31 Mayıs 2011 Salı

kendim yaptim diye soylemiyorum ama hakkaten sahane olmus!

öhöm öhöm, "BTS Mutfak gururla sunar" diye baslik atacaktim ama kendimi tekrarlamayayim dedim, zaten her gunum bir digerinin aynisi (cok sukur gerci, yuregim heyecan kaldirmiyor, varsin aynisi olsun) bari her basligim birbirinin aynisi olmasin FALAN FILAN dedim, oyle yine kendi kendime gereksiz seyler uzerinde dusundum durdum.

Yazin gelmesiyle (iki gun once buraya yaz geldi, ama carsiya kiraz gelmedi, alamadim bes okka kiraz... evet bu igrenc cagrisim icin kinadim simdi beynimi, ceza olarak, bu yazi boyunca kendilerini kullanmayacagim) yaz yemekleri vitrinlerde/yani ekranlarda yerlerini almaya basladi. "e benim neyim eksik AYOL" soruma yalniz olmamdon oturu yine kendim "eksigin yok fazlan var BTS hanimcim (!) hatta sen bi de ustune yaz diyeti ver okurlarina, yaza formda girsinler (!)" seklinde cevap verdim. evet yalniz kalmamaliyim. Olur da kazara yalniz kalirsam kendi kendime konusmamaliyim.

Sicaktan ambale olmus beyinlerimizi daha fazla bunaltmadan, lezzetli ama bir o kadar da kolay tarifimize gecelim. Malzemelerden once tarifin adini versem daha iyi olacak: BUZ-BARDAK
Malzemeler:
Buz
cikolatali dondurma
sut
pudra sekeri
bir tutam kahve (hazir kahve-nescafe falan var ya oyle iste)

tum malzemeleri (olculer size kalmis tabi ki) blendera atiyoruz, buzlar ezilinceye kadar blenderda karistiriyoruz, icine pipet koyup huuuuup diye iciyoruz, mutlu oluyoruz, ben bu tadi nerden hatirliyorum yaaa diye merak ediyoruz ve sonunda "starbuckstaki java chip frappuccino'ya benziyor tadiiiiiiiiii" diye aydinlanma yasiyoruz FALAN FILAN.

26 Mayıs 2011 Perşembe

akilsiz basin cezasini akilsiz BTS cekiyor, ceksin zaten hak ediyor

Dersim iptal olunca birden bir bosluga dustum, internette cilginca sorf yapayim, o site senin bu site benim huzursuzca ve suursuzca vakit oldureyim, sonrasinda kendimi pismanliklara salayim dedim ama canim istemedi. oysa doluluktan ölüyor olsam tiklamadik site birakmazdim, boyle de tutarsizsizliklar sergiliyorum iste.

ben ders aliyorum, soylemistim di mi? hem de iki tane. neden? cunku dikkatsizim! ben safı iki yil once tum derslerim bitti rahata erdim saniyordum. hatta iki yil once girdigim sozde son finalime "ha gayret, bitiyor" nasihatlariyle calismistim. Badem fark etti ki benim hala 6 kredim eksikmis!! e biz de agustos sonunda far far away'e el sallayacagiz, tutustum tabi ben. onume gelen iki dersi aldim, ama dusman basina!

aslinda biri zor olmakla beraber zevkli, acil durumlarda kullanilacak cadir tasarliyoruz. ama bildigin bez cadirlardan degil, prefabrik havasinda, aletsiz kurulabilcek, depreme, tsunamiye, ve akla gelebilecek bilumum felaketlere dayanikli olandan. ciddi zamanimi almakla beraber ise yaradigimi dusunmemden mutevellit mutluyum. tabi grup arkadaslarimdan birinin yahudi olmasi ve dahi 3-5 yil israilde orduda calismis olmasi ve ustune surekli ama surekli "israilde şöyle, israilde boyle, biz israilde" diye beynimi yemesi "baslicam simdi israiline" diye her an uzerine atlayacak gibi durmama vesile olsa da, felaketzedelere faydam dokunabilcek olmasi guzel.

obur dersim (bugun iptal olmasiyla beni sevince gark eden) ise benden cok Badem'i yaraliyor, cunku her ders sonrasi "ic bosaltma" seanslarimi Badem dinlemek zorunda kaliyor. ilk derste sevgili hoca beni direk yok saydi, o yok saydikca ben ukalalastim. zaten ders part-time'cilarin aldigi bi ders, hepsi isten cikip geliyorlar, sacma sapan konular uzerinde gereksiz uzun zaman harciyorlar, cok bi sey yaptiklarini saniyorlar, "biz harikayiz, wuuu" havlarinda geziyorlar. bir yorumlariyla birak sirket kurtarmayi dunyayi kurtardiklarini saniyorlar. hicbir sekilde kanitlanmamis (hatta kanitlanmaya calisilmamis) hipotezleri teori gibi algiliyorlar, ayaga kalktiklarinda ellerini ceplerine sokuyorlar, hepsinin yuzunde kendinden emin bir gulumseme (benim yuzumde de alayci bir gulumseme) falan filan. simdi ilk derste kendimizi tanitip (?) bu dersten ne bekledigimizi soyluyoruz. hoca da part-time (endustride calisiyor yani), "sadece ben anlatmicam, siz de deneyimlerini paylasacaksiniz, cok zevkli olacak dersimiz" diye asiri enerjiklik sergiliyor. dersin sonuna dogru bana sira geldi, tabi bu arada hoca beni yok sayiyor hatta baskasina gulumseyerek bakarken ben bi sey soyleyince direk suratini asiyor, beni biledikce biliyor, neyse iste bu ahval icerisinde ben ayaga kalktigimda kinden ölüyordum, nefretle baktim hocaya ve dersten beklentilerim adina dedim ki "acikcasi kimsenin deneyimlerini merak etmiyorum, ben bu derse bu konudaki teorileri ogrenmeye ve boylece doktora tezimde bulduklarima destek saglamaya geldim". hoca bozuldu tabi "tabii onlari da ogrenicez" falan dedi ama ben kin dolu bakislarimi hic degistirmedim. sonucta ben musteriydim, o satici, bunu sonuna kadar kullanacaktim, emindim. Sonraki derslerde gittim en one oturdum, memnuniyetsiz tavrimi sergiledim, "bunu mu ogrenmeye geldim ben?" bakislarimi her an hocanin ensesinde hissettirdim. biri bir yorum yapinca ve kendini bi sey saninca "hey dostum, ben bu yorum icin agzimi acmaya bile tenezzul etmem" bakisimla fazla konusanlarin antipatisini kazandim, ve sonuc mukemmel! grup arkadaslarimdan hicbirisi destursuz konusamiyor, hoca tum ders boyunca gozlerimin icine bakiyor, hatta gecen gun dersten cikarken kadin elimi sıktı! oysa ben seker gibi bi insanim biliyor musun? kolay gecinirim, uzlasmaciyim. ama bazilarina karsi dis bilemek gerekiyor sanirim, gerci abarttim ben de. gecen gene grup olmustuk, Jay adli fazla enerjik biri grup calismamizi bitirince "ooo harikayiz, en iyi biziz" dedi, bana da cok sacma geldi, alti ustu kıytırık bir discussion dedim icimden, kendimi tutuyordum sonra tutamadim patlayarak guldum, ayip oldu tabi, toparlayayim diye "you are so nice" dedim, sacma oldu ama napiyim baska turlu toparlayamayacaktim. iste boyle de anilar yasiyorum derste. (bir hafta sonra gelen edit: dun yine Jay'le ayni gruptaydik. yine "en iyi biziz" dedi, sonra kafasini bi cevirdi ben ona bakmaktayim bön bön", "I am sorry" dedi, uzuldum ben de, "ben cok mutluyum seninle ayni grupta olmaktan" dedim, icim yandi.)

bi de bugun tanimadigim biri yolda beni durdurdu, "sizin lideriniz Bin Ladin mi?" diye sordu, "mal misin?" diyemedim, cunku oyle kelimeler kullanmazdim, bi de 18 yasindan kucuklere kotu ornek olmak istemiyordum, ama icimde kaldi, belirteyim.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

BTS sanat gururla sunar

Sanatin ve sanatcinin dostu olamadigimi anladigim gun benim icin milad oldu. Tamam, asiri iyi/yardimsever/kimseye hayir diyemeyen kisiligimden oturu sanatciya destek olabilirdim ama "duz" kisiligim sanata yaklasmama engel oluyordu. oysa ben de sanatin ve sanatcinin dostu olup onume gelen sergiye sponsor olmak isterdim, hatta sporun ve sporcunun dostu olarak sponsorlugumu genisletmek, daha buyuk kitlelere ulasmak isterdim. belki ben bir adim atsam gerisi gelirdi, bu dusuncelerle antika degerine sahip olan telefonumun kamerasina sarildim ve umarsizca sanatsal fotolar cekmeye calistim. Amerika'nin degil de Turkiye'nin dogusunda yasasaydim insanlarin bamtellerine dokunabilir, daha da sanatsallasabilirdim, fakat cevremde ne bir koy cocugu vardi elinde sopasiyla bir kuzuya sarilan, ne de yesil gozleri esmer teninde daha da belirginlesen eli yuzu toz-toprak olmus baska bir cocuk. evet belki de sanatci ruhumun inkisaf edememesinin sebebi neset ettigim burjuva ortamiydi. kabul etmeliydim ki nerdeyse gordugum tek yer laboratuvardi, pencerem bile yoktu. altin kafese konulan bulbul gibiydim, sıkışmıstım, kacamiyordum. hatta kafesim altin bile degildi. varlik icinde herkesin usta olabilcegi onemli olanin yoklukta basarmak oldugu telkini beynimde yanip sondu, ve iste yandaki resim beynimin yandigi dakilarda cekilmis yokluklar icinde ortaya cikan biricik sanat eserim: kısılmak. kendi ruh halimi anlatmasi acisindan degeri dolarlarla olculemeyecek kadar cok, ama yine de uygun bir fiyata anlasabilecegimizi dusunuyorum.

"onemli olan maddenin kendisinden cok bizim maddeye yukledigimiz anlamlar" temali calismamin urunu olan "kibir" de asagida arz-i endam etmekte.

diger eserlerim de sirasiyla mutluluk, parcalanmak, beklemek, asili kalmak ve caresizlik. ama tum komuoyuna bildirmek isterim ki (ilk soylesimde bu fikirlerimi sizlerle paylasacagim ins), ben yine de sanatimla degil ozel hayatimla gundeme gelmek isterim. evet simdi resimlere uzuuuuun uzun bakiniz, benim yukleyemedigim anlamlari siz yukleyiniz, kendinizden bir seyler bulunuz, aydinlanmalar yasayiniz.

"mutluluk"
"parcalanmak"
"beklemek"
"asili kalmak"
"caresizlik"
(caresizlik icinde yenilmeyi bekleyen balik)

9 Mayıs 2011 Pazartesi

iki "kucuk" bir "buyuk" eder mi?

Artik her yaziya "merhaba dunyali" diye baslayasim geliyor, ne aci. Son yazilarimdan anladigim kadariyla performansimda ciddi bir dusus yasanmis. E tabi bir avansla falan motivasyonum arttirilmayinca kacinilmaz son vuku buluyor. Zaten su an da yazmis olmak icin yaziyorum: yazmak icin yazmak! ("sanat icin sanat" kivaminda bi sey). Bulasik makinasinin bitmesini bekliyorum, bitmesi derken yikamasinin bitmesi. Bir makina daha bulasik var da onlari koyup kendimi bodoslamasina yataga atacagim. Minik bir kaplan misali esnedikten sonra da uykuya dalacagim ins. Hayallerimin boyle kucuk olmasi uzdu simdi beni! Oysa ben de kendimi kutuplardaki kutup ayilarini kurtarmaya adayabilirdim, tum servetimi bu ugurda harcayabilirdim, gecemi gunduzume katip yeni yeni projeler uretebilirdim... Ah BTS, kucuk hayallerin pesindeki kucuk insan.. (uf ya bi Polat Alemdar izlemisligim olsaydi, ordan bir replikle bu gereksiz yaziyi zenginlestirebilirdim ama inanir misin bir bolum dahi izlemedim. Bir otobus yolculugu esnasinda sinema filmi dalinda "kurtlar vadisi Irak"i izlemistim de agla agla kendime gelememistim. En sonunda muavin gelmisti yanima "bir derdin mi var abla" demisti, ben de aglayarak "yok" isareti yapmistim, pek inandirici olmamisti. Sulu goz olmak da zor zanaat! Sinirlenince bile aglar mi insan? Hatta gulerken bile aglayabiliyorum, Badem endiseli. Polat Alemdar demisken bu furyanin -hatirladigim- baslangici olan "Deli Yurek"i izlemisligim vardir. Lise yilarima tekabul eden bu dizi vesilesiyle cok arkadasim "agir agabey" tavirlarina kurban gitti. Hatta bizim bir arkadas kendini kuscu zannediyordu! Kendisinin de anlamadigi uzun cumleler kurarak hayatin anlamini cozdugunu saniyordu, su an doktor. Hayatin anlami demisken, twitter'a bir goz attim, herkes "durum analisti" olmus cikmis! Genellemeler almis basini gitmis. Herkes cool, herkes entel, herkes filozof.)

Sair bu dizeleri yazip hayallerini gerceklestirmek uzere harekete gecer...
Tatli ruyalar BTS!

(yukardaki resim internetten alinti degildir. Ya ben cektim, ya da yanimdaki, hatirlamiyorum simdi)

6 Mayıs 2011 Cuma

yazi yok

3 Mayıs 2011 Salı

"insan ne oldum degil ne olacagim demeli" (hadi yaa)

Merhaba Blogisko! (sevecenlikle yaklasan rehber ogretmen tonlamasiyla)
Boyle cok fena sevecen sevecen konusasim var, hoplaya ziplaya yuruyesim, butun nebetatla konusasim falan var. Oysa 24 dakika sonra mecburen aldigim bir derse girmek zorundayim ve bu ders bildigin ders, oyle kiytirik bi sey degil. oysa ben yaklasik iki yil once "son final"ime girmis, kutlamalarini dahi yapmistim. yani benim aslinda kafami yukari kaldirip "neden ben, neden neden" diye isyan etmem (?), ellerimle bogrumu yumruklamam(??), basimi duvardan duvara vurmam (???), ya da "ne istedin benden zalim dunyaaaa" diye bogurerek dizlerimi yere yavasca koymam(????) gerekiyordu, bak simdi bu sevecenlik olmadi.

Her seye cok mu alistim, yoksa "disardan bakma" eylemini fazla mi abarttim bilmiyorum. Ya da dun yasadiklarimdan sonra iki tanecik ders viz mi geliyor? Neyse hayatimi sorgulamayi bir kenara birakiyorum cunku bana normalde tiksinen gozlerle bakan X(bilgisayarlardan sorumlu gorevli) su an bana karsi ultra sempatik bir hale burunmus durumda da, ona ne zamandir yuklemesini istedigim bir software'i yukleteyim. Vay be BTS, boyle cikarci olacagin gunleri de gorecektik demek! Ayip! "18 yasindan kucuklerin bu bloga girmesi yasak" diye uyari koy bari!

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Mercimek corbasi (cok net bi baslik oldu, gelisme var bende)

Ozledim seni, geri geldim. Arayi uzatmayalim bu kadar. Yagmurlu havalarda melonkolik davranmak zorundaymisim gibi hissediyorum. Hele ki disariyi izleyebilecegim bir mekanda isem.. bizim kosedeki kahvecideyim. Aksam yemege misafir var o yuzden evden kactim, cunku evde olursam temizlik falan yaparim ama benim yine yeniden bi seyler yetistirmem lazim hocama. Aaa ne cok sasirdin di mi? yasadigim her gunu nerdeyse “aaa ben bu ani daha once yasamistim” havasinda yasiyorum, hayat hic surprizlerle dolu degil benim icin. Gerci iki gun once mezun olmak icin iki tane daha ders almam gerektigini ogrenmem oldukca surpriz olmustu! Monoton hayat daha mi guzel ne? Bi de gecen hafta “isci canim”in beni ziyarete gelmesi surpriz oldu. Canim benim, ne cok ozlemisim seni. Sen gelmeseymisin konusmamazliktan olecekmisim:) eski gunleri yad ettik, hic degismemisim, oyle dedi. Diyorum ben zaten hic degismiyorum, insan bunca yilda uzaya cikar, ben saydigim yerde sayiyorum diye, ispatlanmis oldu sozlerim.

(Mesela sen dikkatle tanimadigin birine bakiyorsun, o kisi sana donup bakinca gozlerini kacirirsin di mi? iste burdakiler pek oyle yapmiyor. Bakmaya devam ediyorlar, bakilan sen olunca bir de onlara gulumsemek zorunda kaliyorsun! Hele gecen gun “isci canim”la birlikte yemek yiyoruz, karsi masadaki kadin oyle cok kesti ki beni, artik kac defa gulumsedim sayamadim. Yemegini falan yiyemedi resmen bana bakmaktan. Biz yemegi bitirdik cikarken izin isteyecektim kadindan “musaden olursa ben gidicem” diye, o kadar! Yan masadaki de ben uzaydan inmisimcesine, muzelikmisimcesine bakiyor da ordan geldi aklima, neyse kapatayim parantezi)

Sana bi corba tarifi vereyim mi? hadi vereyim, elin bos donme.

Cok lezzetli Mercimek Corbasi

6.5 bardak su

1 bardak kirmizi mercimek

2 tane sogan

Zeytin yagi

1 tatli kasigi kofte harci

Tuz

Duduklu tencere

Soganlari soyup ikiye bol (LUTFEN), her seyi duduklu tencereye koy (LUTFEN), su kaynayincaya kadar pisir (LUTFEN) (bence ara sira soyle bir karistir LUTFEN de mercimekler birbirine yapismasin) kaynayinca duduklunun kapagini kapatip 20 dakika orta ateste pisir (LUTFEN). Istersen pisince soganlari al at (LUTFEN). Bence soganla da yenebilir, israfa gerek yok (LUTFEN ISRAF ETME).

Neyse bana musade, ders calisicam sonra da eve gidip yemek yapicam. Iki ayagim bir pabuca girecek, falan filan.

(dun yazmistim bu yaziyi ama blogspot'um engelli oldugu icin yayinlayamadim, bi de o nasil bi kase ya, yazik bana)