (bugunlerde ruh halimi en iyi anlatan fiildir kendileri: “vaz gecmek”)

Allah’im yaa, sanki havalaninda “bayan BTS, bayan BTS” diye beni anons ediyorlarmis gibi geliyordu su yukardaki satirlari yazarken, ama daha kalkisa var diyordum, hem de adim gercekten igrenc telefuz edildigi icin cok da anlamamistim. Neyse, “ucagimiz doldu, size 600 dolar verelim de yarin ucun” diye bir teklif sunarlar belki diye umutla gittim. Evet beni cagiriyorlarmis, ama cam kenarindan koridora gecer misiniz diye soracaklarmis! Bir anne ile cocugu ayri yerlerdelermis de falan filan, “oluuuur” dedim. Dusunebiliyor musun, ben koridor tarafina gecmeyi kendi rizamla kabul ettim! Vay be BTS, beni sasirtmaya devam ediyorsun, oysa gencken ne cingeneydin cam kenari konusunda!! Sana cam kenari diye koridor tarafini satan otobus firmalariyla girisitigin kiyasiya munakasalardan “anneler cocuklarindan ayrilmasin” temali icten bir “olur” a giden bu olgunlasma surecini ayakta alkisliyorum, buyuk gelisme! Iste boyle BTScan, kucuk seylere takilip kalma, gecer gider, stress yaptiginla kalirsin, buyuk dusun, buyuk resmi gor (Yazar burda ne ima ettigini kendi de anlayamadi).

(not: ucak toplamda 6 saat ertelendi!!)